- 776 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
SON DEMEK BİR DAHA GÖRMEMEK DEMEK
" son demek bir daha görmemek demektir"
7 yaşında bir çocuktum. Bugün 35 yaşımdayım, 28 yıl öncesinden hatırladıklarım o kadar berrak ki, o kadar içten ve bir o kadar çocuksu ki... Bugün bu yazdıklarımda kulllandığım dil de o zaman ait gibi. Kısa kısa, çocuksu, meraklı ve kıpırtılı.
Tam kestirememiştim; " bir daha" ne kadardı. Kesin bir çizgi yoktu.
Daha önce de defalarca uzun yola çımıştık. Bir süre sonra dönmüştük, ama bu yolculuk farklı imiş.
Türkiye’ ye geldik, babaannemlerde kalıyoruz; her yaz yaptığımız gibi. Herşey aynı idi. Tek fark babamla annemin günün çoğunu dışarıda geçirmeleriydi.
Dönmedik, uzun zamandır Türkiye’ deyiz. Bir gün annem ve babamla sabah erkenden araba ile bir yere gittik. Bir eve geldik, boş bir ev; yeni evimiz. İlk defa geldik buraya çok güzel bir yer. Bir süre sonra koca bir tır geldi, eşya tırı. Bizim eşyalarımız. Almanya’ da annemlerin koliledikleri eşyalardı gelenler. O zaman anladım ki biz artık burada yaşayacaktık. Sahip olduğumuz şeylerin olduğu yerin bizim yerimiz olduğunu biliyordum. Evimiz...
Dönmeyecektik demek ki. Çok da umrumda değildi. O güne ait hatırladığım; üzülmüştüm, öğretmenime gideceğimizi söylememiştim "beni merak etmiş midir?" diye düşündüm ve üzüldüm.
Yeni evimize alışmam zor olmadı, sadece çikolata ve şeker krizlerim hariç. Uyumda da problemim olmadı.
O andan sonra " son" u düşünmedim bile.
Türkiye de herkesin türkçe konuşması hatırladığım en eski zamanlardan beri beni çok mutlu etmişti. Anlayabiliyordum tüm konuşulanları. Aslında almancam da iyi idi, okula gitmiştim orada, arkadaşlarım vardı. Fakat birgün annem bir arkadaşına benim Almanya da doğru dürüst bir arkadaşımın olmadığını ve benim çok az almancamın olduğunu söylemişti. Alman komşuların bazılarının benim onların çocuklarıyla oynamamı istemediklerini anlatıyordu; benim iki üç kelime almancam ile onlarla oynamak için can attığımı fakat çocukların beni aralarına almadıklarını .... İnanmak istemedim çünkü benim o kadar çok arkadaşım vardı ki, alışverişe gidebiliyordum, televizyon izleyebiliyordum. Bisikletimin arkasında Martina’ yı gezdiriyordum, onu parka götürüyordum.
Sonraları annemin dediklerini düşündüğümde haklıydı, evet Almanlar benim arkadaşımdı ama ben onların arkadaşı değildim. Bisikletimle gezdirmesem Martina benimle oynamıyordu. Dışarıdaki arkadaşlarım üç İranlı kız kardeşler, Yunan Sofia’ nın oğlu ve kasabın kırmızı yanaklı gürbüz oğluydu, belki de gerçek tek Alman arkadaşımdı.
Sonunda bir gün kabullendim " o dönemde ben gerçekten de çok az almanca biliyormuşum"
O nedenle de beni ilkokul 1de türk sınıfına vermişlerdi.
Türkiye bir cennetti; bakkal, manav herkes türkçe konuşuyordu. Bu önemli bir şeydi hem de çok. Çünkü; annem Almanya da ne zaman bir Türkle tanışsa, yolda bir Türkü görse, otobüste iki Türkü konuşurken dinlese çok mutlu olurdu. Sevinirdi. O yüzden Türk olmak çok önemliydi.
