- 668 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İftira 3
Tam bir hafta geçmişti olayların üzerinden. Gülfidan yaşadığı şoku hala atlatamamıştı. O gecenin sabahında, uyandığında gözlerini açmaya korkuyordu. Akşam yaşadıklarının gerçek olup olmadığını düşündü. Ve usulca kirpiklerini araladı. Ürkek bir tavşan gibiydi. Hiç kımıldamadan etrafına bakındı. Birden içine bir kor düştü, gözleri doldu. Kendi yatağında değildi. Ağabeyinin yanındaki yatağa yatırmışlardı onu. O yatağa nasıl yatırıldığını hatırlamıyordu. Ama yaşadıklarını hatırlıyordu, hepsi gerçekti işte uyanmıştı kahrolası bir güne. Kafasının içi bomboştu, sersem gibiydi. Şimdi ne olacaktı? Bu evde nasıl yaşayabilecekti? ve babasının yüzüne nasıl bakacaktı? Gülfidan babasını eskisi gibi sevebilecek, ona baba diyebilecek miydi? Tüm bunları düşünürken kapı açıldı. Odaya giren annesiydi:
-Uyandın mı Gülfidan? Haydi kalk kızım kahvaltıya gel.. Gülfidan:
-Ben kahvaltı etmeyeceğim anne siz yapın kahvaltınızı. İyi değilim. Uyumak istiyorum..dedi. Arkasını döndü, yorganı başına çekti. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ne yemek, ne içmek, ne de gülmek istiyordu. Kaldı ki yaşamak bile istemiyordu. Sadece düşünmek istiyordu. Öyle acıyordu ki içi, bu acının bir tarifi yoktu. Gülfidan ilk defa, göğsünde böylesine bir yanma hissediyordu. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Yatağın içinde bir cenin gibi kıvrılmış, yumruklarını sıkmıştı. Öğle ağlıyordu ki, sesini duymamaları için yastığını dişlemek zorunda kalmıştı. Bundan sonraki birkaç gün, buna benzer şekilde geçmişti.
Gülfidan babasıyla ilgili haberleri annesinden alıyordu. Geçen bu birkaç gün içinde babasıyla hiç karşılaşmamıştı. Odadan dışarıya çıkmak için babasının evden gitmesini bekliyordu. Bu arada okula da gidiyordu ve hiç kimse ile konuşmuyordu. Sanki herkese, her şeye küsmüştü. Gülfidan yemiyor, içmiyor, derslerine çalışamıyordu. Konsantrasyonu da bozulmuştu artık, Öğretmenlerinin sözlerini bile algılayamıyordu.
Gülfidan annesinden bir şey duymuştu. “Murat hovarda bir adam”mış. Babası bu yüzden kıskanmış ve şüphelenmişti. Gülfidan ve Murat’ın yakınlaşmasından, aralarında bir şeyler olduğunu düşünmüştü.. Gülfidan öfkeliydi, düşünüyordu ve annesine şöyle dedi:
-Madem bu adamın huyunu biliyordu, neden ailesinin içine sokuyor? Üstelik sende genç bir kadınsın anne. Ya sana yan gözle baksaydı? Benim bir günahım yok Allah biliyor. Ama o Murat denen adam zerre kadar kalbinden bana karşı bir kötülük geçirdiyse param parça olsun! inşallah..dedi ve beddua etti. Annesi sordu:
-Daha ne kadar kaçacaksın babandan? Ne zamansa yüz yüze geleceksiniz. Uzatma artıkta sofraya bizimle otur. Daha da kızdırma babanı.. Gülfidan:
-O benim babam değil artık. Ona asla baba demeyeceğim bunu böyle bil anne. Hiçbir baba evladına böyle bir iftira atamaz..dedi.
Gülfidan kendisini çok kötü hissediyordu. Bütün dünyası sanki başına yıkılmış gibiydi. Okula gitmek istemiyordu. O gün okulun son günüydü hafta sonu tatiline giriyorlardı. Gülfidan aklına koymuştu bir kez. Yaşamak istemiyordu artık. Birden aklına annesin ilaçları geldi. Hemen Mutfağa gitti kutuların içindekileri boşaltarak tüm ilaçları yuttu. Hiçbir şey olmamış gibi giyindi ve Aynur ile birlikte okulun yolunu tuttu. Okula Aynur’la birlikte gidiyorlardı . İkisi de sabahçıydı. Gülfidan ilaçların bir tesiri olmayacağını düşünmeye başlamıştı, şaşkındı. Gün boyunca kendinde bir değişiklik hissetmemişti ve içtiği ilaçlardan hiç kimseye bahsetmemişti. Aynur’la fazla konuşmazlardı. Aynur Gülfidana karşı hep mesafeli duruyordu.
Son ders zili çalmıştı. Gülfidan da diğer arkadaşları gibi okulun bahçesine inip, sıraya girdi. İstiklal Marşı okunacaktı. Gülfidanın tepesinde acayip bir güneş vardı, tam yüzüne vuruyordu. Gülfidan bu durumdan çok rahatsız olmuştu başını çevirmeye çalışıyordu. Ama başını bir türlü istediği yöne çeviremiyordu. Daha sonra çantası omzundan düştü. Gülfidan’ın başından başlayan bir kasılma, kollarında, belinde, ve de bacaklarında da başlamıştı. İşte! “Son yaklaşıyor artık” diye düşündü. İlaçlar etkisini göstermeye başlamıştı. Bunu Hisseden Gülfidan izin alarak sıradan ayrıldı.
