- 892 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Nazım Hikmet ve İtibarı İade
Şairler de normal insanlardır. Ama onlar diǧer insanlar gibi tekin bir kişiliǧe sahip deǧillerdir. Aşırı duygusal olmaları onları hayata baǧladıǧı kadar hüsranlarıdır da yaşam içinde. Zaten bir insan duygusal bir karektere sahip olmasaydı şair de olamazdı. Biyografilerini okuduǧum yüzlerce yazar, bilim adamı, devlet adamı ve politikacılar arasından çok tutarlı bir kişiliǧe sahip olan yüzlercesinden birisi de O‘dur. O da kendi fikirlerinin ölünceye kadar savunmuş ve görüşlerinin arkasında durarak dünya literatürüne adını altın harflerle yazdırmış şairlerden birisidir. O duygularını mantıǧının ötesine geçirerek yüzlerce güzel şiir ve nesir yazarak kendini ebediyete atfetmiştir. O dokunanı yakacak kadar üstün bir kaliteye sahip olduǧu için yazdıklarından, yaşadıklarından, eyleminden, hayatından soyutlanmayacak bir özelliǧe sahiptir. Onu olduǧu yerden almak yeni boyut vermek, yeniden sahiplenmek bir iade-i itibarla mümkün olmayacak kadar saǧlam bir zemin üzerinde oturduǧu için her türlü şiddetli depreme karşı dayanaklı bir yapı inşa ederek insanlık tarihinde ki yerini almıştır. Son zamanlarda N. Hikmet’in vatandaşlıǧı konusunda Türkiye’de bir tartışmadır hikayesidir almış başını gidiyor. A. Menderes – C. Bayer mendeburları tarafından haksız yere Türk vatandaşlıǧından çıkarılan büyük şair, şimdi aynı fikiri taşıyan, gericiliǧin adeta simgesi olan sömürgeci bir hükümet tarafından seçim yatırımı olarak sayın N. Hikmet Türk vatandaşlıǧına alınmaktadır. Beyle bu lahana bu ne turşu, soruyorum sizlere… Sizler önce kendi yaptıǧınız haksızlıkların hesabını verin. Öyle bir insanın kimsenin vatandaşlık alıp vermelerine ihtiyacı yoktur. O zaten bu konu da kimseye taviz vermememiştir yaşadıǧı dönemde. Aşaǧıdaki alıntı da bu gereksiz tartışmalara gereken cevabı vermektedir. O’nun bu sorulara cevabı yaşarken şu olmuştur:
“Hangi vatanın vatandaşlığını verdin bana sen? Şu çiftliğiniz olan vatanın vatandaşlığını mı? Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindeki vatanın vatandaşlığını mı? Şose boylarında açlıktan geberilen vatanın vatandaşlığını mı? Fabrikalarınızda işçilerin al kanının içildiği vatanın vatandaşlığı mı? Mızraklı ilmihalli, polis coplu vatanın vatandaşlığı mı? Amerikan üsleri, Amerikan bombası dolu olan vatanın vatandaşlığı mı? Kokmuş karanlığınızdan bir türlü kurtulamadığımız vatanın vatandaşlığı mı?
Böyle bir vatanın vatandaşlığını istediğimi kim söyledi size? Benim nasıl bir vatanın çocuğu olduğumu şiirlerimi okuyarak, ama sahte gözyaşlarıyla değil, adam gibi okuyarak anlayacaksınız. O zaman anlayacaksınız ki, o sizin vatanınızla bir ilgim yok benim, vatan hainliğine devam ediyorum ben hâlâ.”
Bir kimsenin itibarı ne alınır ne de verilir. Bu egemenlerin kendileri gibi düşünmeyenlere dayatma formüllerinin bir bir yöntemidir. Hukukları; yoksullar ve emekçiler için hiç bir zaman işlemez, idam sehpalarında asılanlar hiç bir zaman egemenleri savundukları için idam edilmemişlerdir. Onlar kendi kişiliklerini de aşarak „aydın“, içinde yaşadıkları toplumun aydını olmayı başardıkları için kişisel hırslarından sıyrılarak saf bir kişiselliǧi bünyelerinde toparladıkları kadar da cüretkâr kişiliklere sahiptirler. Onlar milyonerlerin marahunga koltuklarında ve masalarından oturmak, her gün yeni iş ahdeleri imzalamak için fırsat beklemezler. Varlıkları yüreklerinde taşıdıkları manevi zenginlikleridir. Sermayeleri ise beyinleri ve fiziksel güçleriyle çalışkanca ürettikleri ürünleridir. Bu yüzden yerken de şifayla yemeyi, yürekleriyle sevmeyi bilenlerdir. Onlar hiç kimsenin dini duygularını seçim kazanmak için kullanmazlar. O Çin’de bir Budist olabildiǧi gibi, Moskova’da Ortadoks bir aileden gelebilir. Baǧdat’ta temiz kalbli bir müslüman olduǧu Erivan’da bir Ermeni’de olabilir. Güney Amerika da bir yerli, Meksiko City’de kenar muhallelerinde yoksulluk hamuruyla yoǧrularak büyüyerek kendini geliştiren bir fizikçi de olabilir. Hatay’da bir köyde altı etnik grubun barış içinde yaşadıǧı ve yaşamaǧa devam ettiǧi, geçim kaygısının dışında bir düşüncesi olmayan bir evrensel karekterde olabilir. Avrupa’nın bilinen tarihi sürecinde, herhangi bir kentinde 127 deǧişik etnik özellikleri bünyesinde toparlayan biraz da egozentirci olabilen kuzeyin soǧukluǧuyla eǧitilmişte olsa bünyesinde hümanizin mozaiǧini taşıyan bir sanatkardır da aynı zamanda. Filipinlerin Manilla kentinde bir balıkçının oǧlu ve kızı olmakta yine ona nasip olan bir özelliktir. Yine o 27 yılını zindanlar özgürlük için yatan N. Mandela’dır da aynı zamanda…
Görüldüǧü gibi onun memlekti yeryüzüdür. Evrendir. İnsan olmanın evrensel deǧerleridir.
Bu deǧerler insanlıǧın kanı pahasına kazandıǧı deǧerler olduǧu için insanlıǧın temel prensibi olmuşlardır. Bu deǧerler Sokrates zehir içerek, Bruno yanarak, Thomas Morus başını cellada “al sana hediye olsun” diyerek kazanmıştır insanlık. Pir Sultan olmuştur hainlere sazıyla başkaldıran, çalışmadan kazanmadan kazınılanın başına üşüşenler için söylediǧi sözlerden dolayı idam sehpasında can veren. O nesimidir „ben enel hakım“ dediǧi için derisi yüzülen.
Şehir Kütüphanesi - Frankfurt am Main, saat 12:30 – 13:30’da
Hasan Hüseyin Arslan