- 695 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TURKUAZ-1
Part 1 – HOTEL GREEK
“ Neden ? “ diye sordu kendine.
“ Neden bu hale geldi ? “ içinden çıkılmaz bir döngünün en ortasında olduğunu fark etmişti , ama çözüm bulmak için yorduğu beyni ağrılara sebep oluyordu.
Birden zamanın azaldığını ve artık her şey için geç kaldığını fark etti. Dağınık yatağın köşesine komidine dayanmış çantasını aldı ve içinden kendi kimliği ile alakalı ne varsa hepsini çıkartıp komidinin üstüne koymaya başladı, pasaport, nüfus cüzdanı, Amerika’ya işveren giriş izni ve diğerleri. Son bir kontrol yaptı her şeyin tamam olduğundan emin oldu.
İlacın etkisi 1 dakika evrakların yanması daha kısa sürer diye aklından geçirdi. Ama gene de silahını kontrol etmeyi ihmal etmedi. Hazırlıklı olmak hiç bu kadar anlamsız gelmemişti ona, oysa bütün arkadaşları kontrol delisi derlerdi, zamanın süzgeci onun silahı ve plan hastası denirdi.
Kulağı açık olan televizyondaki melez muhabirin çirkin sesine dikkat çekti. Manasız bir gülümseme takıldı dudaklarına. Tamamdı her şey bitmişti artık, ölmesi gereken kanlar içinde yerde yatıyor ve başındaki kalabalık gazetecileri çıkarmaya olay yerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Dışardan gelen ayak sesleri çoğalmıştı. Müşterilerin hoteli boşaltma işlemi hızlandırılmış olmalıydı.
“ Birazdan başlar “ diye aklından geçirdi .
Artık kendi kıyameti kopmak üzereydi, ilk defa sona bu kadar yaklaştığını hissetti ve vücudunu anlamsız bir titreme sardı, galiba korkuyordu. 10 dakika önce odanın tek penceresinin önüne yığdığı eşyalar yanmaya hazırdı.
Resmine son kez baktı . Sarı saçları arkada bağlanmış ve siyah gözlerinde parlayan bir güneş gibi ışıltılar vardı. Son 6 senedir hayatında değişmeyen tek şey oydu. Karısıyla gurur duyar her Amerikalının aynı olmadığını söylerdi , zaten siyah gözleri bir Türk kızındaki gibiydi . Eli yavaşça saatine gitti ama yerinde yoktu. “ Herhalde arbedede düşmüş olmalı “ dedi fazla üstünde durmadı. Nasılsa aşkın hapsediliş biçimi derdi hediyelere. Seviyorsam aklımda kalmalı anılar , bırakında beynimin derinlerinde saklı kalsın , kalbim nasılsa her an adını sayıklayarak atıyor der ve arkadaşlarının gülümsemesine aldırış etmeden övünürdü fikirleriyle. Artık hiç birinin önemi kalmamıştı.
Sigarasını yaktığı kibriti söndürmeden pencerenin önündeki eşyaları tutuşturdu ve sonra masanın üstündekileri yaktı. Artık geride hiçbir şey kalmamıştı.
Kapı kolunun zorlandığını fak etti. Silahını kapıya doğrultu ve tetiğe bastı. Acı bir haykırış duyuldu kapının önünden ve sonra odanın içine mermi yağmaya başladı. Silah sesleri hotel Greek’in duvarlarında yol alıyordu.
Part 2 – CHİNE RESTAURANT
Polislerin ayak altında dolaşmalarını hiç sevmiyor ve kalabalığın içinde üniformalı başka bir kalabalık diye tasvir ederdi hep onları. Kalabalığın bir an önce buradan uzaklaşması için emir vereli bir saat olmuştu ama hala güvenlik koridorunun önünde kargaşa hakimdi , gözü genç bir dedektif aradı ve kapının önündeki iki cesedi incelemeye çalışan , yüzü morarmış sanki mide krampları geçiren biri takıldı gözüne.
“ Hey sen” eliyle işaret etti ,
“ kargaşayı hemen hallet yoksa bütün gece burada kalırız. İşe başlayamayız.” Diye bağırdı. Zaten yeni başlayan genç hiç terettütsüz kapıya yöneldi.
Aklını kurcalayan onlarca soru vardı, “ kim ? neden öldürsün yoksulların babasını ? “ yada “ neden burada ? neden Washington’da değil yada başka resteurant değil de burası ?”