______________________________________________
Sonu öğrenmiştim. Son bir daha o şeyin olmamasıydı. Ama birkaç yıl sonra sonun acısının da olduğunu öğrendim. Aslında bu da başka bir son du.
"insanın sonu", "son yolculuk", "hayırlı son", "sonsuz yolculuk"
Bir gün içinde pek çok son duydum, çeşit çeşit. O gün orada herkes kullanıyordu.
Dedem öldü , annemin babası hasta idi kanser ve kalp. Karadenizli idi eşkiya sülalesi. Dedem onların içinde en kadersiz olanlarından biri idi. Savaşta babası ölmüş ve annesi 20 li yaşlarında iki çocukla kalmış, derken köyleri basılmış evden atılmışlar. Kadıncağızın tek yanına alabildiği düğününde takılan gümüş kemermiş. Kaynının yanına sığınmış, ona sığıntı olduğunu hissettirdikleri zaman çocuklarını da alıp doğru istanbula görümcesinin yanına gelmiş. Dedem istanbulda ortaokulu okumuş ve askeri okula gidecekmiş ama çalışmak zorunda kalınca ....Olmamış, okuyamamış.
Karadeniz şiveli, yanağında koca bir et beni, heybetli bir duruşu, çok düzenli, bizleri çok seven, çok güzel yazısı olan biriydi. Bu benim gözümle dedemdi. Annem, onun hayatı boyunca tek bir kez bile kendisinin saçını okşamadığını, onu sevmediğini anlatırdı. Sadece gece annem uyuduktan sonra yanına gelip severmiş, saçından öpermiş kızını. "Gizli sevgi, saklambaç sevgi" . O dönemlerde insanlar anne babalarının yanında çocuklarını sevemezlermiş. Hele ki bir erkeğin öyle ulu orta kızlarını sevmesi ayıpmış. Bir de o çocukları düşünün.
Babam dedemi çok severdi, dürüstlüğünü çalışkanlığını... Annemle babam evlendikten bir yıl sonra şark hizmetine gitmişler, annem 19 yaşındaymış o zaman. Babamla annemin hem eğitim, kültür hem de hayata bakış açıları çok farklıdır. Bu fark şark döneminde patlak vermiş. Babam anneme pek çok alışkanlıklar edindirebileceğini belki de onu eğitebileceğini düşünürken annemin zor kişiliği, dik kafalılığı, kendini olduğu gibi kabullenmesi ve bundan mutlu olması onu bezdirmiş. Anneme ondan boşanacağını söylemiş. Annem dedeme haber vermiş gelin beni alın diye. Babam anlatırdı; dedem gelmiş, babama sakinlikle tek bir şey söylemiş ve o söz belki babamın annemi kabullenmesine neden olmuştur.
" Oğlum ben kızımı daha 18 yaşında bile değilken seninle evlendirdim. Sen benim kızımı yıllardır tanıyordun , sen istedin biz de kabul ettik. Ben bugün kızımı geri götürmeye geldim, onun senin için değeri değişse de o senin evlendiğin ve bildiğin insan. Onu kabullenmiştin şimdi istemiyorsan tek bir söz söylemem ama senin yanında hırpalanmasını da asla kabul etmem, suç varsa en az yarısı da sana ait" sonra annemi almış ve dönmüş.
Sonra babam tekrar gidip annemi geri getirmiş ve onu öyle kabullenmiş. Yanlış bir seçimle 39 yıldır beraberler, sürekli kavga, kişilik savaşları bitmek bilmedi. Her ikisi içinde aslında yanlış kararmış. Sadece babam değil annem de babamı çok çok sevmesine rağmen başka bir evlilikte çok daha mutlu olabilirdi belki.
Yalnız sevgi mutluluğu besleyemiyor, çoğu evlilikte sevgi var ama gerçek mutluluğu kaçı yakalayabiliyor.
