DURABİLMENİN VAZGEÇİLMEZ CAZİBESİ
“Bölük, kıtaaa dur!” diye seslendi komutan. Bu sert ve keskin emir cümlesi gölge cümlesini de hemen ardı sıra yolladı muhatabına.
“Sen de dur Baba Kahraman.” diye…
Bunu biraz değiştirirsek, “Sen de dur falan!”,“Sen de dur filan!” diye nidalansak biraz matrak olur. Herkese ve her yere 6.Bölük muamelesi yapıp onları ve oraları ti’ye alsak hoş olur.
“Dünya, kıtaaa dur!” diye emretsek mesela ve ardından;
“Sen de dur Ey İsrail” diye vaveylaya versek ortalığı güncel siyasete birazcık da
olsun değinmiş oluruz halimizce. Masaya yumruğumuzu vurabilmenin dayanılmaz cazibesi bizi gayet kendinden emin ve gayet kendine güvenen bir millet haline getirdi. Bu var oluşun sesinin gür çıkmasının mutluluğu ile inanın bu ülke insanı yoksulluğunu, mutsuzluğunu vesairesini unutur gider aynı saniye içinde. Durur mu bu halk artık, durmaz.
Tutuğumuz takım hele Anadolu takımı ise hele bir de birazcık galibiyet almaya başlamış ve bunun neticesinde lider olabilmişse zamanı gelince seslenir karanlık ve ürkütücü bir ses: “Sivas, kıta dur!” ya da “Trabzon kıta dur!” diye.(Ardından espri patlatabilirsiniz; ‘Sen de dur Beşiktaş’ diye. Zaten duruyor öyle!) Ve durur ne yazık ki işleyen takım bir anda. O ana değin tam takır kuru bakır da olsa giden takım şimdi edevata muhtaç bir halde durur.
“Türk gibi başla, Alman gibi bitir.” diye bir söz hatırlıyorum. Şüphesi olan var mı allahaşkına! Neye iyi başlamıyoruz ki! Maça mı, siyasete mi, sınavlara mı, işe mi, evliliğe mi? Sonuç önemli esasen. Almanlar disiplinleri ile bir işi baştan sona ciddi bir şekilde noktalar.
Bayram yürüyüşlerinde yürür bütün okul. Öndeki takım durdu mu arkadaki takım durmaz. İç içe giren tren vagonları gibi her şey. Memleket ne kadar da benziyor iç içe girmiş tren vagonlarına. Şimdi lokomotif olmak vardı anlayacağınız.
Tek rakibim Türk Hava Yolları diyen otobüs kaptanlarımız var. Kaptan fazla sallama sakın, uçak bizi beklemez. Durdurabilirseniz durdurun bakayım. İşte kaptan, işte meydan.
Gazze için İsrail’i telin mitingi düzenlendi ilçemde geçen gün. Dört saate yakın sürdü. Zemheride çoluk çocuk mitingde. Kim tutar bizi. Söylenmesi gereken söylenir amenna. Miting konuşanların şovuna dönüşmeden, lafebeliğine yer bırakılmadan bitirilir. Mikrofonu alan yarım saat, bir saat, bilmem ne kadar konuştu.
“Neler yapmadık ki bu vatan için:
Kimimiz öldük.
Kimimiz nutuk çektik” der Orhan Veli…
Durması gerektiği zaman durmasını bilmeyen o kadar eşhas var ki memlekette. Hızını alamayıp düşmanın ta bağrına değin giren akıncılar gibi mübarekler. Bazen bu hız galibiyeti getirecekken mağlubiyetin hazırlayıcısı olur. Tabi ki bunu çakmak da hüner ister zannımca.
Yolda yürümesini bilmeyenler memleketinde, durmanın erdem olduğunu, durabilmenin bir halt olduğunu belirtmek isterim. Durabilene aşk olsun ya da tutabilene.
Kaldırım yerine yolların yayalar tarafından güzergâh olarak kullanıldığı bir memlekette arabaların da mantıken kaldırımlarda gitmesi gerekir.
Kaldırımlardaki reklâm panolarının, tabelaların, kasaların, malzemelerin ve sandalyelerin, kürsülerin tam bir pazar anlayışı ile sergilendiği bir ilçede sanıyorum ki burada, “Bir dakika dur bölük, sen de dur ey bunları yazan!” diye ikaz etmeniz gerekiyor.
6.Bölük diye tabir edilen bir toplama takım milletin dilinde. Kızdı mı “O da 6. bölükten.” diye ifrazatını ağız yoluyla boşaltıp rahatlayan var. “Bak seni de yarız 6. bölüğe.” diye tehdit savuranlar. Biz 6. bölükteniz arkadaş ona göre!
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için anlayışını her bir zerresine değin yaşayanlardanız.
Peygamber Vitesine(geri vites) takıp giden bir aracın şoförüne arkada durup yardımcı olmak isteyen kişi, ”Gel, gel, gel! ‘Tak diye bir ses geldikten sonra;’ Hop vurdun.” diye gülerek haykırır. Orada dahi mizah çıkartıp maddiyattan geçen serdengeçtilere selam olsun.
Durabilene aşk olsun.
Tutabilene aşk olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.