- 690 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLER VE GERÇEKLER
Bir adım, bir adım daha ve sonra yeni bir tane. Ne kadar olduğunu kendisi de kestiremediği kadar uzun bir zamandır, sürünürcesine yürüyordu. Her adımda acısı ikiye katlanıyordu sanki. Ama o yüce ışık karşısındaydı işte, onu çağırıyordu. Nasıl da tatlı tatlı parıldıyordu. Her bir adımda daha çok yaklaşıyor ve kalbiyle ruhuyla hissediyordu o ışığı. Az kalmıştı, çok az; belki de tıpkı onun az kalan nefesleri gibi. ‘Ne kadar zormuş’ dedi kendi kendine, ‘ne kadar da zormuş bir güzellik için emek vermek.’. şimdiye kadar hiçbir şey için böyle çalışmamış, kendini bu kadar zorlamamıştı. Canı da öyle çok acıyordu ki… Belki yerinde hareket etmeden dursa bu kadar yanmazdı canı; ama ne yapsındı işte, ışık orada onu beklerken duramıyordu. Mutlaka gitmeliydi oraya; ne olursa olsun, hatta evet, hatta ölse bile…
Keşke uçabilseydim diye düşündü. O zaman daha kolay varırdı oraya. Artık her şeyden vazgeçmişti. Sadece ve sadece o ışık vardı onun için. Bir varabilseydi oraya; ah bir varabilseydi, dünyalar, hayır hayır, cennetler onun olacaktı.
Koca bir adım daha attı ve bu adımla birlikte canhıraş bir çığlık atması da bir oldu. Zaten kırık olan sol ayağı sivri çakıllarla dolu bir çukura girmiş ve sanki bacağındaki her bir kas ayrı ayrı kopmuştu. Acının dinmesi için uzun bir süre beklemesi gerekti, hem de çok uzun. Bir savaşa girmişti sanki; çevresine, açlığa, susuzluğa ve en çok da kırık bacağına karşı giriştiği amansız bir savaş. Ama ne olursa olsun zafer onun olacaktı, çünkü onun olmalıydı.
Bir adım daha attı acısı hafifleyince. Artık sadece birkaç adım kalmıştı nihai zaferine. Ancak bacağının ağrısı da iyiden iyiye artmış, dayanılmaz bir hal almıştı artık. Gezdiği yerlerden birinde akupunktur diye bir şey öğrenmiş, nasıl olduğunu aklı bir türlü almamıştı. Şimdi anlıyordu işte, ancak iki farkla; biri iğneler derisine değil direkt sinirlerine batıyordu, diğeri orada ağrı azalırken onun ağrısı sürekli artıyordu.
Bir adımcık daha atmıştı şimdi. Evet, ışık artık onu sarmaya, kucaklamaya başlamıştı. Öyle ki bacağının acısı bile hafifliyordu sanki. Gözleri önünü göremeyecek kadar kamaşıyor, ancak o bundan rahatsız olmak yerine zevk alıyordu.
Bir adım daha attı ve artık son bir adım kalmıştı zafer ve kurtuluşa. Ancak onun da gücü son kertesindeydi. Bacağındaki acı tüm vücuduna sirayet etmişti attığı son adımla birlikte. Ama, yine de başaracaktı, biliyordu. Şu an kainat üzerinde canlı cansız ne varsa nefeslerini tutmuş onu izliyorlardı sanki.
Susuzluğun da dayanılmaz hale gelmesiyle iyice zorlanan yaralı küçük martı, kanatlarını iyice gerdi, sağlam olan bacağını da iyice kastı. Bir adım sonra, evet, küçük bir adımcıktan sonra o soğuk enfes suyun içinde olacaktı. Daha şimdiden kokusunu alabiliyordu. Tam adımını atacağı sırada; yer sarsılmaya başladı, ve güneş kararıverdi bir anda. Su artık parlamıyordu ama, yine de hala çok nefis görünüyordu, özellikle de susuz sürünerek geçen dakikalardan sonra. Gözlerini kapadı, kanatlarını açtı…
Son gördüğü şey kopup havada uçan bacağı; son duyduğu şey ise kanatlarının kırılmasından doğan sesler oldu. Tam adımını atarken sarsıntıya sebep olan insan koşarken dikkatsizlik sonucu onu kocaman ayağıyla ezmişti. Şimdi ulaşmayı çok istediği o kaldırım kenarındaki buz gibi suyun içindeydi. Ancak yavru martı artık bunun farkında bile değildi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.