ATEŞ OLMAYAN YERDEN...
Atatürk diyor ki: “Zafer, ‘Zafer benimdir’ diyebilenindir. Başarı ise, ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyebilenindir.”
“Yaparım, yapacağım” deme; “Yaptım!” de...
“Ederim, edeceğim” deme; “Ettim!” de...
“Koşarım, koşacağım” deme; “Koştum!” de...
“Yenerim, yeneceğim” deme; “Yendim!” de... (Peynir Gemisi, 1998)
İşte, başarının öncelikli (!) üç anahtarı:
-Zehir zemberek bir zekâ,
-Acımasız maddî güç,
-Büyük siyasî destek...
Zekâ; irsî ‘kalıtsal’ olup Allah vergisidir; zehir zemberek olanı ise her kula nasip değildir.
Maddî güç; ölüm hariç her sorunu çözer, derler; ancak iyi, doğru ve güzel amaçlar uğruna kullanıldığı zaman makbuldür.
Siyasî destek ise; seviyeli, dürüst ve temiz siyaset kulvarında olgunlaşmadıkça itibar görmez.
İnsan; yediği ekmeği, içtiği suyu hak etmeli... Bunun için alın teri ve göz nuruna itibar etmek ve ille de ’haramdan kaçınmak’ elzemdir... Unutmamalı ki herkes Allah’ın takdir buyurduğu bir ömrü yaşar ve rızkı yer içer...
Asıl olan ’cüzdanını’ değil, ’vicdanını’ düşünmektir... Bunu sadece bayrağını, dinini, vatanını ve milletini ta ’yürekten’ sevenlerden bekleyebiliriz...
Ahlâk yolu pek dardır;
Tetik bas, önü yardır;
Sakın, hakkım var, deme;
Hak yok, vazife vardır... (Ziya Paşa)
Atatürk diyor ki: “Herkes millî vazife ve mes’uliyetini bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle düşünüp çalışmayı itaat edinmelidir.”
Görev sorumluluk ve bilincine sahip olan her insan tuttuğu işi en kusursuz biçimde yapmaya çalışır. Rızkını kazanmak için onurla ve dürüstçe yapılan her iş kutsaldır. Kuşkusuz her işin güç ve sıkıntılı yanları vardır; ancak, azmeden insan her zoru yenebilir. Yeter ki ciddi niyetli ve kararlı olalım...
Asıl görevini yapmayan kulu
Allah ıslâh etsin, değişsin huyu...
Yediği ekmeği, içtiği suyu
Hak etmeyenlerin fenadır sonu...
Görevimde bir eksiğim, yanlışım var mı?, diye ara sıra kendimizi sorgulamalıyız. Öz eleştiri bazı hatalarımızı algılamamıza yardım eder. Kendimizle barışık olduğumuz ve öz eleştiri yaptığımız oranda güçlü sayılırız. Güçlü olduğumuz sürece de kendimize en büyük dost olduğumuzu idrak ederiz...
En büyük hem bir dost, hem de düşmanım
Kendime, bilirim; zaten pişmanım
Yaptığım yanlışlar için; feryadım
Boğmasın, dilerim, zira insanım...
Vicdanı rahat olanlar ancak rahat uyuyabilirler. Görevini ciddiye alan ve onu yaşam biçimi olarak benimseyen her insanın başarılı olmaması için hiçbir neden yoktur. Başkalarının takdir etmesi için değil, kendimizle gurur duyabilmemiz için özverili ve özgeci olmalıyız. Birileri görevimizi aksattığımızı, ya da hiç yapmadığımızı konuşuyorsa, buna da asla duyarsız kalamayız...
Kulak ver çevrene, vardır konuşan;
Yoksa biraz ateş, çıkar mı duman...
Kandırma kendini, çıkarsa ferman,
Bil ki kahrolursun işte o zaman...
Ne mutlu büyük ve rasyonel düşünebilen, özeleştiri yapabilen, paylaşımcı, dürüst ve düzgün yaşayan, manevî ve etik değerlere saygılı, özünü yitirmemiş ve misyonunu bitirmemiş yüksek insanlara!
Yine ne mutlu kısır döngüye tutsak olmayan, haksızlık ve zulüm karşısında dilini yutmayan (!), iyi niyetleri kendi çıkarına ve kötüye kullanmayanlara!
Ne mutlu kendine yetebilen, elindekiyle yetinebilen ve haddini bilen seviyeli, seciyeli ve güçlü insanımıza!
Hem de ne mutlu Kuvâ-yı Milliye ruhuyla ve millî birlik ve beraberlik içinde yaşamak arzusunda olanlara!
Atatürk diyor ki: “Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşması ile mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, aynı esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim.”
Ne mutlu Türküm diyene!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.