- 758 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat Kampüsü - 1
Bölüm I
Kaan sabah telefonunun sesiyle uyandı. Uykulu bir halde elini yatağının kenarındaki masanın üzerinde dolaştırıp telefonunu buldu, kimin aradığına baktı ve açtı.
- Efendim Tayfun.
- Hadi abi kalk hazırlan, uyuyor musun hala? 2 saat sonra senin de benim de sınavımız var, bir göz gezdirelim sınava girmeden.
- Offf! Çalışacaktık değil mi ya, unutmuşum kardeşim kusura bakma. Tamam, hemen hazırlanıp geliyorum. Kafeye mi geçiyorsun sen, okula mı?
- Abi okul kalabalıktır şimdi çalışamayız, kafeye geçiyorum ben. Gelirsin sen oraya.
- Tamam sen geç, ben birazdan geliyorum. Hadi görüşürüz.
- Görüşürüz. Geç kalma.
Normal sınav günlerinde, sınavdan yarım saat önce kalkardı genelde. Ama Tayfun`la bir gün önceden ders çalışmak için sözleşmişlerdi.
Bir önceki gün odasındaki koltuğun üzerine fırlattığı kıyafetlerini eliyle düzelttikten sonra giydi, aynada saçlarını üstünkörü düzeltti ve anahtarlarını alarak evden çıktı.
Kafeye doğru yürümeye başladı. Yokuştan tam indiği sırada mahallenin bakkalıyla karşılaştı. Ayaküstü konuştular birkaç kelime.
- Abi kusura bakma ya, sana da ayıp oluyor, borcunu ödeyemiyorum.
- Sanki ben sana öde diye baskı mı yapıyorum aslanım? Ne zaman elin bollaşırsa o zaman ödersin.
- Vallahi çok sağol abi, nasıl öderim hakkını bilmiyorum.
- Sen takma kafana, derslerinle ilgilen. Ben bilirim gurbet elde öğrencilik nedir. Ben de çocuk okuttum.
- Sağolasın abi, ben gideyim arkadaş bekliyor kafede, biraz derslere göz gezdireceğiz. Allaha emanet ol, hayırlı işler sana.
- Sağol, Allah zihin açıklığı versin.
Kafeye doğru yürümeye başladı tekrar. Yolda okuldan birkaç arkadaşını gördü ama Tayfun`un yanına geç kalmamak için sadece selam vererek yoluna devam etti.
Kafenin sokağına girdiğinde, Tayfun kafenin önünde sigara içiyordu ve telefonla konuşuyordu. Kaan`ın yaklaştığını görünce telefonu kapattı ve sigarasını attı.
- Günaydın Kaan, ne haber?
- İyidir, ne olsun işte, bildiğin gibi.
- Canın sıkkın gibi hayırdır?
- Yok birşey ya, uykusuzluk işte.
- Yok yok, senin bir sorunun var abi, benden de mi saklayacaksın? Anlat bakalım hadi neymiş derdin?
- Geçelim içeri orada anlatırım.
- Peki.
Beraberce kafeye girdiler. Kaan kafede çalışan elemanı selamladıktan sonra iki çay söylediler ve en arkalardaki masalardan birine geçerek oturdular.
Tayfun ders notlarını ayarlamaya başladı. Kaan`da bu sırada ceplerini kurcalayarak kalemlerini arıyordu. Garson çayları getirdi ve uzaklaştı. Tayfun Kaan`a dönerek:
- Eee? Anlat bakalım neymiş sıkıntın.
- Ya bizim bakkal var hani, mahallenin köşesindeki. Bir miktar borcum var ona ödeyemiyorum. Adam öde diye baskı yapmıyor bana ama yine de canım sıkılıyor bu duruma. Nasıl tükeniyor elimdeki para anlamıyorum. Aileden de fazla birşey gelmiyor zaten. Ne yapacağımı bilmiyorum hiç.
- Anladım. Abi bak, istersen ben ödemene...
- Şşşşş! Sakın Tayfun. Bana böyle bir teklif bile yapma. Ben bir şekilde elimdeki paradan arttırarak ödemeye çalışacağım. Ama yine de teşekkürler düşündüğün için.
- Lafı bile olmaz Kaan, neden öyle dedin anlamadım.
- Kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrenmem lazım. O borcu kendim yaptım, kendim ödemeliyim.
- Peki, nasıl istersen. Ama şunu unutma ki ne zaman ihtiyacın olursa, ne zaman birşeye sıkışırsan ben sürekli yanındayım.
- Sağol kardeşim, iyiki varsın. Hadi başlayalım çalışmaya.
