Kıskançlık Ok'u!...
Muhib bir gün, hatrından bir ân olsun çıkmayan Cânân’ı düşüne düşüne bir yolda giderken, yolda bir taş görür... Öyle bir taş ki bu taş; elmas gibi parlamakta, âdeta gözlerin ferine kastedercesine ışıl ışıl yanmaktadır... Hâli ile ilgisini çeker Muhib’in... Taşı almak için yere uzandığı esnada nereden geldiği belli olan ateşten bir ok taşın kalbine saplanır... Ve taş binbir parçaya ayrılır... Toz olur... Henüz havada uçuşan toz zerreleri yere düşmeden, ağaçları dahi kökünden söküp atacak kadar kuvvetli bir rüzgâr eser ve taşın tozlarını aldığı gibi bilinen bir diyara doğru sürükler...
Böylesi bir rüzgâr taşın âkıbetine tanık olan ve gördükleri karşısında donuveren Muhib’e ilişmez... Gördükleri karşısında evvela hayretlere düşen Muhib, bir müddet sonra işin sırrına vakıf olur... Neyse ki Cânân merhametlidir... Şaşkınlığı atlatan Muhib sorar:
-"Ey Cânân!... Bir taş parçasını da mı?..." Cânân ses verir:
-"Öyle!... Bir taşı dahi!...
Ankara, Ocak 2009
YORUMLAR
âşıkları imtihan etmek padişah dahi olsa hiç kimsenin harcı değildir. Âşık zaten aşk belasına düşmekle imtihanların en büyüğüne müptela olmuştur. Bilmez misin ki; dünyadaki bütün belâlar toplansa ve bir kefeye konsa, sonra da aşk belâsına düçâr olmuş bir âşığın, bu belâdan dolayı çektiği bir `âhh` diğer kefeye konsa, şüphesiz ki o `âah` cümle belâlardan ağır gelir. Zira belânın kendisi olan aşk sonsuzdur. Böylesi bir belânın âh`ı da vâh`ı da ağırdır
bu hafta üçünü senden okuduğum birinide bir dostan dinlediğim ders alınacak kıssastı sevgili sır ...
sağlıcakla