- 732 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TİKSİNÇ ÖYKÜLER / Üvey
2. Görüşme
Sokakta yürüyordum…
Ayaklarım yırtık ayakkabımdan sızan sudan ıslanmış, her adımda sadece ayağımla duyabildiğim vıcıksı bir ses çıkarıyordu sanki. İnsan ayağıyla duyabilir mi diye düşünürken ‘’ yine kaydım şu salakça düşünüşlere ‘’ dedim kendi kendime. Küçüklüğümden beri bu tür düşüncelere çok girişir fakat bir yandan da neden düşündüğümü bir türlü anlamlandıramam. Fakirlikten falan değildi yırtık ayakkabıyla dolaşmamın sebebi, çok futbol oynuyordum, ondan iki ay dayanmaz açılırdı ayakkabılarımın önü. Yan sokağa geçtim, burası iyiydi geceyi geçirmek için. Yine evden kovulmuştum, aslında beni kimsenin kovaladığı falan yoktu, ben kendim terketmiştim evi ama böyle dememin bir sebebi vardı tabii, üvey babamla sürekli kavga ediyorduk ve ben de evde yaşadığım psikolojik tecrit dolayısıyla evden ayrılıp duruyordum, bunu kendi isteğimle yapıyormuş gibi görünse de durum, aslında öyle değildi gerçek, sonuçta ben neden durup dururken yapayım ki bunu, o zamanlar böyle düşünürdüm işte, neyse...
O akşam da böyle olmuştu, feci bir kavga yaşanmış, bıçaklar çekilmiş, gemiler yakılmıştı. Yapacak şey onurlu üvey evladın geceyi sokakta geçirmesi olacaktı, ne onur ama, acaba değer miydi tüm bunlara, öyle ya, sormalı, hala gurur taşıyorum ama taşımadığım şeyler var karşılığında bedel olarak verdiğim.
Köşeyi dönünce böyle zamanlarda kaldığım halı sahanın kapısına doğru yöneldim. Büyük şehirlerde her zaman yatacak bir yer bulunurdu, tellerden tırmanıp girdim içeri, tam ilerliyordum ki bir ses duydum açıktan:
- Şşşt… Baksana delikanlı!
Tıslar gibi, şimdi tüylerim diken diken oluyor aklıma gelince o ses, aa evet, ayaklarım bile duyabiliyor bu sesi irkilmeme bakılırsa…
- Yaklaş biraz oğlum, korkma, bu taraftayım.
- Selamünaleyküm abi, naber.
Sahadan tanıdığım abilerden biriydi, yabancı değildi yani aslında.
- Selam evlat, ne arıyorsun bakayım sen bu saatte burada.
Sesi ikircikliydi, ama o yaşımda bunu çözemiyordum tabii. Güvenerek, derdimi dökebileceğim bir liman bulmuşcasına ama göğsümü gere gere anlatmaya koyuldum dünden razı.
- Abi sorma ya, ben bu dünyanın ta anasını avradını… Şerefsizler doldurmuş bu dünyayı. Üfff… Ne olacak üvey babam, it herif bana piç dedi ya, annemin yanında hem de, annem de maşallah çok koruyor oğlunu, baktım olacak gibi değil bıçak çektim herife, neymiş kendi çocuklarına giydirmemiş bana giydirmiş, yedirmemiş bana yedirmiş, soyadını niye vermedin o zaman orospu çocuğu. Hepsi numara, sırf başıma kakmak için yapıyor bunları...
Güzel anlattım o yaşımda derdimi, zaten ilkokuldaki testlerde de ilerizekalı çıkmıştım o zamanlar. Aklım yaşımdan ileriydi yani, güzel anlatmıştım da anlatmasına zeka bir işe yaramıyordu işte. Bir sinir harbine yakalanmış gibi başka hiçbirşeyle ilgilenmeden anlatıyordum aralıksız. Ama, ilgilenmem gerekiyormuş…
- İyi dedin de evladım, çok soğuk hava be, bak ne diyeceğim sana, gel benim eve gidelim, orası sıcacık, hem anlatırsın hem ısınırız biraz ha..
Son söylediği cümlede bir ibnelik sezer gibi oldum aslında, ne lan bu, yakışır mı adama, ama sonra dedim ki kendime ‘’ Saçmalama oğlum, erkek adamsın sen, böyle şeyler düşünmek yakışmaz, yakıştırılmaz, racona ters. ‘’ Ne erkek adam ama...
Sonra gittik evine, izbe bir bekar evi, ama yakışır, abimiz ya, hem erkek adama gelmez öyle temiz ev falan, dağınık olacak, yaşım bunu düşünmeye müsait o zamanlar. Neyse oturduk koltuğa. Beş on dakika geçti geçmedi herif beni ellemeye başladı. ‘’ Ne oluyo abi ‘’ demeye kalmadan beni şaşkınlığa uğratan, alt üst eden, delirten, bitiren, ve bana bunları anlattıran o cümleyi söyleyiverdi sanki öylesine, lanettein, her zaman söylediği basit bir cümleyi söyler gibi:
- Arkanı dön bakalım sen hele.
Kıpkırmızı olmuştum, ‘’ Nasıl yani ‘’ dediğimi hatırlıyorum, sonrası yok, var da yok, sildim, adam beni oracıkta becerdi herhalde kimbilir, başka ne olabilir ki bundan sonra, ben sanmıyorum başkaca bir şey olabileceğini, anlat anlat bitmez şimdi, yakışmak, yakışmaz..,bu yakıştı mı acaba bana, düşünmeye gerek var mı, anlatmaya, bence yok, sahi kaç yaşındaydım, oniki onüç falan herhalde.