- 1002 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN DİN VE TOPLUM -12
Türkiye gerçeği ve islamiyet ele alındığında oldukça ilginç bazı sonuçlar ve günümüz gerçeğinin anlaşılması açısından da çok önemli veriler ortaya çıkmaktadır.Ergenekon gerçeği gündemdeki sıcaklığını korurken,Türkiye de islam gerçeğini ele almak güncelin dilli olmasada,gündemde var olanların anlaşılmasına katkı sunacağı kanısındayım.Bu ülkenin bir bölgesinde yıllardır yürütlen özel savaşın, kuşkusuz ağır tahribatları ve sonuçları olacaktır.Bir zamanlar Hizbullah cinayetleri ve bugün Ergenekon gerçeği bu özel savaş mantığı içinde ele alınmalıdır.Devlet mantığı içinde illegal olarak kulanılan ve cinayetler işletilen bütün yapılanmalar bir canavar olarak büyür ve kendi kuyruğundan kendini yutmaya başlar.Türkiye’de Ergenekon olgusu tam da böyle ifade edilebilir.İrtica ve din gerçeğide bu anlamda bir durumu ifade eder.
Genelde türklerin islamiyetle ilişkilenmeleri Abbasi dönemine kadar uzanır.İslam dinini kabul etmeleri zoraki ve savaşlarla olmuyor.Çıkar sahibi olmanın en iyi yolunu islamiyette buluyorlar.Müslümanlığı benimsemeleri böylece gerçekleşiyor.İslam kılıcını ellerine aldıklarında artık din,çıkara dayalı bir yayılım aracı olarak kullanılır.Din ve islam halifeliği osmanlının en vazgeçilmez sömürü aracıdır.Bu durum çöküşün son yıllarına kadar böyle devam eder.Giderek yıkılan saltanatın ayakta tutma arayışları din ve devlet işlerinide gündeme getirir.
Tanzimat harekatından sonra"Genç Osmanlıların" dinde reformlar yapma istemleri,batılılaşma isteminin bir sonucu olarak ortaya çıkar.Batının liberal düşüncelerini islam ilkelerine uygunmuş gibi gösterme,din ve devlet işleyişine yeni bir içerik kazandırma yaklaşımı olsada,Abdülhamit’in başa geçmesiyle bu çabalar hiçbir yenilik yaratamaz.Bu sefer de "Pan-islamizm" fikri ortaya atılır.İslam ümmetçiliyle osmanlı kurtarılmaya çalışılır.Çöküş durdurulamayınca Abdülhamit iktidardan uzaklaştırılır.
II.Meşrutiyet yıllarında dinde reform arayışları değişik çevrelerde yeni hareketlenmeler yaratır."Pan-türkizm","Batıcılar","İslamcılar","Jön-Türkler" vb. çevreler arasında,batılılaşarak osmanlı saltanatının kurtarma yaklaşımlarıyla farklı tartışmalar ortaya çıkar.En "parlak" düşünce ise "İslam mecmuası" çevresinde toplanan,türk milliyetçiliğin önde gelen ismi Diyarbakırlı dönek Kürt Ziya Gökalp ve arkadaşlarından gelir."İslamiyetin türkleştirilmesi" en iyi seçenek olarak görülür."Türklüğün törelerine,hukukuna,yaşam tarzına ve sosyal vicdanına" göre dini yeniden düzenlenmesi,ibadetlerin ve Kura’nın türkçeleştirilmesi istenir."İttihat ve Terakki" döneminde Ziya Gökalp’ın böylesine "parlak" fikirlerine ve önerilerine dayanılarak bazı yanilikler yaratılmaya çalışıldıysada daha büyük çıkmazların yaşanmasına neden olur.
Dine yaklaşımdaki bu anlayışı devr alan ve osmanlı enkazı üzerine kurulan,Cumhuriyet,dini daha çok çıkarcılığa alet eden ve yozlaştıran bir politika izler.Kemalist aydınlara göre: "Cumhuriyetin kendisi,bir din devleti olan osmanlıyı yıkarak ve halifelik kurumunu ortadan kaldırarak gerçekleştirilen bir cumhuriyettir.İslam ülkesine ilk kez laisizmi oturtan bir cumhuriyettir.İslamcı akımlar için büyük bir darbe olmuştur." bu yönüyle bu tespitler doğru olabilir.Ama gerçekçi değildir,yaşanan gerçekleri dile getiren tespitler değildir.
