Muhib`in Sohbeti
Muhib, bir cuma vakti halka sohbet etmek için şehir meydanında ki geniş alanda bulunan yüksekçe bir yerde idi. Şehir halkı Muhib`in sohbet edeceğini daha önceden bildiğinden yavaş yavaş meydanda toplanıyordu. Bir vakit sonra halkın tamam olduğunu gören Muhib sohbetine başladı.
Sohbetin konusu; aşk idi. İnsanlar, Muhib’in aşk sohbeti esnasında kimi zaman bayılıyor, kimi zaman inliyor, halktan kimileri dilini yutmuş ve donmuşcasına öyle bakıyor, kimileri ise feryad edip sağa sola kaçışıyordu. Zira Muhib aşk bahsinde öylesine şeylerden bahsetmekte idi ki; bu söylenenlere öyle herkesin tahammül etmesi mümkün değildi. Ve herkes kendi kabınca anlatılanları anlıyor, anladıkları şeyler sebebi ile kendilerince hâlden hâle giriyorlardı.
Zaman ilerledikçe, sohbet derinleşiyor, sohbet derinleştikçe de havanın harâreti artıyordu. Mevzu aşk olunca; bütün âlemler Muhib’e kulak kesilmiş, pür dikkat onu dinlemekte idiler... Güneş dahi anlatılanları işittikçe kendi ekseni etrafında ki hızını artırıyor, yeryüzünü daha bi yakıyor ve kimi zamanlar gündüzlerin zamanından evvel akşama dönmesine sebeb oluyordu. Gökyüzünde ki kuşlar bile kanatları daha da hızlı çarpıyor, yırtıcı hayvanların bağrışmaları her bir yandan duyuluyordu.
Bugün ki sohbet diğerlerinden daha da başka, daha da can alıcı idi. Muhib sohbet esnasında kendini kaybediyor, halk ise tarifi mümkün olmayan hallere giriyordu.
Bir ara Muhib öylesine bir konuya temas etti ki, yüryüzünde bir hareketlilik oldu. Dağlar bulundukları yerden harekete geçti. Ama kimse bunun farkına varamadı. Zîra sohbet herkesin madde ile bağlantısını koparmış bir şekilde ve bütün süratiyle devam ediyordu. Muhib dahi kendinde olmadığından sarsıntıyı fark edemedi ve meselenin, aşk mevzuunun daha da derinliklerine dalmaya ve oradan konuşmaya devam etti. Fakat yeryüzünün bunları dinlemeye tâkâti kalmamıştı. Birden yeryüzündeki hareketlilik şiddetini artırdı. Yeryüzü denizdeki bir kayık misali sallanıyor, dağlar eteklerine doğru dökülüyordu. Bu durum birkaç dakika devam etmiş ve Muhib`in susması ile sona ermişti.
Lakin vaziyet pek feci idi. Zira deprem sonucu şehrin yarısı yokolmuş. Şehir halkının ise 3`te 1`i can vermişti.
Kendine gelen Muhib olayın neticesini görünce halka sohbet etmeyi terketti. Çünkü ortaya çıkan bu manzaradan sonra âlemin rahatı, insanların can güvenliği için onun susması iyi bir iş idi. Ve öyle de yaptı. Sustu...
Hoş, âşıkların susması da bir başka kıyametti ya!...
Neyse!...
Ankara, Aralık 2007