Vazgeçtim Dünyadan!
senin öykünü duyunca
dayanamadım
kendini zeytin ağacına asan
on iki yaşındaki
kuma
BEHÇET AYSAN "
VAZGEÇTİM DÜNYADAN
Adım Havva…
Tarihin doğar doğmaz toprağa gömdüğü “insan” soyundanım ben…
İnsan soyunun cennetten kovulmasına sebep olan şeytanın ta kendisiyim. O yüzdendir yeryüzü cennetinde yerimin olmayışı.
Ateşin alazında kavruluyor kadınlığım. Hayatın örsünden geçiyor hayallerim. Hayat, alnımdaki her bir çizgiye acının resmini çizen çılgın bir ressam. Bense ressamın tüm fırça darbelerini desene dönüştüren bir tuval .
Daha varmadan on ikime kadın gömleğini biçtiler üzerime. Korkmadılar giydirirken bolluğunda kaybolmamdan. Oysa sektirecek taşları, sayacak boncukları olan çocuk, ne bilirdi kadınlığı? Önemli miydi ? Nasılsa erkek erkekliğini biliyordu ya!
Etimde dolaşan, kıvrımlarında gezinen bir çift elin ruhumu değil ama etimi kavramasının, göğsümde hissettiğim derin solukların, karanlıkta parlayan hayvani gözlerin ve pis bir sırıtmanın anlamını; avuçladığım beyaz çarşafa ve gözlerimi çivilediğim tavana yükledim. işte tam o anda kadınlığımla beraber boşalan ruhum da bacaklarımdan süzülüp aktı. Ve şimdi suyu kuruyan bir nehir ne kadar nehirse ruhunu kaybeden bir kadın da o kadar kadın.
Yaşama ağrısı çöküyor omuzlarıma ve çökertiyor omuzlarımı.. Haykırmak istiyorum dağlara…Fırlatmak dağların ötelerine çığlıklarımı.
Eteğimde biriktirdiğim umutlarım tesbih taneleri misali saçıldı yerlere ve yerden toplamaya her kalkışımda birine takılıp seriliyorum yerlere.
Yerleşiyorum pencerenin önüne. Dizlerime tutunuyorum, hislerim de gövdem gibi bir ileri bir geri sallanıyor. Yelkovanın ritmiyle yarışıyor gövdem ve ona eşlik ediyor başım savrularak. İçimdeki sesler ayaklanıyor ve olmadık işgaller başlıyor kulaklarımda.Yankısı içimden dilime uzanan sesler karışıyor tik taklara . Rüzgarın da gelmesiyle uğultulu tik taklar sağır ediyor kulaklarımı. Küçücük odada sesler savrulup bana çarpıyor. Ruhumdaki sıyrıklar kanamaya başlıyor, ben durdukça açılacak sıyrıklarım ve onulmaz yaralar saracak bedenimi. Pencereye vuran damlalar süzülüyor aşağıya ve sanki açtığı yola davet ediyor beni .
Uzun yağmurlar giydirilmiş bugün geceye. İçi dışına çıkarılmış gökyüzünün.
Doğruluyorum. Bırakıyorum kendimi yağmurun kollarına. Rüzgar bugün delirmiş; Tanrı, ipini elinden kaçırmış olmalı . Asılıyorum koluna uçursun diye beni de. Savuruyor bir ağacın dibine.Bir işaret olmalı evet evet… İşaret… Toprağa sıkı sıkıya tutunan ağaç gibi ben de tutunmalıyım toprağa. Kırmızı bir kuşakla gelinliğime paketlediğim hediyemi sunduktan sonra şimdi bu kuşakla bu kez de kendimi hediye ediyorum toprak anaya. Belime iliştirdiğim kırmızılığı şimdi de boynuma iliştirdim.Saçlarımdan süzülen damlaları kirpiklerimden dökülen yaşlarla buluşturup karışıp gideceğim birazdan toprağa.
Vazgeçtim dünyadan!
Nilay Akçay…
YORUMLAR
vazgeçtim dünyadan yazdım google herşeyi buluyoya vazgeçmişlikler vardır bulur dedim sizi buldu siz yazalı baya olmuş ama ben yeni buldum olsun ... kendimden bi şeyler buldum ...heleki burası '' Eteğimde biriktirdiğim umutlarım tesbih taneleri misali saçıldı yerlere ve yerden toplamaya her kalkışımda birine takılıp seriliyorum yerlere. '' aldı götürdü beni çünkü bende her kalkışımda düşüyorum çok begendim yazınızı teşekkürü borç bildim üye oldum ..yüreğinize sağlık ...
dilci
Teşekkürler tekrar.
Neriman Hanım vakit ayrıp yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.Bu yazıyı -yukarıda da alıntı yaptığım -Behçet Aysan'ın şiirini okurken şiirden etkilendim ve yazdım.Elbette umut baştacım.Bu gerçek bir olaymış ve ben o anda kızın ne hissedebileceğini anlatmaya çalıştım.
Çok güzel,eşine az rastlanır cümlelerle yorumlamışsınız yazıyı,çok teşekekür ederim.
Ben de sevgi eve saygıraımı iletiyorum.
10 üstünden 100 puan.gökkuşağı bırakıyorum sayfana.arda bir başını kaldır da bak diye.Toprağa sıkı sıkı sarılan ağaç gibi sende sıkı sıkı sarılsaydın keşke hayata.sekseğini doyuncaya kadar,yakan toptan bıkıncaya kadar,kör ebe'ye yakalanıncaya kadar,yedi kiremitleri devirinceye kadar,akşam karanlğında ezan sesiyle evine koşup,kirli elleriyle yemek yemenin tadına varıp,''aman anne/baba yaaaa.,bana çocuk deyip durmayayın,on sekizime girdim artık''diyebilecek bebeler verseydin hayata.''siz gelmemiş olun,ben duymamış olayım,kızım yirmi ikisine gelmedi daha''diyebileceğin misafirler ağırlasaydın.ağırlasaydın ağırlamasına daaa.....
henüz on ikisine giren,tırnaklarını çarşaflara geçirten,kadife gibi tene bir haftalık sakallarını süren ve en sonunda ,bekaretin sembolü diye gelinin beline bağlanan kırmızı kurdeleyi senin boynuna geçirmene sebep olan ,bıyık burmanın,sakal sıvazlamanın,arada birde bacakarsını kaşımasının ADAM lıktan sayan ,adam olmayan adamla bunu nasıl yapacağını bana sormamak şartıyla, keşke asılsaydın rüzğarlara,keşke direnseydin hayata.örnek olsaydın senin gibi nice havva'lara...
ordan beni duyarmısın bilmem,
KUTLUYORUM ,KUTLUYORUM,KUTLUYORUM.....
SAYGILAR,SEVGİLERİMLE KALIN.
nerimanK tarafından 1/26/2009 8:35:40 PM zamanında düzenlenmiştir.