- 502 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 14
14]Halkın, kendisinden tutum almadan davranamaz olduğu şeyhülislamlık da; hazırda duruyordu. Halkın alışma ile yönlendirilir oluşunu ve alışmalarına değin haldeki süren olan, berdevamı sağlayan, sözünü dinletir olmanın devam etmesine dek olan kontrolünü; şeyhül islamlık elinde inatla tutuyordu. Bir kesim insanlarımız, bu türden buyrukları almaya alınan buyrukların alışma rahatlığını sürdürmeye çokça eğilimliydiler. Üstelik bu itaat edilen otoritelerin; "işgale karşı gelmeyin" diyen uyarısını da kendileri güven verici buluyorlardı.
Halk bu uyarıları, düzenli telkin çağrıları olaraktan, hep alıyordular. Buna rağmen İstanbul Hükümeti delibaşçı ayaklanışlara, çapullara, asayişsizliklere karş otoriteyi bir türlü sağlamıyordu. Ama İstanbul hükümetinin uzun kolu: ulusal mücadeleye karşı ’direnmenin’ telkinleri dek çağrısını yaparken bu uzun kolu her yere yetiyordu! Ve bir güzel de her yere uzanabiliyordu! Aslında İstanbul hükümetinin uzun kolunu da işgalciler oluşturuyordu..
Böylelikle de, bir kısım insanımızın yapar olduğu karşı eylemlerine rağmen insanımızın gönlü pek rahattı! Elbette bu tutumda olan insanımız, ümmetçi yapı içi bağımlılıklısı idiler. Saltanat ve hilafetin kaldırılışından sonraki oluşacak olan dirençli karışı güç yapılaşmasına da katılacaktılar. Bu katılmayı kimi amade olarak, kimi bu yolun eğilimlisi olaraktan, kimi bağımsızlık savaşına değin gizli güçlerin propogandasına karşı malzeme olmaktan, kendisini bir türlü kurtaramayacaktı.
3- Harap olmuş ve gelişmemiş yurt köşelerinden her birinin, birbiri ile iletişecek alt yapısı da yoktu. Ve halkın bu tür teknolojik iletişme alışkanlığıkları da yoktu. Esasen razı bir ümmetçi yapı, bu türden yoksun kalışlarını talep de edemezdi. Halk, devletin tartışılmaz olması ve ulul emre itaat anlayışlı, bir disiplin içinde idiler.
Devletin desturu olmadan talep edilemeyeceğinin algı yaratıcı baskısı, yüzyılların aktarım birikimi ile ruhuna işletilmişti. Nesine gerekti fevri davranmak! Mevcut nizam, razı olan kullarına devlet; kendisinin, güvence olmasının garantörlüğünü iyice benimsetmişti. Yönetimin bir ihanet içinde olacağı, düşünülemezdi bile! Halkın bu türden umursamazlıklar içinde olması da; ortak kararların çabuk oluşmasında ve katılımcı girişmelerin engel olunmasında, bir olumsuzluk çiziyordu.
Bu duygularla içinde yoğrulan halktan, kararlı bir insansal yapıların oluşması pek kolaylıkla mümkün olmuyordu. Ve böylesi olumlu oluşmaların da iki yıldan daha önce ortaya çıkmasını da köstekliyordu.
Ümmetçi yapılanma ve şartlanmalar içinde, sizlerin sözleşen, talep eden, hakları olan ve haklarını arayan vatandaş oluşunuza değin yaklaşımlarlan çalışmazdı. Zaten çağdaş ve konjonktürsel olmayan devlete ‘kulluk anlayışı’ da buydu. Padişah halka ‘kullarım-kölelerim’ derdi. Köle de mutlak itaati gözetilen esir insandı. Dinsel dokulu teokrasi anlayışının temeli budur.
