- 806 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EFSANE HÜSNÜ
Ankara’ın gece kondu semt’i Altındağ’ın mahalle kahvesinden
efsane Hüsnü,her zaman olduğu gibi yine aynı saat’e,ayak parmaklarının üstüne basarak,sanki millet’e çalım atarcasına,içeriye girdi.
Çaktırmadan şöyle bir kahvedekileri süzdü veçocukluğundan beri oturduğu,mahallesindeki kahvenin tam ortasındaki masaya,evindeki koltuğa oturur gibi yerleşti.
Kahvedeki müdavimlerinde onu kolaçan ettiklerinin farkında idi.
Yaşı ellibeş falan vardı.
Saçlarına,beyaz bulutlar çoktan düşmüştü.
Ama hala dinç ve gösterişli idi.
Mahallede herkes ona yüzüne karşı kaptan derdi,ama arkasından konuşurlarken,
efsane Hüsnü denirdi.
Efsaneliği ve kaptanlığı,zamanında biraz futbolculuk yaptığı içindi.
Mahalleli onun palavraları ile bütünleşmiş ve hergünde onun martavallarını dinlemeye
hazırdı.
Onsuz mahallenin tadımı çıkardı?
Kaptan,etrafına şöyle bir dikkatlice baktı.
bütün gözlerin üzerinde olduğundan emin olduktan sonra,kolunun altındaki
spor gazetesini,masaya yaydı.
Ceketinin cebinden yine kendine has hareketlerle,yakın gözlüğünü çıkarıp taktı.
Herkes birbirine çoktan işareti vermişti bile,yine gırgır şamata başlamak üzereydi.
Kaptan’ın okuma yazması yoktu.
Bunu cümle alem bilirdi de bir o kimse farkında değil zannederdi.
Bacak bacak üzerine attıktan sonra,gazeteyi gayet hızlı bir şekilde okuma pozizyonuna getirdi.
Ama bügün de kahvedekilerin de ona bir süpriz’i vardı.
Onlarda hazırlık yapmışlardı.
Kahveci Recep,Hüsnü’nün çocukluk arkadaşı idi.
Kendi elleri ile,tavşan kanı çayı masasına sayğı ile koyup,yüksek bir sesle.
- Kaptan gazetelerde bugün neler yazıyor?
- Koçum Fener yine akşam ezdi geçti,be rakibini
Efsane Hüsnü fanatik bir Fenerbahçe taraftarı idi.
kahvedekiler pas’ı almıştı.
Sandalyesini kapan,kaptanın masasının yanında soluğu aldı.
Kaptan’da tabiki onu bekliyordu.
Recep usta bu fırsatı,herzaman olduğu gibi,yine kaçırmadı.
Herkesin eline çayları tutuşturuverdi.
Kahve eskiye göre,bügün çok kalabalıktı.
Kaptan kalabalık,türbüne oynamayı severdi.
Mahalenin bitirimlerinden Ali kestirmeden söze girdi.
-Kaptan be!
Aramızda seni tanımayan yeni arkadaşlar var.
Kusura bakma biz biliyoruzda onlar bilmiyor.
Sen hangi takımda top oynamıştın?
-Kırmızı şimşeklerde
- Formanız ne renk’ti
_ Lan Recep yine cahillerin içine beni oturttun,adama kırmızı şimşekler diyorum,
formanız ne renk’ti diyor,buyur burdan yak.
Oğlum ne renk olacak?
Adı üzerinde kırmızı be,hemde kan kırmızısı:
Milli takım formasının renginden.
-Kaptan sizin formada da ay yıldız varmıydı?
- Buyur soruya bak,lan oğlum ay ve yıldız sadece Milli formada olur bunu bilmiyormusun?
- Kaptan hiç milli oldunmu?
- Bak iyi bir soru sordun,bunları öğrenin,bizim zamanımızda üç tane birinci liğ vardı.
1959 yılında bunlar birleştirildi,şimdiki liğ ortaya çıktı.
Kaptan sen milli olmuş muydum dedimdi.
-Gelecem oğlum sabret,sen anan karnında nasıl durdun?
Bir ğülüşme koptu kahvede.
Bu Hüsnü’nün hoşuna gitmişti.
Yavaş yavaş havaya giriyordu.
- Bizim zamanımızda on senede bir milli maç olurdu.
Benide Milli takıma davet ettiler.
Bitirim Ali hemen söze balıklama daldı.