“ çalışanların listesi hazır mı ? müşteri listesi de isterim ? “ diye seslendi yardımcısına , “ güvenlik kameraları kayıtlarını ne zaman alırız ?” ardı ardına sorular çıkıyordu ağzından . saçlarını arkasında topladı , beynini tek hedefe odaklaya bildiğine inanıyordu bunun sayesinde. Çocukluğundan beri hiç bırakmamıştı bu huyunu.
*******************************************************
Kapıdan içeri giren iki iri kıyım adama takıldı gözleri.
“ kim bunlar ? “ diye mırıldandı .
İki yabancı birini soruyordu. Ve kendini işaret eden parmağı görünce şaşırdı.
Ne yapacağını bilemedi. Ben sadece yardımcıyım diyebildi ve yutkundu gözleri bayan less’i ararken çünkü ne yapılacağını ancak o bilirdi. Ama artık çok geçti ve adamlardan biri hemen önünde belirmişti.
“ bayan less decan’ı arıyoruz . nerde olduğunu siz söyleyebilirmişsiniz “
Ses çok sert değildi ama kimi aradığını bilmeyen birine de benzemiyordu. Aman ne fark ederdi ki kendiyle ilgili değildi nasılsa.
“ Şu anda kimse ile konuşamaz “ kesin bir ifade takınmaya çalıştı ama sesi titremeli gibiydi.
“ randevu almaya gelmedim . size nerede olduğunu sordum “ kızgın bu ses tonu hemen onu bulmasını emreder gibiydi. Gözleri kalabalık olan odada sarı saçlı less’i aramaya başladı .
“ işte şurda , şu kan damlayan masanın yanındaki cesedi inceleyen “ dedi belayı def etmeyi başarmış çocuk gibi sevinçliydi.
***********************************************************
İki kurşun , biri sol gözün hemen burunla birleştiği noktadan, diğeri ise şakak kısmından. Keskin nişancıymış diye geçirdi aklından.
“bayan Decan “ diye seslenen kişi bir kıpırdanma olmadığını görünce daha gür bir sesle tekrarladı.
“bayan Decan “
Umursamaz bir şekilde geri döndü ve siyah gözlerinden alev saçar gibi
“ sesini yükseltmen bir şeyi değiştirmez bekleyeceksin “ dedi ve geri döndü.
“ ali şerefli yi tanırmıydınız? “ tam sırtından vurmuş gibiydi.
“evet . ne oldu? Nedir sormak istediğiniz ? “ gibi meraklı bir hali vardı , biraz önceki halinden eser kalmamış sanki hiç yaşanmamış gibiydi.
“ bu kol saati yarım saat önce elimize geçti . arkasında yaşadığım sürece seveceğim. Yazılı ve LESS DECAN notu düşülmüş “
“nerden buldunuz bunu ve ne…” yarıda kalmıştı sesi .
“bizimle gelin hemen HOTEL GREEK e gidiyoruz yolda anlatırım her şeyi “
Başka yapacak hiçbir şey yok gibiydi gözlüğünü yavaşça çantasına koyup arabaya doğru yöneldi.
**************************************************************
Newyork caddelerinde hızlıca yol alan arabada cam’a dayanmış sorulara cevap bulmaya çalışan kişi less decan’ın ta kendisi idi. Ali şeref kendisini bulmuşmuydu acaba , eğer biliyorsa neden gelip konuşmamıştı onunla yada burada Amerika’da ne işi vardı. Sorular cirit atıyordu beyninde . yağmur damlaları şehri yeni güne hazırlıyor gibiydi ve araba kalabalığın arasından yol almaya devam ediyordu.
“ trafik çok sıkışmış ? başka yol bul? Hadi acele et.” Dedi ve less’e döndü.
“ ali şu anda hotel greek te sıkıştırıldı. REDON ŞBANE’ın katili o.”
Komaya girmiş hasta gibiydi. Dilinin ucunda tonlarca soru birikmiş ama hiç birinin çıkmasına izin vermiyordu. Sanki konuşmak istemeyen haylaz çocuklar gibiydi. Hayatı boyunca hiç görmediği iki insan ali den katil olarak bahsediyor ve sıkıştırılmış olduğunu söylüyorlardı. Ali neden Amerika’daydı ve Şbane’le ne ilgisi vardı.şu anda tek istediği birinin kendini bu kabustan uyandırmasıydı ama gerçekliğin acısıyla yüreği yanıyordu. Bileğindeki saate gitti eli ve kolunu sıkıca sardı. Ali’ye kimseye olmadığı kadar fazla güveniyordu ve şimdi kalbine bir şey saplanmışçasına acı çekiyordu.
“ biraz daha hızlı olamaz mısınız . “ diye bildi arabayı kullanan kişiye.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.