AŞK
Tanrı evreni yaratıp ardından da aşkı yaratmış olmalı. Dünya var olduğu sürece aşk da hep var olmuş. Yüzyıllar boyunca adına tanrılar, tanrıçalar atfedilen, binlerce şiir, roman yazılan, on binlerce söz söylenen, tarih kadar eski, bu gün kadar yeni, genç ve dinamik başka bir olgu daha yok.
Geçmişten günümüze aşkı böylesine ölümsüz kılan, varlığı yediden yetmişe herkes tarafından kabul edilmesine rağmen onun görünmez, dokunulmaz ve ulaşılamazlığı olsa gerek... İnsan ruhu öylesine ilginç ve karmaşık ki.. Hangimiz varlığını duyduğumuz, hissettiğimiz ancak, şöylee.. dünya gözüyle görüp, dokunamadığımız bir şeyi merak etmeyiz ki? Genellikle de merak edilen şeyi bir şekilde çözüp, öğrendiğimizde duyduğumuz ilgi azalır, hatta yok olur. İşte aşk tarih boyunca görünmez ve dokunulmaz olmakla başka bir deyişle gizemini korumakla daima ilgi odağı olmayı başarmış.
O, gizemini sürdürmeye, insanoğlu ise bu gizemi çözmek ve kendisi için bir bilinmez olan şeyi anlamak için çaba sarfetmeye devam ettikleri sürece, aşk hep var olacak!
Tarih boyunca ilgi odağı olmakla birlikte günümüze kadar aşkın tam olarak ne olduğu, ne olmadığı açıklığa kavuşturulamadığı gibi, aşk için bir tanım da yapılamamış. Kimi o’nu demirden bir leblebiye, kimi turşu suyuna benzetmiş, kimi de ateşten bir gömlek demiş aşk için..
Bazen de peşine düşülmüş aşkın. Yollarda aranmış, çöllerde aranmış. Haa.. bir de mevsimlerde arayanlar olmuş. Genellikle de bahar coşkusu ile bütünleştirilmiş bu arayışlar. Ne mi olmuş? Kimileri bulmuş, kimleri ise bulduğunu sanmış. Kimileri de beklemişler de o gelmemiş. Ekinti halleri yani... :)) Kim bilir? Belki de gelmiştir de bekleyen o’nu görmemiştir. Ne dersiniz?
Hepinize aşk dolu günler diliyorum.
Bahar Ş.Gülşen.
Demokratgazete
15 Aralık 2004