-Kaptan nasıl davet ettiler?
-Şimdiki düğün davetiyeleri varya,tabi o davetiye daha havalı,postacı şak diye kapıyı çaldı.
ankarada o zamanlar ben efsaneyim,adrese ne gerek var.
Postacı tutturdu müjdemi isterim diye.
Bir onluk toka ettim eline,o zamanlar iyi para idi.
- kaptan saadete gel.
Hüsnü kızmıştı,Aliye yandan bir kesik attı.
Nasıl konuşuyorsun der gibi ve tekrar konuyu topladı.
- Tabi bir açtım,zarf’ı kocaman altın renğide,içinden de
Hala saklarım onu muhteşem bir davetiye.
- Kaptan onu bize hiç göstermedin?
- Olmaz o özel evrak.
Tabi bütün Akara biliyor önceden benim Milli takıma çağrılacağımı.
Ankara liğinde,çok ara gol krallığında öndeyim.
Yalan olmasın,daha liğlerin bitmesine on hafta falan var.
Ama ben otuzüç’ü bulmuşum.
- Kaptan otuzüç ne?
_Yaa Recep,dinine imanına bana bir kahve getir her zaman kinden,sinirlendim yaa.
Ne olacak oğlum gol be.
Gelelim esas mevzuya,rahmetli babam ölüm döşeginde,onu bırakıpta Milli maça İstanbula
gidemedim.
Portekiz’le yapmıştık o maçı. sekiz sıfır yenildik.
Onların o zaman Bene ve Esibiyo diye efsane futbolcuları vardı.
Onları bizim bekler tutamadı.
Benim yerimede o maçta Metin Oktay on numarayı giymişti.
Tabi maçı radyodan dinliyoruz hemde,bu kahvede Recep’in babası Durmuş amca sağdı rahmetli.
Recep hani sizin koca radyo vardı ya? işte onda dinlemiştik o bozgunu.
- Kaptan be eskiler anlatıyor,toplara çok sert vururmuşun öylemi?
- Recep şu arkadaşlara çay getirsene ya.
Bak onu doğru söylemişler: bir gün,siz o eski topları ve kranponları bilmezsiniz.
Toplar o zaman böyle sboplu falan değildi.
Memeliydi ikide bir,maç oynanırken topun havası birden inerdi.
onu şişirmek için çiğer lazımdı,hakemler hemen oyunu durdurup beni çağrırlardı.
Kahvedekiler şöyle çaktırmadan,birbirlerine baktı.
Gülmemek için kendilerini zor tuttular.
- Hele o kranponlar o zaman onlar köseleden yapılırlardı ve kuyruk yağ’ı ile iyice yağlanırdı.
İkide bir altındaki dişler çivi ile çakıldığı için,çiviler ayağımıza oturur,hop
sahanın kenarına orda bir ayakkabı görevlisi olurdu.
Ayakkabıyı çıkarıp,ona teslim ederdik,tabi ayaklarımız kan içinde.
Görevlinin örs ve çekiç’i olurdu.
Örs’e ayakkabıyı taktığı gibi başlardı dövmeye.
- Neyi döverdi kaptan?
Allahım sen bana sabır ver.
Zamane veletleri ne olacak.
Neyi dövecek oğlum içeriden çıkan çivileri.
Recep bee şunlara bak masal gibi dinliyorlar,yine beni sinirlendirdiler kahvemi getir.
Bunlarada bir şeyler veriver.
Şimdi top set vurduğumu duymuşunuz ya:
Geçmiş bir gün ,saha çamur nerde şimdiki çim sahalar o zaman neyse.
Beni ceza sahası içinde biçtilermi!
Hakem bastı düdüğü,penaltı.
Topun havası inmiş hemen şişirdim taş gibi yaptım.
Penaltı noktası çamurdan görünmüyor,hakem onbir adım saydı.
topu oraya dikti.
Ama adımlarını çok fazla açarak saydı geçmiş gün.
Ben hakeme dedim ki hocom çok uzak oldu kaleye.
Hakem kulağıma eğildi kaptan mahsustan öyle uzağa diktim topu,bir sakatlık olmasın diye demezmi.
İyice açıldım,tam topa vuracam,birde ne görüm!
- Ne gördün kaptan?
- Sus lafımı kesme,devamlı faul yapıyorsun sen yaa...
Kale arkasındaki tiribündeki seyirciler kenarlara doğru kaçmaya başladılar.
