- 971 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUZULARIMLA BİR YAZ SERÜVENİ (anı)
KUZULARIMLA BİR YAZ SERÜVENİ
Kitap okumaya düşkünlüğüm nereden geliyor bilmiyorum. Önümde örnek alacağım veya beni yönlendirecek kimse de yoktu ama ilkokul birinci sınıftan beri kitaplardan büyük haz alıyorum... Muhtemelen öğretmenimin yönlendirmesiydi diye düşünüyorum. Okuma yazmayı söktüğüm sıralarda annem çarşıya bir şey almam için gönderdiğinde ardımdan mutlaka beni aramaya çıkarmış. Çünkü tabelaları ve gördüğüm yazıları heceleyerek okuduğum için öğlen çıkmışsam akşam dönermişim evimize. Annemin istekleri gecikince de düşermiş yollara beni aramak için. Bir defasında bu yüzden dayak bile yemiştim.
Annem ve babam bize kapı önünden başka yerde oynamamıza izin vermezlerdi. Başka bir mahallede oturan teyzemin kızıyla oynamak için annemden zorla izin koparmak isteyişimin asıl amacı, giderken yol üzerinde ki kütüphaneden birkaç hikâye kitabı okuyup öyle gitmekti. (O vakit böyle bol bol kitap mı vardı ki evimizde okuyacağımız?) Okuduğum hikâye kitaplarının kahramanlarıyla dost olurdum hayal dünyamda adeta. Dostluğun ötesinde yaşardım onları birebir çocuk kalbimle… Bazen bir kuğu sırtında kaf dağlarına uçardım, bazen saçlarından asılarak zindana hapsedilen prens ve prensesi canavarın elinden kurtarırdım. En çok ta dağlarda kır çiçekleri, papatyalar arasında kuzularıyla birlikte hop hop hoplayan bir sevimli bir kız olurdum.
Teyzemin kızıyla oyun oynarken aklım kütüphanede yarım bıraktığım kitaplarımda kalırdı. Teyzemlerden eve dönerken de tekrar kütüphaneye girip yarım kalan hayal dünyamı tamamlayarak dönerdim ve kendimi çok mutlu hissederdim.
İlkokul dördüncü sınıfın karne tatilinde, sınıf birincisi olduğum için babam bana ödül olarak altın bilezik almıştı. Bilezik hoşuma gitmişti ama benim asıl istediğim; okuduğum kitaplar arasında beni en çok etkileyen kitabımın kahramanı ” Heidi’nin yaşadığı gibi yaşamak istiyordum. Hayallerimi gerçekleştirmek için babamdan bana bir kuzu almasını istiyordum. Evimiz etrafı gül ağaçlarıyla çevrilmiş küçük bir bahçenin içinde küçücük bir evdi. Annem titiz bir hanımdı. O yüzden benim isteğime karşı çıkıyordu. “Sizin işiniz yetmiyormuş gibi bir de kuzu çıkarmayın başıma” diye sürekli kızıyordu. Annemi ikna etmek için söz veriyordum kuzuma bakacağıma, zahmet ettirmeyeceğime ama annemi ikna etmek pek kolay gözükmüyordu… İyi bir hayvan dostu olan babam, annemden gizlice o tatlı tebessümüyle bana göz kırpmıştı ’tamam alacağım’ dercesine.
Babamın eve dönüş saatlerini dört gözle beklerdik. O vakit şehrin bir ucunda çalınan korna sesini öbür ucunda duymak mümkündü tabi… Biz korna sesinden babamızın gelişini bilirdik. Heyecandan hop hop hoplardık. Çünkü hiç kucağı boş gelmezdi. Şehir dışından gelirken mutlaka bizi sevindirecek bir şeyler getirirdi babacığım. Onun eve girişinden aldığım hazı yazmaya yetemiyorum şimdi… Yorgunum falan demezdi. Düğüne geliyor gibi gülerek gelişi bize ruh verirdi. Beşimizi de kucağına oturtup oyunlar oynardı bizimle. Getirdiği oyuncak, kırtasiye veya şekerleme türü şeyleri mutlaka eğlendirerek, oyunlar yaparak, bizi heyecanlandırarak verirdi.
Bir akşamüstü babamın otobüsünü kapımız önüne getirişinden anlamıştım boş olmadığını. Neşe içinde ışıklı tebessümüyle kucağında minicik bir kuzuyla kapıdan indiğinde dünyalar bizim olmuştu. Canım Babam sözünde durmuş bana kitapta okuduğum gibi, aynı Heidi’nin kuzusu gibi bir kuzu getirmişti. Bahçede kardeşlerimle birlikte kuzunun etrafında pervane oluşumuz yoldan gelen geçen herkesin dikkatini çekiyordu… Henüz bir bebek olan kara gözlü kuzumun bize alışması zor olmamıştı. Biz koşarken arkamızdan koşuyor, elimizden yiyecekler yiyordu. Bizimle birlikte sevinç yaşıyordu sanki.
