BEN BU SATIRLARI YAZARKEN SEN ÇOKTAN GİTMİŞ OLACAKSIN!...(YİTİK KENT, HASANKEYF' İN ANISINA İTHAFTIR...)
Bu satırları yazarken, aklıma, Ahmet Altan’ın, bir kitabında kaleme aldığı, bir erkeğin, sevdiğine; duygusal ve hüzün dolu satırlar ile yazdığı aşk mektubu geldi nedense...
Okurken mektubu, acılı ve lirik duygulara kapılıyorsunuz o anda... Belki de bir ayrılığı, bir özlemi ancak bu kadar dile getirebilir diye hüzünleniyorsunuz o içli satırları okurken...
Şöyle başlıyordu mektup yanılmıyorsam: "Sen bu satırları okurken, ben çoktan yok olmuş olacağım belki de..." Ve devam ediyor mektup... Belki bu satırları okurken, dökülen gözyaşlarımı görmeyeceksin bile..." Bir birlerini derin bir aşkla seven ve nedense birbirlerine kavuşamayacağını hisseden, iki sevgili arasındaki ayrılık ve belki de veda satırlarıydı bu mektupta yazılanlar... Nasıl bitiyordu bilemiyorum şimdi...
Ama en önemlisi bir ayrılık vardı bu mektupta... Bir veda... Tutkuyla sevdiğiniz bir insan...
Onsuz yaşayamayacağınız ve de onsuz yapamayacağınızı hissetiğiniz bir sevgili...
Ve siz... Sizin duygularınız nasıl olurdu acaba...? Her ayrılık acıdır... Her ayrılığın sonunda hüzün vardır... Gözyaşı... Şimdi siz bu satırları okurken, yıllar yılı sevdiğiniz, onun için yanıp tutuştuğunuz ve derin bir aşkla vurulduğunuz Hasankeyf’in sizden koparıldığını ve zamanın dehlizlerine doğru savrulduğundan haberiniz bile olmayacak... Yada göz göre göre ondan koparıldığınıza, onsuz bir hayatın içine savrulduğunuza inanamayacaksınız belki de...
Ve ayrılırken onunda sizleri ne kadar özleyeceğini, sizin için ne kadar gözyaşı dökebileceğinden habersiz olacaksınız belki de...
Ayrılık, ne zaman koyar insana bilirmisiniz...? Birini gerçekten sevdiğinizde... Onsuz yapamayacağınızı anladığınızda... Ve onun için gözyaşı döktüğünüzde... Sevmiyorsanız , onun için yanıp tutuşmuyorsanız; o zaman sizi hiç bir şey yakmaz. Ne acı çekersiniz, ne de içiniz acır ayrıldığınızda...
Sevgi böyledir işte... Karşılıksız olacak... Katışıksız... Uğruna gerekirse her şeyini vereceksin...
Uğruna her şeyini verdiğin şey de senin için her şeyini verecek... O her şeyini verdi...
Çocukluğumda gezintiler yaptım koynunda onun... Sularını içtim... peynirini, sütünü yedim... yollarında gezindim, uyudum... türküler mırıldandım koynunda... fidelerini ektim... ektim, biçtim... ben hiç bir şey vermedim ki... o herşeyini verdi... karşılıksız...demek gidiyorsun sen...? herşeye rağmen gidiyorsun...? onca yazılıp çizilmeler boşuna mı şimdi...? "Seni kurtaracağız..." diyenler...? "Sensiz yapamayız..." diyenler...? Hani nerdeler...? Ey Hasankeyf ...! Zoruma ne gidiyor, gidecek biliyormusun...? Senin için," Bir kaç taş yığınının ne önemi var...?" Ben olsam, yıkardım çoktan..." diyenlerin içten içe mutlu olan zaferleri... Ve onlar sen yok olurken , tarihin dehlizlerinde savrulup giderken de Üzülmeyecekler... Yanmayacaklar... Ağlamayacaklar...
Bir damla gözyaşı bile dökmeycekler belki de... Çünkü onlar sevmediler ki seni... sevgi hissetmediler ki sana... Neden üzülsünler ki...?
Ey Hasankeyf...!
Zoruma ne gidiyor, gidecek biliyor musun...? Sen giderken ," Ne kadar da yazık oldu..." diye söylenip , içten içe gülümseyenlerin , senin ipliğini dünden pazara çıkaranların varlığından habersiz olacaksın belki de... Ve zoruma ne gidiyor, gidecek biliyormusun ...? Varlığın için bulamayacak kalabalığı, yokluğun için fazlaca bulacaksın... Merak etme . Yalnız kalmayacaksın giderken... Giderken, senin gidişine kurbanlar kesilecek... Halaylar çekilecek ...
Alkışlar kopacak belki de... Hüzün ve mutluluk birbirine karışacak ...
Kimi gidişine sevinecek, kimi de gidişine... Ama sen bunu anlayamayacaksın...
"Ama ben bu satırları yazarken sen belki de çoktan gitmiş olacaksın..." Seni çok özleyeceğiz...
Yitik umutların antik kenti... Hakkını helal et Hasankeyf... Yolun açık , bahtın açık olsun Hasankeyf... Biz seni unutsakta, sen yine de bizi hatırla, Hasankeyf...