- 2044 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
AHU GÖZLÜM
Yıllar önce...
Bir türkü vardı, dilime dolanmış. Çocuk sayılırım henüz, nereden takıldı, niye takıldı tam anımsayamıyorum.
Ama türk(ü) meşhur. Kuvvetle muhtemel o vakitler çok çalınıp, dinlendiği için dillerde ve dilimizde pelesenk !
Kışın, bahara döndüğü zamanlar vardır. Zemheri’nin uzun geceleri ve sert ayazından henüz çıkılmıştır. Artık, Şubat (gücük) sonudur, cemreler düşmüş... Önce hava, sonra su, en son da toprağa !
Nihayeti, “altın kadar yaz gelmesi”dir !
Yıllardan bir yıl ve günlerden de bir gündür, geniş geçmiş zaman kipinde...
Babannem (abam), dedem (apam), emmim (amca), halalarımla (bibi) birlikteyiz. Bahça olarak söylediğimiz (bahçe) yerdeyiz.
Bahçalığı, bostan yeri olmasından ve o nedenle "bahça" söyleniyor. Bağ-bahça veya bağ-bostan diye dilemma eyleyerek; yani kuvvetlendirerek söylerdi eskiler.
Açıklayıcı yazmayı, hem yöresel ağız sözcük değersellemesine, hem de iyi anlaşılmaya yakın buluyorum. Bundandır, teferruatlı yazmayı tercih edişim, böyle anlayınız,
İşte bu bostan yeri, sebze ekimi yapılan toprak, tarla -tapan anlamındaydı, öyle denirdi.
Karıkları, evlekleri, andalları filan vardır. Daha büyükleri dakar (dekar), dönüm filan şeklinde ifade edilirdi. Yerel şiveyle ve biraz başkalaşmış haliyle, alan ölçü birimi ifadelerdir bunlar…
Bahçadayız söylediğim gibi, en sevdiğim insanlarla bostan yeri hazırlamak (bellemek) için yanlarındayım. İşe yarayıp ne karık belleyebilirim, ne ağaç budayabilirim ! Rençbere amelelik edecek yaşta da değiliz hani, henüz küçüğüz çünkü...
Gel çekice, git küreğe, ara-dere işlere yardım edebiliyorsak onu kâr biliyorlar.
Biz mi, peki: En sevdiklerimizleyiz ya, bundan büyük kâr mı var ?
Ahali bostan yerine dağılmış... Kiminin elinde bel, kiminin kürek, kimindeyse tırmık. Sebzenin ekileceği karık sırtı çekiyor ve belliyor yardımlaşarak. Kimi de kış boyu yatmış ve iyice berkişerek, taşlaşmaya yüz tutup kalıplaşan toprağın keseklerini ufalıyor...
Diğer bir kısım testere-bıçkı elde, ağaçların dallarını buduyor. Meyve ağacı da var budanan, söğüt, kavak ağacı da, hatta yaz boyu bıkıp usanmadan açıp duran yediveren gülü dahi var...
İşte, bana iş çıktı !
Budanmış ağaçların dallarından gücünün yettiğince uygun yere istiflemeye yardım edeceksin... Onu "çalı-çilpi" şeklinde nacakla doğrayacaklar, sonra kuruyacak onlar ve kışa "hazın", yani kömürü tutuşturan önyakıt olacak...
***
Bu işleri yaparken vakit epeyce ilerledi, öğleden sonraları filan oldu...
Arada "tembel amele !" diye takılıyorlar, bize. Çocuğuz ya ? Bazen hoşumuza gidiyor, bazen kızıyoruz ! En çok kızdığımız zaman ise daha çok takılıp, gülüşüyorlar. Sevimli geliyoruz büyüklerimize...
Bunun farkındayız elbette ve azıcık, buna güvenip şımarıyoruz biraz..
Tam bu esnada dedem bağırdığını duyuyorum:
– Ahmet ( tam söylemesi (A-met, Türkmenler “h” harfini çoklukla yumuşatıp hançerede yutuyor), torunum al şu testiyi Alabağı Çeşmesi’nden bir koşu su getir. Yandık hepimiz, karıktık (çok susadık anlamında) vallahi !" diyor, bizim oralar deyimiyle...
Seğirtiyorum elimde boçca (testi), Alabağı Çeşmesi yoluna vuruyorum bağ-bahçalar arasından.
Vakt-i zaman (bahar zamanlarını kastediyorum) yemyeşil oralar, söğüt ağaçlarının karşılıklı sıralanmasıyla takip edilen gölgelik ve serin bir yol, arasından da ince bir öz akıyor kıvrıla kıvrıla..
Çok yağmur yağdığında seli önlemek için "selgâh" görevini de görüyor üstelik, bu küçük öz !
Dilimde bir türk(ü), ’çığıra çığıra’ gittiğim yoldan, suyu doldurup, önce kana kana kendim içtikten sonra, yine çığıra çığıra, gerisin geri dönüyorum...
Yürürken başlıyorum türkü söylemeye, mesafe var biraz, türk(üy)le daha çabuk giderim gibi, yolu sanki !
