- 580 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kir -3
Meğer her gece yastık altında intihar mektuplaı biriktirirmiş. Ağız kokulu, nemli, siyah yastığının altında.
İnsan profilleri üzerine sıkça düşünür oldum. Kaç zamandır o hırpani görünüşlü genç adamı izliyordum. Yaklaşık iki hafta boyunca aynı gömlek ve pantolonla dolaştı. Saçları ne uzun ne kısa fakat kirden yapış yapıştı. Birkaç kez yanyana yürüdük yolda. Altı metrelik bir yolda karşıdan karşıya geçerken örneğin; aynı parkın içinde kısaltırken yollarımızı. O süreler içinde burun deliklerimi sızlatan bir an önce uzaklaşmak için adımlarımı hızlandırırdım sadece. Ondan kaçtığımı anlardı fakat başını dahi kaldırıp bakmazdı tarafıma. Kaldırım taşlarının arasına birşey düşürmüş gibi yürürdü her vakit.
Kimseyi durdurup para istemeyecek kadar gururlu bir madde bağımlısı olduğunu düşündüm bir zaman sonra. Fakat o çürümüş eti andıran kokusunda bir kimyasal karışım yoktu. Pasaklı bir dilenci dedim, dilencilerin temiz ya da kirli olmalarına karar veremeyerek; yalnızca ayakları çıplak olmalıydı. Fakat onun eski bir ayakkabısı vardı.
Bizim caddemizden bir vakit spor ayakkabılı bir dilenci geçerdi her sabah.
Nerede iş yaptığı üzerine kafa yordum epeyce, şehrin popüler camiilerinden ve izbe üst geçitlerinden çok uzaktık. Fakat bir gün, o soğuk aralık sabahı, onunla, o çürümüş et kokulu, pis dilenciyle göz göze geldik. İçim titredi. Düşürdüğü hüznünü bulmuş gibi kalktı gözleri yerden ve bir süredir onu izlemekte olan bana döndü. Arkama bile bakmadan koştum, kaçtım. Neyden kaçtığımı bilmeyerek hem de. Pis kokusundan ya da hırpaniliğinden değil; o bakışlarındaki hüzünden, olgun kimsesizliğinden.
Erkam’a bunu anlattığımda onu takip etmemiz gerektiğini söyledi. Ve biz ruhumun ikiz kardeşiyle, bir hafta boyunca, semtin her köşesinde bucağında onu aradık. Fakat her sabah geçtiği yollardan geçmez olmuştu. Ömrüm boyunca gözlerinde onunkinden daha olgun bir ifade taşıdığını görmediğim genç adam, semtimizi terk etti diye Erkamla günlerce hayıflandık.
Dün sabah yine sokak sokak yürürken bir kalabalıkla karşılaştık. Semt sakini profilinden uzakta kalan en arka sokaklardan birinde kadınlı erkekli, polisli ambulanslı bir grup insan...
Belli belirsiz bir içgüdüyle kalabalığa yaklaşıp bilgi edinelim derken evden çıkarılan sedyede, hayatımda gördüğüm en olgun ifadeli gözleri farkettim. Ölü gözlere mahsus bir donuklukla bomboş bakıyorlardı.
Diğerlerinden kıdemce yüksek olduğu anlaşılan bir memur elinde tuttuğu mektuplarla...........
Bombok bir şey oldu.
O genç adamın, kendini hayattan kendi arzusuyla çekmiş çıkarmış adamın, kirli kokusunun ardına bir dünya dolusu cevher saklamış olan o adamın intihar mektuplarından söz etmek istemiştim sadece. Yürürken ruhundan başka hiçbir şeyin varlığını hissetmiyormuş izlenimi uyandıran spor ayakkabılı dilencinin dünyanın en iyi intihar mektuplarını yazmış olduğunu hepinize tek tek okutmak isterdim. 203 gün boyunca her gece aynı saatte bu dünyayı terkediş notları hazırlamış. Yalnızlığından başka hiç kimsesi olmayan birinin, üstelik top oynayan çocukların onu görünce kaçtığı biri bu, öylesine içli şeyler karalaması bizi çok fazla etkiledi.
-Görüyorsun ya, kirden yapış yapış olan adam, bizi burada salya sümük ağlatıyor, dedim Erkam’a.
O bir süre sessiz kaldı.
Sonra usulca ölmeden kaç dakika önce yazdığı belirsiz olan 203. mektubun sın cümlesini okudu:
-Hayat ben sana kaç beden büyük geldim.
-Ah sevgilim, bu adam bir dahi imiş.
YORUMLAR
Hayat ben sana kaç beden büyük geldim !
Hayata soruyoruz da, asıl insanlara sorulacak bir soru.Kaç benden büyüksünüz ki kokuşmama izin verdiniz !...Yok'lara sürüklediniz, dirimden de ölümden de korktunuz ! Sahi siz benden kaç beden büyüktünüz ??
Sorgulatan yazı...Paylaşım için teşekkürler..