Dedem 79 yılında 2 tane 125 gr lık sana yağ bulsa hemen bahçelievlerden tek nefes bize gelirdi. Babalıktı bu, "yıllarca ışıklar sönünce sevgisi dile gelen bir babanın babalığı" . Kız torunlarını çok seven, onları öpen, onlarla konuşan, vakit geçiren ( ben de biriydim onlardan ), kız çocuğu sahibi bir baba.
"Gördüklerimiz yaptıklarımız olunca, verdiğimiz acıları hissetmiyoruz".
____________________________________________
Dedemin hastalığı hakkında pek bir şey bilmiyordum. Hasta diyorlardı. Kalp ve kanser hastasıydı. 10 yaşındaydım, harıl harıl ev arıyorduk derken bir gün dedem hastanede öldü. Annem perişan olmuştu. Parası yoktu, evi yoktu ve artık babası da yoktu. 32 yaşındaydı annem. Günlerce günlerce ağladı, ne içindi ağlaması, parasızlık mıydı, sıkıntı mıydı? Yoksa sevgisinin dilencisi olduğu biricik babası mıydı? Babası idi ağladığı... Ben de onu öyle görünce defalarca ağladım. O babasına ben anneme ağlıyordum. Daha önceden onun öyle ağladığını hiç görmemiştim. En sıkıntılı zamanlarında bile çok konuşurdu, ama asla ağlamazdı .
Dedemi eve getirmişler biz de oraya gittik. Hayatımda ilk kez bir cenazeye gittim. Ölüm nedir biliyordum elbette ama ilk kez bir ölüm hikayesini yaşıyordum. O gün dedemin evinin adı "cenaze evi" olmuştu.
Dedem salondaymış. Çok merak ettim. Göreyim dedim teyzeme izin vermedi, git içeri oyna dedi. Ya ne oynamasından bahsediyor. Burası cenaze evi bugün. Ağlama evi. Oyun hergün var zaten. Aradan sıyrıldım ve gördüm. Salonun tam ortasında beyaz kumaşa sarılı yerde dümdüz yatıyordu. Aslında ben yüzünü göreceğimi sanıyordum, çok üzüldüm çünkü aylardır onu görmüyordum. Duvarda fotoğrafı vardı. Ona dikkatlice baktım ve yine yere doğru ona baktım. Göremedim.
O da nesi üzerinde koca bir bıçak vardı. İçim daraldı, birden korktum. Bir anda duyduklarımı hatırladım " yarın sabah camiye gidecek" " kim yıkayacak" "gözü açık kaldı yoldan bir beklediği varmış zavallının" " oğlu bu akşam gelecek Almanyadan onun hasretinden yazık" " o yıkar"....
Demek ki dayım gelecek onunla önce onu kesecekler sonra camide bir güzel yıkayacaklardı ve öyle gömeceklerdi. İğrenç, çok iğrenç. Öylece baka kaldım. " zavallının sonu" "son".. bu da demek benim dedemin sonu idi. Ne acı bir son. Ama en azından canı yanmayacaktı. Onu da bir daha görmeyecektim. Son bir kez baktım ve içeri gittim. Anneme bıçağı soracaktım , teyzem ve yengem yanındaydı soramadım. Teyzemin oğluna sordum "şişmesin diye koydular" dedi. "kesmeyecekler yani" dedim heyecanla. " saçmalama salak" dedi bana. Sensin salak dedim içimden. Ne bilim ben hayatımda ilk kez ölmüş birini görüyordum, ilk kez bir cenaze. Ertesi gün sabahtan dedemi götürmüşler, biz içeride oturuyorduk.
Bir süre sonra herkes aşağıya inmeye başladı, bizler de arkalarından tabi. Dedem son kez evini görmek istermiş ve tanıdıklarıyla helalleşmek. Haydiii şimdi bu da nesi gene anlamadım ama ilginç geldi bana. Demek insanlar evlerini, tanıdıklarını, sevdiklerini bırakıp gitmek istemiyorlardı. Ölse bile.