Evimizin iç kısmında, oturma odası ve mutfağı geçtikten sonra odun-kömür koyduğumuz bir oda vardı. Bu odanın içinde kuzuma yatacak yer hazırlamıştı babam. Onun rahat etmesi için dağın eteklerinden otlar, yapraklar toplayıp yatağını hazırlamıştık. Elimize geçen her şeyi kuzumun ağzına sokuyorduk. Akşam olunca kucaklayarak odasına götürüyordum. Birkaç gün sonra babam, kuzunun tek başına canı sıkılacağını düşünerek iki tane daha kuzu getirmişti, annemin tüm tepkilerine rağmen. Annem epeyce söylenmişti ama kuzuların bebeksi güzelliklerini görünce o da sevmeye başlamıştı yavrucukları.
Bir tanesini bile hayal edemezken üç tane kuzum olmuştu. Artık hayallerimi gerçeğe dönüştürme vakti gelmişti benim için. Her akşam soframızdan artan yemekleri saklıyor, karpuz, kabuklarını küçük küçük doğrayarak kuzularıma yediriyordum. Sabahleyin daha kimse uyanmadan kuzularımla birlikte yanıma aldığım azığım ve kitabımla Şardağı’nın eteğinde otların, çiçeklerin yoğun olduğu yerlere gidiyorduk. Kuzularım zevkle otlanırken ben de “Heidi” olup kır çiçeklerinin arasında kırlara uzanarak kitabımı okuyordum. Acıkınca yanımda getirdiğim peynir ekmek, üzüm gibi yiyeceklerimden yiyerek eğleniyordum kendi kendime. Güneş tepeye yükselip, yakıcı ışıklarını gönderince de kuzularımı alıp dönüyordum eve. Annem işiyle çocuklarla uğraşmaktan fark etmiyordu benim yokluğumu. Bu yaptıklarımı annem babam duysa kıyamet kopardı. Evden oldukça uzaklaşıyordum çünkü. Hayallerim kısmen gerçekleşiyordu böyle yapınca. Her ne kadar Alp Dağları, Büyükbabam ve Peter yoktu ama Şardağı’nın eteklerinde kuzularımla, papatya ve gelincikler içinde kendimi Heidi gibi hissediyor, adeta onu yaşıyordum.
Onlara öyle iyi bakıyordum ki; bir annenin çocuklarına bakışı gibiydi ilgim. Bazen çarşıya gidip babamın söylediği bir dükkândan arpa alıyor kuzularımın yiyeceklerine katıyordum… Aradan bir-iki ay geçince kuzularım koyun gibi olmuşlardı. Artık yattıkları yerlerine kucağımızda götüremez olmuştuk. Her akşam önce bahçede hazırladığım yiyeceklerini yedirip sularını içirince bir süre kovalamaca oynadıktan sonra onları odalarına sokmak için önce evin içinden geçecekleri güzergâhtaki halıları topluyorduk. Bin bir güçlükle yürüterek geçirtiyorduk onları yerlerine… Sonra geçtikleri yerleri siliyorduk. Anneme söz verdiğim için aksatmadan kuzularımın işlerini yapıyordum. Bazen kuzular yerlerine geçerken kara üzüm tanelerini döktüklerinde annemin çığlıkları artıyordu.
Akşamüzeri, ailecek kapı önünde oturup kuzularımızla oynamanın bıraktığı tat, tabiri caizse mutluluğun ta kendisiydi... İçlerinden –deli kuzu -diye isimlendirdiğimiz kuzu, babamı çok iyi tanıyordu. Babam uzaktan gelirken bizimle birlikte, kuyruğunu sallayarak koşardı babamı karşılamaya. Babam ellerini ona doğru uzatınca o da şımarık bir çocuk gibi zıplayarak tos vuruyordu kafasıyla. Döne döne oynardı sevincinden. O sahneleri yaşarken bizim gülüşmelerimizden mutlu olduğu her halinden anlaşılıyordu. Babam ve kuzularım doyumsuz bir mutluluktu bizim için.
Eylül ayı yaklaştıkça yeşil otlar sararıp kurumuşlardı sıcaktan. Yeşil olanlar çok kuytu ve gölge yerlerde kalmıştı sadece. Bulduğum otları ellerimle toplayıp önlerine koyuyordum zahmet çekmesinler diye. Arada sırada yağan yağmurlardan kuzularımı korumak için evden battaniye çıkarıp üzerlerine örtmüştüm ama annemden de payımı almıştım tabii! !
