- 2268 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEVMEK-SEVİLMEK ve AŞK-TUTKU ÜZERİNE
Bu yazımda hiçbir iddiada bulunmuyorum. İnsanlar neden mutsuz diye düşündüren nedenlerden birini, kendimce değişik bir bakış açısından paylaşmak istedim.
Sevgi: İnsanın içten duyduğu temiz duygu.
Sevmek: Sevgi duymak, sevgisi olmak, hoşlanmak, aşık olmak, aşk çekmek…
Sevilmek: Sevdiği kişi tarafından kendisine içten duyulan temiz sevgi. Hoşlanılmak. Aşk duyulmak.
Aşk: Şiddetli sevgi, kuvvetli tutkunluk. Şiddetli sevmek, sevilmek
Aşık: Vurulmuş. Tutkun. Algın. Şiddetle seven. Şiddetli ilgi duyan. Bağlı.
Tutku: İrade dışı engel olunamayan ihtiras ve istek.
Bütün canlılarda yaşamın en temel duygusu ve ihtiyacı olan sevgi, aynı zamanda yaşamın gayesi, tadı ve anlamıdır.
Sevmek ve sevilmenin en yüce sahibi Allah ve insandır. Yaşamın kendisi, yaşamanın güzelliği, sağlık, huzur ve mutluluk demektir.
Sevgi sadece yürekte hissedilen, yürekte oluşan bir duygudur. Akıl, zihin, ruh, inanç ve bedenin gıdasıdır. Beklentisi yoktur. Yaşattığı güzel duygu, yaşama kattığı en güzel anlamından öte bir çıkarı ve menfaati yoktur. Kendiliğinden veya istem dışı oluşur. Sevmek ve sevilmek; acının, kötülüğün ve sıkıntıların tek tedavi aracıdır.
İnsan olarak; akıl, zihin, ruh, yürek, nefis, inanç gibi göremediğimiz ama insanı insan yapan donanımlarla yaşadığımızı biliriz. Beden görünen varlığımızdır. İşte bütün bu görünen ve görünmeyen varlıklarımızın kendine göre istekleri, ihtiyaçları vardır, olmak zorundadır. En temel ihtiyaç ise sadece sevgidir. Sevmek-sevilmektir. Anne sevgisinden başlar hamuru. Sonra insan olmanın gereği sevmeye-sevilmeye, her sevgiye ihtiyacımız vardır. Birinin veya birkaçının eksikliği ise yaşam boyu eksiklik demektir. Yaşam boyu aranacak demektir.
Anne sevgisinden sonra mutlaka olan veya olmasını istediğimiz sevmek-sevilmek ise yar sevgisidir. Yaşamın, yaşamanın anlamıdır adeta.
Yürek, sevgiyi şiddetli olarak duyar ve hisseder ve bu karşı cinsten birine olur. Adeta diğer yarısını bulmuştur artık. Amacı O ve yüreğiyle bütünleşmek, ömrünün sonuna kadar O’nunla yaşamak. Aynı olmaktır.
O’nun yüreğinin de diğer yarısını bulduğunu, bütünleşmeyi ve aynı olmayı, ömrünün sonuna kadar onunla yaşamayı istemesi. Aranılan, doğru ve sağlıklı bir aşk doğmuş, olmuş demektir. Yaşanılası en büyük duygu ve ulaşılması arzulanan en güzel amaçtır. Sağlıklı ve sağlam bir yürek, akıl, nefis, ruh, inanç bütünlüğü ile olur, olmalı.
Akıl, zihin, yürek, ruh ve inancın sağlıksız olmasından, sevginin, zamanında ve yeterince alınamamasından veya zaaflardan fırsat bulan nefis her zaman; sadece istediği zevk, şehvet ve tutkusu uğruna masumca oluşan sevgiyi veya aşkı, bir anda tutkuya dönüştürerek insan hayatının en büyük acısı, ıstırabı haline dönüştürür. Yaşamı zindana mahkum eder. Sapkın tutkulara yöneltir.
Günümüzde; anlamların, algılamaların değiştiği ve görselliğin öne çıkması ve neredeyse tüm etkinliklerin, yapılanların nefse hitap etmesi nedeniyle insanlar; sevgide, aşkta adeta kaos yaşıyor. Nefsin tutkusuna aşk, aşka ise tutku deniyor.
Oysa, tutku aşkı getirmez. Aşk tutkuyu getirir, gerektirir.
Böylece kaçınılmaz acı bir son; aşk adı altında yanlış yerlerde ve mecburen yanlış kişilerle beraberlikler. Adeta alış verişe dayalı ilişkiler, cinsel yaşamı tatmin için birliktelikler ve sonuçta bir tarafın acıya ve yıkıma uğraması, diğer tarafın mecburen uğradığı zulüm, yıkım nedeniyle zalim olması. Kalan ömrün sonuna kadar azap, ıstırap, nefret dolu sürdürülen yaşamlar. Tutkusu esir almıştır artık. Sevdim, aşığım diye sanmakta ve saklanmaktadır her şeyden. Giden ise alacağını çoktan almış gitmiştir. Yineler ve yenidenlerin peşinde koşmaktadır.
Ben bu kaos içinde kalan, aşk ile tutkunun karıştırılmasına DUYGU HASTALIĞI diyeceğim. En tehlikeli hastalıklar sıralamasında; ileride, ikinci, üçüncü derecede önemli ve tehlikeli hastalık diyeceğim yine.
Mutlu olmak için sevilir. Mutlu olunur sevilince. Kısaca, sevmek-sevilmek mutluluktur. Ama günümüzde, kim sevdim diyorsa mutsuz, acı içinde ve yaşamı zindan. Çünkü, tek taraflı severek, sevileceğini düşünmüştür.