"Kara gözlüm kar yağdırdın başıma
Acımadın yarim yarim gözün yaşına
Sevdan ile yandım yar ateşine
Sen de benim gibi yan kara (ahu) gözlüm
Sinem cerrah cerrah yarem kanıyor
Gönül her deminde yar yar seni arıyor
Gözlerim dünyayı bir hoş görüyor
Çekildi gözümden can kara (ahu) gözlüm"
Bir yer var türk(ü)de çok hoşuma gidiyor, ama !
Döndürüp döndürüp kaset gibi, o kısmı sardırıp-söylüyorum. Bir daha, sonra bir daha…
"..Sinem cerrah cerrah yarem kanıyor
Gönül her deminde yar yar seni arıyor
Gözlerim dünyayı bir hoş görüyor
Çekildi gözümden can kara (ahu) gözlüm.."
Dinlemek için lütfen bu linke bknz: www.youtube.com/watch?v=FbZN30Uz-ns
***
Neyse, elimde testi ya da bizim yöre deyişle "boçca", bahçaya dönüyorum. Takılan takılana, alay eden edene; yeni su gözesi araştırmaları mı yaptığımdan tutun, yolda it mi taşladığıma kadar varan takılmalar, imalar !
Umursamıyorum, dilimde halâ türkünün o kıtası, elimde testi/boççası, dedeme doğru suyu vermek için yürüyorum.
Rahmetli dedem de keyifle bana bakıp:
- Adamın torunu olsun, dedesine böyle su getirsin. diyerek öveçliyor beni..
- Hele az carı (çabuk) ol, Kerbala’ya düşümüş gibi yandııııık !
Ben su testisini ona uzatıyorum ama; halâ da bir yandan, türk(ü)nün o nakaratını söylemeye devam...
Sabah beri kaç söyledim, ben de unuttum gayri !
Dedemin yanında durup, onun bellediği karığın keseklerini elindeki kürekle ezen babannem var. İşini bırakıp bana bakıyor maviş maviş...
Ne tontinişdi ya vallahi ! Tam öpücüklük. Canımın içi abam benim. :)
Bakıyor da, pek bir dikkatli bakıyor canım !.. Abooo! suratı da değişti..
En son bağırıyor bana:
-Hele şu yeni yetme yelpikliye de bak sen, gözleri dünyayı bir hoş görüyormuş da ! Üstüme iyilik sağlık, ya, sen daha bu yaşta bunları nereden öğrendin de, gözlerin dünyayı bir hoş görürmüş, söyle bakayım eşşek sıpası !"
Diyor ve kaptığı gibi bir keseği yarı şaka fırlatıyor üzerime...
Ben kaçıyorum bir yandan, üzerime doğru gelen bu kesekten kurulayım diye, millet gülüyor diğer bir yandan benim halime..
Tam bir eğlenti vallahi !
Hala aklıma gelir, gülerim... Babannemi de çok özlüyorum, Bitengri mekanını uçmağ etsin. Dedemi de yakınlarda kaybettik ona da Allah’tan rahmet ve ruhuna şâdlık dilerim.
Bir de anamı çok erken kaybettim onu çok özlüyorum. Nur içinde yatsınlar, cennet-i mekan olsunlar inşallah...
İşte böyle, hani derler ya : "Geçmiş zaman rki, hayali cihan değer." diye, tam böyle bir anı oldu.
İçinde ne güzellikler var, ne güzel insanlar var, nasıl değmesin hayal-i cihana?!
Bitirirken, yüksek sesle söylemekten hep çok mutlu olduğum bir sözün dizgesini yinelemek istiyorum.
Yaşasın bağlamanın efendiliği. Varolsun türk(ü)lerin büyüsü... Yaşasın berrak akıl ve pırıltılı yürek sahibi insanın en iyi dostu, kalem ve kitaplar..
Hatırladım, özlemimi giderdim az da olsa ve yazıya dökmüş oldum böylelikle..
İyi okumalar, umarım sizde seversiniz…
Şubat-2013
Ahmet Kutlu Ayyüce
Göktürkmen
YORUMLAR
küçüktüm, babam çok türkü dinlerdi onu hatırladım yazınızı okuyunca.
"ela gözlüm ben bu elden gidersem
zülfü perişanım kal melul melaul
kerem et aklından çıkarma beni,
ağla gözyaşını sil melül melül"
amcam bağlama çalardı, babam ve dedem söylerdi...
çocukluğum, çocukluğumuz
çok güzeldi...
anıları tazelediğiniz için teşekkür ederim...Elinize sağlık...
ben dedemi hiç tanımdaım...
ama ninem...(bizde didinana)derler...büyüttü beni...yaylalarda dağlarda hep onunla geçti çocukluğum...
senin bu yazını okuyunca,
birden;
dualarını
türkülerini ve nur yüzünü özlediğimi farkettim...
bu gece yine düşüme gelse
öpsem elllerinden kucağına başımı koyup
öğütlerini dinlesem bari...
duygulandırdın dostum...rahmetlere vesile olsun...
sevgi ve saygılarla...