Oysa çağdaş toplumlar tek otorite merkezi ile toplumun sözleşildiği, peş peşe sık sık sözleşmeler dek akitlerin düzenleşilmesi demokrasisiydi. Otorite sayılan merkezleden toplumun talepler yaratmasıydı. Oysa dinde; ‘Allah dilemedikçe siz dileyemez idiniz.’ Talep koymanız da; ‘Allah’ın’ dilemesi içinde yoktu. Dua edecektiniz, ötesini de yine; ‘Allah bilir’di. Siz onlara, yani ulul emre teslim olacaksınız. Onların, ilahi irade dedikleri yönetişlerine, ram olacaksınız. Eğer yönetim yanlış davranırsa, nasılsa Tanrı bunun hesabını onlardan soracaktır! Teokrasi gibi kabilinden şartlı güdülenmelerinizi, sağlarlar.
Sizin bu inancınızı aynısını, ulul emir sahiplerinin de benimser olduğunu var sayarsınız. Bu inancınızın aynısını onlarında bilir olduğunu bilirsiniz! Bu nedenle, yönetimin yanlış yapmayacağına dair inançları olan iyi bir tabiyetçi idiniz, o kadar. İşiniz basitti, siz inanarak, tatlı bir supolipi gibi, kendinizi suyun (düzenin) ritimli hareketine bırakacaktınız. Bu yeterliydi!
4- Halkın ekonomik gücü ve moral gücü de, mevcut durumun anlaşılıp geliştirilmesinde ve halkın eylem güçlerinin ortaya konulmasında; verimli bir projeksiyonuna pek müsait değildi. Bu hal de, büyük ümit kırıklığı verebilmekte idi.
5- 1908 harekâtı ile başlayan iç siyasi çatışma ve gelişme, Balkan Savaşı ile sürmüş, Birinci Dünya Savaşı mağlubiyeti ile dinmeyip, daha beter olmuştu. Şimdi düşman, burnunun dibinde değin adeta mahalle baskısı edası ile gözünün önündeydi. Düşman; halkın sabah kapıya çıktığında, ilk karşılaşacağı tanıdık yüz komşusu olmuştu! Az şey miydi bunlar? Bir yaşamın sindirip kaldıracağı bir yük müydü? Bunların bir muhasebesi yapılmış mıydı? Ya da bu muhasebe halka yaptırılmış mıydı?
Tüm bu sayılan nedenler; hem halkın durumu serinkanlılıkla değerlendirme yapmasında tereddüde neden oluyordu. Hem de durumun uzun uzun düşünülemeyecek denli de tez davranılmasını gerekli kılıyordu. Saltanatın uyuşturma telkini paralelinde hareket eden vaizci kesimler; işgalcilerin varlığı ile halkın onura dokunur olan çevre değişmelerindeki yaratılan her bir baskısının farklarını izole ediyorlardı. Vaizciler bu durumun razı olunamaz bir karşı konulacak değişme olacakta, yoğunluğun hissini henüz, ruhsal olaraktan karşı vaazlarıyla ahaliye, yaşattırmıyorlardı.
Tüm bunlar öz halk hareketinin, dip dalgası tabir edilen, halk devinmesini bir türlü istenen kararlılıkta ve çabuklukta ortaya çıkaramıyordu. Dip dalgasının oluşma verilerine değin seslenilme düzey ve düzlemi günceldi ama ahalinin çağrıları dönüştürme dekoderleri günceli çözer kodlara sahip değildi! Dünya sürekli ve ani değişmeler içinde idi. Buna uyan ve buna uygun cevapları oluşturanlar, ancak özgür ülke olarak var oluyordular.
Ama hilafetçi yapı ile bağını kesemeyen halk, altı yüzüncü yaşına göre, altı yüz birinci ve diğer yaşının her bir değişmeleri olacak olan gelişmelerin travmasını yaşayacaktı! Bu kaçınılmazdı. Ama travmaları sonradan da, siyasileştirecekler, insanların travma kusurlarından, siyasi yarar sağlayacaklardı. ülkenin başına, gizli açık bu tutumu, demokrasi içinde siyasi yobazlığı bela edip, uzun yıllar erklerini sürdürüp gelecektiler. Biyolojide, kusurun yarara dönüşme ilkesi burada, kusurun siyset yararına dönüşmesidir.
Sürecek
Bayram KAYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.