Sevdiğimizde veya sevdiğimizi söylediğimizde gerçekten yürekten ve beklentisiz olarak, hoşlandığımız için mi söylüyoruz. Yoksa altında yatan birçok beklentimizi; o saf, masum sevgi sözcüğüne mi yüklüyoruz. Zamanında ve gerektiği gibi alamadığımız sevgiyi mi arıyoruz? Eksikliğini, birisi veya birileriyle doldurmak mı istiyoruz? Tutkumuzu, hırsımızı ve nefsimizin isteklerini, şehvetimizi o sırlı, gizemli sözcüğün arkasına mı saklıyoruz? Çünkü insanın ve insanların karşı koyamadığı tek sözcüktür sevgi sözcüğü. Anahtardır, şifredir, barıştır, huzur verir, mutluluktur ve daha birçok güzelliği ve iyiliği içinde barındırır o sözcük.
Kişi; isteyerek, özümseyerek ve gerçekten hissederek sadece sevgiyi yüreğinde açıkça bulunduruyorsa, sözleri, davranışları güven verici, inandırıcı olacaktır. Kendisi ve karşısındaki de bu iç huzuru hissedecektir. Yürek; yanlış sevmez, yanlış kişiyi hiç sevmez.
Kişi; şartlanmış zihninde ve zihnin esir aldığı yüreğinde neyi gizliyorsa, sergileyeceği davranışların, isteklerinin, söylediği sözlerin veya söylemek istediği sözlerin varış amacı, hedefi daima o gizlediği şey olacaktır. Davranışlarını, sözlerini, isteklerini alalayıp(amacından farklı gösterip) kendini ve karşındakini yavaş yavaş o şartlanmış zihninde ve zihninin esareti altındaki yüreğinde gizlediği hedefe yönlendirecektir. Hele ki karşısındaki kişinin de beklentisinin olması durumunda, fırsat görmesi durumunda ise iltifatların ve sevgi sözlerinin havada uçuştuğu baş döndürücü bir dünyada sanılacaktır o anda.
Hepimiz biliriz belki. İçimizde iyi veya kötü bir duygu ve düşünce mutlaka vardır. İyi ise zaten sorun yoktur. Kötü ise, onu çıkarıp yerine doğrusunu, bilerek, hissederek koymalıyız ki sorunlardan kurtulalım. İşte asıl sorun burada. Nasıl yer değiştirmeliyiz. Yani bir şeye kötü diyorsak ve ondan kurtulmak istiyorsak, yerine iyi olanı isteyerek nasıl koymalıyız ki rahatlayalım. Çocuklarımızı bile; hoşlanmadığımız veya yanlış olan bir davranışından vazgeçirmek istiyorsak yerine iyi olanı göstermeliyiz, yapmalıyız veya söylemeliyiz ki çocuk o yanlışından, hoşlanmadığımız davranışından vazgeçsin. Sadece; suçlayarak, yasaklayarak, kızarak, azarlayarak veya döverek yanlışından vazgeçirmeye çalışırsak ancak korkuttuğumuz için o yanlışı yapmayacaktır. Fırsat bulduğu ilk anda yapacaktır. İşte bu sistem; kendimiz için, mesul olduğumuz herkes için ve şartlanmış zihnimiz ve zihne esir ettiğimiz yüreğimiz için de geçerlidir.
Duygu hastalığının birçok zararının yanında kişiye verdiği en büyük zarardan birisi de o kişinin; hatalarıyla, yanlışlarıyla yaşamaya alışmasıdır. O kadar benimsemiştir ki; farkına bile varamadan, kendini, sağlığını, huzurunu o alışkanlığa feda ediyor. Sorumlu olduğu kişileri, kendine ihtiyacı olanları, kendini sevenleri ve çevresini de feda etmektedir. Bir düşünebilsek, nelere katlanıyoruz ki; sağlığımız, huzurumuz iyi olsun diye. Bize ihtiyacı olanları, bizi sevenleri mutlu edelim diye. Oysa bunları düşünmemiz gerekirken; zihne, nefse esir olmak uğruna her şeye kıyabiliyoruz. İnanılmaz derecede kötü ve yanlış olan da bu zaten.
Hata, yanlış gibi istemediğimiz şeyleri elbette yapabiliriz. Zararını, acı verdiğini, yaşamımızı zindan ettiğini gördüğümüz anda düzeltmek veya tekrar yapmamak elimizde iken, o hata ve yanlışları tekrar yapmasak bile, o hata ve yanlışlarla yaşama alışkanlığı edinmek nasıl olabilir. Mutlaka pişmanlık, hüsran duyacağımızı bilerek hem de.
Keşke, zamanında fark ettiğimde veya fark ettirdiklerinde vazgeçseydim. Ne yapacağım ben diyeceğimizi bilerek, bugün hala şartlanmış zihnimizle, o zihnin esir aldığı yürekle ve nefsin tutkularıyla yaşam alışkanlığına devam edebiliyoruz.
SEVGİ, HUZURDUR. Sıksa da bazen. Sonu, YAŞARKEN VAROLMAKTIR.
NEFİS, heyecandır. Hiç sıkmasa da. Sonu, YAŞARKEN YOKOLMAKTIR.
Yürek; asla yanlış sevmez, yanlış kişiyi hiç sevmez. Şartlanmış zihin ve o zihnin şartlandırdığı nefistir sevdiğimizi zannettiren.
Haluk KALKAY
Sevgiyle kalın daima…
Saygılarımla…