İşin aslına bakıldığında,osmanlıdan günümüze kadar süre gelen dine türk tarzı bir yaklaşım var.Cumhuriyetin ilanıyla birlikte bu türk tarzı yaklaşım daha da belirgin,daha da kaypak ve daha da iki yüzlü bir hal almıştır.Hiçbir zaman din sorununa doğru bir çözüm getirilmemiştir.Din sorunun çözümü hiçbir zaman istenmemiştir.Ne din ne dinsizlik,ne reddi ne de kabulü gibisinden bir yaklaşım yerine,din sadece bir çıkar silahı olarak ele alınmıştır.Zorda kalındımı mezhepsel çelişkiler yaratılıp halk kesimleri birbirine düşürülmüş,sindirilmiş,iç muhalafete karşı kullanılmış,dış tehdit olarak kullanılmış,kürtlüğe karşı kullanılmıştır.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte,göz açıp kapayıncaya kadar bazı yanilikler yaratılır.Hilafetin kaldırılması,Şeyhül islamlık yerine "Diyanet işleri reisliğinin" kurulması,"Tevhid-i Tedrisat" kanunu ile din okullarının düzenine son verilmesi,tekke ve zaviyelerin kapatılması,medeni kanunun çıkkarılması gibi laik ilkelere dayalı olarak bazı düzenlemelere gidilsede,hiçbirisi gerçek anlamda bir işlevselliğe kavuşturulamaz.Bugün cumhuriyetin sözde "Başat çelişkisi" olan en büyük tehlikesi haline gelen,şeriatçılık,irtica,tarikatçılık,siyasal islamın yükselişinin en önemli nedeni de budur.Daha da önemlisi cumhuriyetin demokratikleşemeyen yapısı,gerçek anlamda bilimsel işlevselliğe kavuşturulamayan cumhuriyet kurumları,oldukça yanılgılı,yanlış ve çarpık bir şekilde laikliğin işletilmesi ve dinin bir çıkar silahı olarak görülemsindendir.
Her ne kadar M.Kemal’in cumhuriyetin ilk dönemlerinde din sorununun çözümüne ilişkin realist bazı yaklaşımları olsada;ki bunlar 1923 yılında oluşturduğunu,açıkladığı "İslam Araştırma Kurulu" 1925’te diyanet işleri başkanlığı bünyesinde dine ilişkin bir bilimsel bölüm oluşturma girişimi,1928 de dini islah beyannamesi ve günün koşullarına göre bir takım düzenlemelerin yapılması gibi bazı girişimler olsa da,bunlar uygulamaya geçmez ve pratikte hayat bulmaz.Cumhuriyet tarihi boyunca topluma dini bütünsellik içinde kavratacak hiçbir bilimsel çalışma yürütülmez.Dinin gerçeği konusunda bir toplumsal aydınlanma sağlanmaz.Dinin ve dinsel tarihin toplumsal yapılar üzerinde etkileri,onun özgün kaynakları hakkında toplumu aydınlatacak gerçekçi bir araştırma ve inceleme vakfı kurulmaz.Dinsel bilinçlenme toplumda bütünlüklü değil,bölük-pörçük ve sistemsiz bir tarzda diyanet işler başkanlığı ve tarikatlar aracılğıyla taşırılır.Toplum korkunç bir bilinçsizlik ve kör bir inanç sahibi olarak bırakılır.Bütün dinsel akımlar ve eğilimler bir biçimde devletle bağlantılı hale getirilir.Sermaye edinme,çıkarcılık dine dayalı bir rant sömürüsünü sağlar.Türkiye de ortaya çıkan istinasız tüm siyasi partiler bir tarikatı,bir dinsel cemaatı kendine yedekler,ilişkide olur.
YORUMLAR
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Güneş, köreltildiği zaman, (Tekvir Suresi, 1)
Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman, (Tekvir Suresi, 2)
Dağlar, yürütüldüğü zaman, (Tekvir Suresi, 3)
Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman, (Tekvir Suresi, 4)
Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman, (Tekvir Suresi, 5)
Denizler, tutuşturulduğu zaman, (Tekvir Suresi, 6)
Nefisler, birleştiği zaman, (Tekvir Suresi, 7)
Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman: (Tekvir Suresi, 8)
"Hangi suçtan dolayı öldürüldü?" (Tekvir Suresi, 9)
Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman, (Tekvir Suresi, 10)
Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman (Tekvir Suresi, 11)
Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, (Tekvir Suresi, 12)
Cennet de yakınlaştırıldığı zaman, (Tekvir Suresi, 13)
(Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 14)
Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere, (Tekvir Suresi, 15)
Bir akış içinde yerini alanlara; (Tekvir Suresi, 16)
Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, (Tekvir Suresi, 17)
Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha; (Tekvir Suresi, 18)
Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür; (Tekvir Suresi, 19)
(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. (Tekvir Suresi, 20)
Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. (Tekvir Suresi, 21)
Sizin sahibiniz bir deli değildir. (Tekvir Suresi, 22)
Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür. (Tekvir Suresi, 23)
O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.) (Tekvir Suresi, 24)
O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir. (Tekvir Suresi, 25)
Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz? (Tekvir Suresi, 26)
O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir; (Tekvir Suresi, 27)
Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için. (Tekvir Suresi, 28)
Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir Suresi, 29)
Sınıflı toplumlar çıktığından itibaren bazı düşünceler hep araç olmuşlardır sömürünün daha iyi yapılması adına diye düşünüyorum ben de ...
Ben Kürt'lerle ilgili okuduğum için şu sıralar yazınızda dikkatimi çeken Jöntürk'ler oldu örneğin 1912 lerden sonra Jöntürklerin Kürt hareketlenmelerine karşı yürütmüş oldukları sindirme politikaları ve o dönemde Kürt yayınlarının ve kuruluşlarının yasaklanmasından sonra çıkan Kürt isyanları ... Tarihi araştırırken bence de sizin yaptığınız gibi çok yönlü bakmak gerekir ve en önemlisi de gerçeklerden hareket etmek gerekir hem geçmişimizi daha iyi anlamak hem de günümüzü ki yarınlara daha iyi bakmak adına...
Güzel bir yazıydı Ali, sevgilerimle arkadaşım...