En yakın arkadaşı Güler, Gülfidan’a eşlik ediyordu. Güler Çok sakin ve güleç yüzlü bir kızdı. Gülfidan ile araları çok iyiydi. Aynı sırada oturuyorlardı. Güler yetimdi küçük yaşta babasını kaybetmişti. Bir ablası vardı, annesi ile birlikte yaşıyordu. Güler’lerin Evleri hemen okulun yanındaydı. Gülfidan ve Gülere sınıfın sakinleri adını takmıştı bir öğretmenleri. Aynı mahallede oturuyorlardı ilk tanıştıklarında. Daha sonra Gülfidanlar başka bir mahalleye taşınmışlardı. Gülfidanın durumu hiç iyi değildi. Güler gülfidanı evine götürdü. O arada Gülfidan Gülere dönerek şöyle dedi:
-Arkadaşım okula geri dön. Aynur’u bulup ona haber ver buraya gelsin. Eve birlikte gidelim. Yalnız yürüyebileceğimi sanmıyorum..Güler:
-Tamam Gülfidan hemen gidip getiriyorum Aynur’u. Anne Gülfidanla ilgilenir misin? ben gelene kadar..Gülerin annesi:
-Tamam! Güler sen git kızım ben bakarım arkadaşına. Ama iyi değil Gülfidan annesine haber versek daha iyi olur.. Gülfidan:
-Hayır Nigar teyze ben iyiyim. Sakın anneme haber vermeyin. Aynur gelene kadar düzelirim..dedi ve Aynur’u beklemeye başladı. Bir yandan da neden bu şekilde kasılmalar yaşadığını düşünüyordu. Gülfidan ilaçları aldığında hemen öleceğini düşünmüştü. “Ya ölmez sem” diye geçirdi içinden. Gülfidan biraz kendine gelmiş, eli ayağı düzelmişti. Aynur ve Güler gelmişti. Aynur Gülfidanı o halde görünce birden panikledi:
-Ne oldu sana böyle? Ben, hemen gidip teyzemi getireceğim.. Gülfidan:
-Hayır! Hiçbir yere gitmiyorsun. Ben iyiyim. Hemen eve gidelim..dedi. Hazırlanıp dışarı çıktılar. Gülfidan oldukça iyi gibi görünüyordu. Yolu tam yarılamışlardı ki. Kasılmalar yeniden başladı, bu seferkiler daha da şiddetliydi. Gülfidan iki kat olmuştu, eli, ayağı ters dönmüştü. Yürüyemiyordu. Gülfidan’ın başı kasılmalar sonucu arkaya dönmüştü. Aynur Çok korkmuştu. Yoldan geçmekte olan kadınlardan yardım istedi:
-Ne olur yardım edin, evimiz yakın, ben hemen teyzemi alıp geleceğim.. dedi. Kadınlar:
-Aaa! Ne oldu bu kıza? Çarpıldı mı? yoksa uğrama mı oldu? Tamam kızım sen git biz tutarız arkadaşını..dediler. Aynur Gülfidanın okul çantasını da alarak koşar adım evinin yolunu tuttu. Az sonra Gülfidan annesini gördü. Gülfidan’ın annesi endişeli ve biraz paniklemiş bir haldeydi. Telaşından mantosunu bile giyememişti. Aynur ve annesi Gülfidan’ın koluna girerek onu taşımaya çalışıyorlardı. Sonunda eve varmışlardı.
Onu hemen bir yatağa yatırdılar. Gülfidan kendini kaybetmişti. Korkudan dehşetle gözleri büyüyen anne hemen eşine haber yolladı.
-Kazım bey eve gelmişti. Gülfidanın halini görünce hemen bir taksi tutup Gülfidan’ı Doktora götürdüler. Doktor Gülfidan’ı muayene ederken Gülfidan kendine gelmişti. Korkuyordu “ya doktor anlarsa” diye geçirdi içinden. Evet! Korktuğu başına gelmişti. Doktor teşhisinde haklıydı ve şöyle dedi:
-Bu kız ilaç almış hem de yoğun miktarda. Bu kasılmaların nedeni bu.. Kazım bey:
-Mümkün değil doktor bey bizde böyle bir ilaç yok ki.. Doktor:
-Kazım bey o zaman 3 gün bekleyeceğiz. Verdiğim ilaçları kullansın eğer iyileşmezse. İstanbul’a sevk edeceğim üzgünüm.. dedi. Gülfidan biraz rahatlamıştı. Babası ve annesi evdeki ilaçların varlığını unutmuşlardı. Bu arada, Gülfidan uzun bir aradan sonra babasıyla ilk kez karşılaşıyordu. Gülfidan babasının yüzüne bakmıyor, onunla konuşmuyordu.
Babasına karşı hala öfkeliydi.
Eczaneden ilaçları almışlardı. Kazım bey Gülfidanı ve annesini eve bıraktı.
Gülfidan’ın annesi hemen bir yatak hazırladı kızına çünkü, Gülfidan kasılmalar yüzünden ne ayakta durabiliyordu, nede oturabiliyordu. Ona ilk ilacını verdiler. Gülfidan yatağa uzandı.
Hiç kimseyi görecek durumda değildi, ama sesleri işitebiliyordu. Bir ara Gülfidan duvarda garip şekiller görmeye başladı. Sinema perdesi gibiydi. Hangisi gerçek hangisi hayal karıştırıyordu artık. Uyur, uyanık bir haldeydi. Bazen uyanıkken bile rüya görüyordu. Bu şekilde ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyordu. Artık zaman kavramını da yitirmişti. Son kez gözlerini aralamaya çalıştı ama bu imkânsızdı. Gözlerini usulca yumdu. Bir daha asla uyanmak istemiyordu. Ve Gülfidan derin bir uykuya daldı.
Devam edecek.