Evimizin elli metre ilerisinde belediyenin kanalizasyon için betondan yapılmış, dikey olarak yan yana dizilerek kurumaya bırakılmış borular duruyordu. Boruların içinde zamanla uzun ve yeşil otların büyümüş olduklarını görünce hazine bulmuş gibi olmuştum. Üzerlerine çıkıyor ayaklarımı birisine dayayıp diğer borunun içine uzanarak otları topluyor kuzularıma yediriyordum.
Bir sabah yine erkenden o boruların üzerine çıkıp ot toplamaya başlamıştım ki dikkatsizliğim sonucu ayağım kayınca, kurbağa oturuşu pozisyonunda borunun birisinin içine düşmüştüm. Tüm uğraşmalarıma rağmen kendi başıma çıkmamın imkânı yoktu. Bağırmalarımı kimse duymuyordu. Ancak çocuklar oynamaya gelirlerse beni görebilirler yoksa kimse beni ne görebilir nede duyabilirdi o saatte. Dizlerim kırılacak gibi ağrımaya başlamıştı. Son bir ümit avazım çıktığı kadar aynı okuduğum kitaplardaki gibi “imdaaat! İmdaaaat! ” diye uzun uzun bağırmalarıma komşumuz Türâbi Amca yetişmişti. O sırada camiden çıkmış evine giderken sesimi duymuş.” Kimsin sen? Hangi borudasın? ” gibi sorularla sesimin geldiği boruyu bulmuştu adamcağız. Ben borunun içine öyle bir yayılarak oturmuşum ki, Türâbi Amca beni çekemiyordu yukarıya. Epey uğraştıktan sonra aklıma bir fikir gelmişti. Bacaklarımı kendi ellerimle sıkıştırarak hacmimi daraltınca beni koltuğumdan çekmesini istemiştim Türâbi Amca’dan. Bir kaç uğraşmalı denemelerimizden sonra omuzlarımdan çekerek kurtarmıştı. Kurtulmuştum. Borudan çıkarılırken sürtünmekten dizlerim ve kollarım yara bere içinde kalmıştı tabi ki… Kuzularımı beslemek uğruna böyle serüvenleri çok yaşamıştım ama vazgeçmemiştim onları beslemekten. Okullar açılıncaya kadar aynı özveriyle onlara hizmet etmiştim. Kendimi Heidi gibi hissederek geçen çok mutlu bir yaz tatili yaşıyordum.
O yaz tatilinde Heidi’yi yaşadığım için, hayallerimi gerçekleştirdiğim için, mutluydum ama okulumu da çok özlemiştim ayrıca.
Kuzularımla geçirdiğim rüya gibi bir yaz serüveninin sonuna gelmiştik eylül ayı ortalarında. Okulların açıldığı gün akşamüzeri koşa koşa kuzularımı görme sabırsızlığıyla eve geldiğimde bir de ne göreyim! Babam bir kasap getirerek kuzularımı kestirmişti bile çoktan. Kapımızın önünde yüzülmüş derileriyle karşılaşınca şok olmuştum. Okulumun açılışına sevindiğim gün kuzularımı kaybetmiştim. Üç aydır onlarla etle kemik gibi birbirimize bağlanmıştık. Çok üzülmüştüm onlardan ayrıldığıma. İçimin acıdığını hissetmiştim günlerce.
Doğanın kanunu çok acı olsa da; her canlı başka bir canlının yaşamını idâme ettirmek üzere kurulmuştu ne yazık ki. Kuzularımın etlerini, kemiklerini annem kavurma yapmıştı, kış boyu yemiştik biz de onları o yıl. Ve her etli yemek yiyişimizde onların kemiklerinin sofra kenarında birikimi karşısında duygusalca yutkunuyorduk hepimiz. Çünkü babam, annem, kardeşlerim de benim kadar kalben bağlanmışlardı onlara. Hele de Deli Kuzu’mun yaptıklarını sık sık anlatıyor anıyorduk…
Kuzularımın yünlerini annem temizleyip yorgan yaptırtmıştı. Yıllar sonra evlendiğimde o yorgan benim çeyizim olmuştu… Hâlâ saklıyorum o yorganımı kuzularımın anısına. Ben de kızıma vereceğim tabi ki… Böylece kuzularım yünleriyle bir yaz tatili anısı olarak evladiyelik yaşayacaklar daha yıllarca İnşallah!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.