Apartmanın giriş merdivenine oturdum yukarıdan seyrediyordum, herkes üzgün, kimileri ağlıyordu. Merakla bakıyordum derken yeşil araba geldi. Herkes dua okuyordu ben de dua biliyordum ama sadece içimden güle güle esat dede dedim. Karşı apartmana baktım camda iki kadın vardı başları açıktı. Aşağıdakilere bakıp birşeyler söyleyip güldüler bir ara. Çok sinirlendim, gülmemek gerekiyordu, ayıptı herkes ağlıyordu. Gülmemeleri gerekiyordu, yanlış.. hemen ayağa kalktım beni görsünler diye kızgın kızgın onlara baktım. Beni görmediler. O sırada herkes birşeyler yapıyordu, derken araba hareket etti annem teyzem annanem çok ağladılar. Ben ise arabanın arkasından el salladım dedeme, sonra baktım benden başka kimse el salllamıyor, utandım ve koşa koşa yukarı çıktım.
Sonların insanlara acı verdiğini öğrendim.
Yıllar sonra bir sonla daha tanıştım, acı veren bir sonla. "Aşkın sonu", her yeni öğrendiğim sonun acısı bir öncekinden daha yakıcıydı.
YORUMLAR
"yıllarca ışıklar sönünce sevgisi dile gelen bir babanın babalığı" .
"Gördüklerimiz yaptıklarımız olunca, verdiğimiz acıları hissetmiyoruz".
ÇOK ETKİLEYİCİYDİ YÜREĞİNİZE SAĞLIK...BAZI GERÇEKLER İNSANIN İÇİNİ ÇOK ACITIYOR NE YAZIK Kİ...10 YIL ÖNCE KAYBETTİĞİM DEDEMİ HATIRLATTI BU YAZI BANA VE GEÇMİŞE DÖNDÜM...SEVGİYLE KALIN...
hires tarafından 1/21/2009 1:51:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
bir dönem insanının sancısıydı gelenekler görenekler edepler adetler....
kimisi içine yenik düşse de, çoğunluğu düşünemezdi bile karşı gelmeyi.
yıllar sonra annem bana babasını anlattığında, onun benim tanıdığım dedem olduğuna inanmak zor geldi. anneme de benim anlattıklarıma inanmak bir o kadar zor gelmişti. neden dediğimde " babam sizi benim yanımda hiç sevmedi çok şaşırdım dedi "
ama bugün ben, dedemin beni gizli gizli severken içinin yandığını anlayabiliyorum. kızından utandığı için onun yanında sevemiyordu bizi.
çok teşekkür ederim yorumunuz için...
velenapruva tarafından 1/21/2009 12:24:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
İçten ve gerçekten duygulu satırlardı..Üzerinde düşünülmesi gereken konular var.Hayat böyle, sebepler, gidenler , gelenler yaşamak bu işte.
En çok bu söze takıldım ..
''sevgisinin dilencisi olduğunu biricik babası mıydı.''
Evet baba sevgisinin dilencisi olmaktı ağlatan ...Saçlarını okşamamasıydı sıcacık eliyle ..İçten ''kızım benim '' dediğini duymamasıydı onu ağlatan...İçinde ukte kalan ben gibi.Görgüsüydü babamızın, büyüklerinden böyle görmüş o da böyle yapıyordu.Yine şaslıymış anneniz ,en azından geceleri okşamış saçlarını.Belki minik ellerinede dokunup, avucunun içinde alıp öpmüştür...ben onu bile görmedim babamdan !!...Ama çok seviyorum babamı.Gösteremese de sevgisini, onunda beni sevdiğini biliyordum.
Nerelere götürdü bu yazı beni !
Seçtim kalbime astım her satırını...Kutlarım kaleminizi....
Saygımla.