Yaklaşık bir buçuk saat sonra ikisinin de sınavı vardı. Kaan muhasebe bölümünde, Tayfun ise işletme bölümünde okuyordu. Güz vize döneminin ilk sınavlarıydı bunlar ve ikisininde ortak dersi olan bilgisayarlı muhasebe dersinden sınav olacaklardı bugün. Dolayısıyla her zaman yaptıkları gibi yine beraber çalışıyorlardı. İkisi de derslerinde oldukça başarılıydı. Fakat bazen takıldıkları noktalar olduğunda beraber tartışıyorlar ve doğru sonuca varıyorlardı. Okulda ders notu gerektiğinde hemen onlara koşuyordu arkadaşları. Aralarında diğer arkadaş gruplarına nazaran daha sıkı bir dostluk vardı.
Kaan İzmir`in varoş mahallelerinden biri olan Eşrefpaşa`da, Tayfun ise Kocaeli`de, Gölcük`ün semtlerinden biri olan Kavaklı`da oturuyordu. Okul için ikisi de Balıkesir`e gelmişlerdi. Şu an ikisi de bölümlerinde ikinci sınıfı okuyordu ve birinci sınıfın başından bu yana hiç bozulmayan bir dostlukları vardı.
Birinci sınıfta okullarında basketbol takımı yoktu ve beraber kurmuşlardı. Basketbol turnuvalarında her hangi bir başarı elde edememelerine rağmen, takımın sayı yükünü beraber sırtlanmışlardı. Bu sosyal etkinliklerle aralarındaki arkadaşlık daha da güçlenmişti.
İkisi de okumaya fazlasıyla meraklıydı. Sürekli birbirlerine okudukları kitapları anlatır, birbirleriyle kitap alışverişi yaparlardı. Böylesine mükemmel bir dostluk hakimdi aralarında.
Sınavdan önce Tayfun çıktı ve kantine geçerek Kaan`ı beklemeye başladı. Bu sırada sınavdan çıkan diğer arkadaşlarıyla sınav üzerine konuştu biraz.
Beş dakika kadar sonra Kaan da çıktı sınavdan, kantine girdi ve Tayfun`un yanına oturdu hemen, yüzü gülüyordu.
- Demek senin de harika geçti Kaan, ağzın kulaklarında yine abi.
- Çok şükür ya. İlk sınavdan gayet güzel bir şekilde sıyrıldım. Senin nasıldı?
- On numara, mükemmel, harika... Daha sayayım mı?
Gülüşmeye başladılar kantinde. İlk sınav her zaman önemliydi ikisi içinde. İlk sınavdan iyi bir şekilde sıyrılırlarsa eğer, devamı geliyordu zaten.
- Ne yapalım Tayfun? Okulda mı takılalım, yoksa kafeye falan mı geçelim?
- Kafeye geçelim ya. Bakarsın okeye üçüncü ve dördüncü aranıyordur, bir stres atalım.
- Tamam. Hadi gidelim.
Kafeye girdikleri anda arkadaki masalardan birinde oturan arkadaşları Serkan seslendi: " Heey! Tayfun, Kaan... Okey oynuyor musunuz?" Tayfun Kaan`a bakarak:
- Ben sana demiştim abi kesin aranıyordur diye.
- Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum. Belki de önceden ayarlamışsındır bu okey olayını hı? Ne dersin bu tezime?
- Sen oldukça zeki birisin derim.
Yine gülüşerek Serkan ve Efecan`ın oturduğu masaya geçtiler. Çaylarını söylediler ve oyuna başladılar. Bu sırada Tayfun, "Abi baştan söyleyim, derslerden ve sınavlardan konuşmuyoruz oyun boyunca. Tamam mı?" Herkes kafasıyla onayladı bunu.
Okudukları yerde vakit geçirmek için çok fazla imkanları olmadığı için boş vakitlerinde genelde arkadaşlarıyla okey oynuyorlardı ve sürekli eş oluyorlardı. Dolayısıyla aralarında küçük hileler, kaş göz işaretleri olmuyor değildi. Bu nedenle oyunlardan galip ayrılan taraf onlar oluyordu. Bu oyunda onlardan biri olmuştu. Yine galip gelen taraf onlardı ve Serkan ile Efecan çekememezlik triplerine başlamışlardı.
- Her defasında neden kazanan taraf siz oluyorsunuz ya?
- Eee abi biz bu oyunun babası olduk artık, siz hafif geliyorsunuz bize. Ne yapalım, biz de yenmek zorunda kalıyoruz her defasında sizi.
- Ya Tayfun yapma böyle ama, hile yaptığınızı biliyorum abi sizin.
- Aaa ama olmadı şimdi Serkan, biz yapar mıyız hiç öyle şey? Sadece Kaan`la iyi anlaşıyoruz diyelim.
Gülüşerek hesabı ödediler ve kafenin önünde vedalaşarak dağıldılar. Serkan ve Efecan uzaklaşırken Tayfun, Kaan`a “Abi ben eve geçiyorum, var mı bir isteğin?” dedi. Kaan`da “Yok kardeşim, kendine dikkat et.” dedi ve ikisi de evlerine doğru yol aldılar.
... DEVAM EDECEK