_ o niye kaptan?
- Gözünü seveyim bir sus yaaa...
Kahveye bir sessizlik çöktü,Kaptan kızmıştı bir süre öylece durdu ve tekrar anlatmaya başladı.
- Tap fileyi delipte kendilerine gelecek diye korkuyorlarda ondan.
Kaleci fırladı ,yanıma geldi.
O da kulağıma,aman kaptan şutunu sağa doğru çek,ben sola gideceğim,çoluk çocuğum var dedi.
Tabi kazaya sepep vermedim, mazallah,adam ölürde vicdan azabı çekerdim.
_ Kaptan seni Fenerbahçe’den istemişler doğrumu?
_ Doğru o zamanlar,Dünyada iki tane on numara var.
Biri benim, biride Pele:
1952 yılında Berezilyanın efsane kadrosu vardı.
Didi,Pele,Vava,birde Carinca diye birisi.
O Pele’den de büyük futbolcu idi.
Berezilya’ya heykelini diktiler ama sonra alkolik oldu.
sokaklarda dilenerek öldü.
İki parmağını kulağına götürüp,onu çektikten sonra tahta masaya üç sefer vurdu.
Didi’ye gelince Fenerbahçe’yi çalıştırdı,yıllar sonra.
İşte o Didi,
beni seyretmiş Pele’nin stiline benzetmiş ille Hüsnü’yü alın diye talimat vermiş.
- Niye gitmedin kaptan?
bu sefer kaptan kızmadı,ezik bir sesle.
-Kısmet değilmiş.
Hemen söze kahveci Recep usta girdi.
- O sıralarda Kaptan Hüsniye yengemize aşıktı,sevdasını bırakıp.gurbet’e gitmedi.
- Helal olsun kaptan be,seninkide efsane gibi bir aşkmış.
Kader ağlarını kaptan’a kahvede yavaş yavaş örmekte idi.
Kaptan bitirimlerin ellerine düşmüştü bir kere.
Sözü Hasan alıverdi.
- Kaptan kaç yaşında bıraktın futbol’u
- 38 yaşında ama istesem hala oynardım.
Çok israr ettiler,bizi bırakma diye.
Ben yeter tamam dedim.
- Kaptan geçenlerde internet’te gezerken o zamanın gazetelerin birinde seninle ilğili bir şiir buldum.
- Tabi oğlum o günlerde bu gördüğünüz şahıs efsane idi.
Her gazete her gün beni yazardı da bu şiir’i hiç görmedimde duymadımda.
- Kaptan internet!ten indirdim,istersen okuyayım.
- Tabi tabi şöyle yüksek sesle oku ki efsaneyi herkes duysun,ondan sonrada nasıl bir adam olduğumu iyice anlayın.
Hasan kahvenin ortasına dikildi ve cebinden bir kağıt çıkardı ,bir iki öksürdükten sonra sesini ayarladı, ortalığabir sessizlik çöktü.Kahvede sinek uçsa duyulurdu ve başladı şiir!i okumaya
Ofsayt’ı bildiğim yoktu
Kaçırdığım her golde
Hocam saçlarini yoldu
Kıvırcığım,sonunda kel oldu
Attığım sert sutlar,trübünü dövdü
Vallahi,billahi saha çamurdu
İtiraf edeyimki,ıskam çoktu
Yanlız iyi taç atardım
Pas verin,diye çok yalvardım
Yüz numarayı giyerdim
Kalecilerin en korktuğu bendim
Hakemlerden nefret ettim
Her maçta,kırmızı kart yerdim
Sıkışmış hakemler belaydı
Numaramı wc sanırlardı
Beni görünce hemen,bayrak kalkardı
Ama top geçerdi,adam geçmezdi
Ah o nankör seyirciler
Herkese alkışlar,bana ıslıklar
Zavallılar değerimi bilmediler
En sonunda iftira attılar
Otuzbeş yaşına,girdin dediler
Üzerime sifonu çektiler
Lavuklar,hakkımı yediler.
Kaptan sinirle altındaki sandalyeye sarıldı,bir yandanda küfürün bini bin para.
Hasan hemen kahvenin dışına kendini zor attı.
-Recep usta çay paralarını herkes kendisi versin.
benim artık aranızda yerim yok.
hadi eyvallah.
Cengiz Damar.
WWW.DANS PİSTİ-BLOGCU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.