‘GURBET CENNETİ’NDEN, ‘GURBET CEHENEMİ’NE .-1-.
Dört sene önce(2004) vefat haberiyle dondurucu kış gününü kora çeviren,
Almanya’da yaşarken genç yaşta hayata veda eden,
Bir cuma günü Isparta’nın Yalvaç İlçesinde karlarla toprağa giren,
Erdemler timsali değerli can Mehmet Çam’a hitaben,
Mektuplardı aşağıda yazılan.
Rahmet ve duayla...
Cancığım,
Selam, saygı ve muhabbet…
‘Gurbet Cenneti’nden ‘Gurbet Cehennemi’ne…
Ve bitmez tükenmez hazineden şifa dileklerimle. Bütün gönül yufkalılara, bütün şifaya muhtaçlara…
Şiirle karışık, umutla umutsuzluğun ve acıların birbiri içine sereserpe uzandığı mektubunu okudum. Bilmiyorum kaçıncı defa! Çokça okumaklığım ifadenin anlaşılmazlığından. Türkçe anadilim/anadilimiz saf ana sütü gibi, ak ve berrak. Bu özelliğinden dolayı iyi kullanıla. “Kullanamıyorum”, “beceremiyorum”…
Olmaz deme; olmaz, olmaz!
Kardeşim,
İnsan umutla yaşar. Ve umudunun yüceliğince kendi de yücelir. Umudun kanatları hayaldir. Hayaller çırptıkça, umut yükselir. Umut yükseldikçe yürek şenlenir ve biçimlenir. İnsanın değeri; idealinin, hedefinin güzelliği ve hoşluğu oranında artar, doruklaşır.
Diğer yandan umudunun sağlamlığı miktarınca hayatta dik durur. İyimser duygular içerisinde alabildiğince huzur limanına yelken açar. Ötelerin ulviliği yüreğimizde demlendikçe güçlenir, kıratlanır ve kanatlanırız.
Hal böyle olunca da ‘Gurbet Cehennemi’ndeki bir cana yaraşan; içinde bulunduğu ortamın kendine sıkıntı apartan ortamından kaçarak, iç dünyasının ılımlı kıpırtılarından kuştüyü bir yatağı yaparak ahenge kavuşmasıdır.
Nasıl mı?
‘Gözlerini kapayarak, vazifesini yaparak!’ Bir adım öte; içinde bulunduğu şartlara olumlulanmış bir çerçevede kabul göstererek… yani kabullenerek. Kabulde çerçeve ise; ‘Eskimez ve pörsümez yeni! Pırlantalı Kehkeşanların hiç sönmeyecek can çekeni.’
Klasik anlamda vatan özlemini dillendirip, bunun üzerine dertleri yığmak, gerçek manada bir cana yakışmasa gerek. Vatanı sevmeklik sevmenin baştaçlıklarındandır ve ‘Gurbet cehennemi’nin uymayanlıklarından şikâyet haklılık unsurlarını yeşertir. Ancak ‘kendi düşen ağlamaz’ sükûnluğunda, ağlamaklığı bir kenara bırakarak; pırıltılı iç dünyanın, puslu geceleri ve yağışlı gündüzlerini aydınlatmasını teminlemek gerek.
Hem kendi isteğiyle ‘Gurbet Cehennemi’nin alevlerine dolanma, hem de diz boyu şikâyet. Bu ne yaman çelişki? “Derdimi anlatmayayım mı, dile getirmeyeyim mi?” Elbette dillemek gerek. Lakin abartıdan ve acındırmaktan azade olarak.
İnsan iç dünyasının binbir ritimli dinamiklerine hükmettiği ve ruhunu tene hakim edebildiği ölçüde ulviliğe yaklaşır ve tenin problemlerinin acımasızlığını bertaraf eder. “Kaderi değiştirmek mümkün değilmiş; isyan ise bize göre değilmiş…” dersin ve gerçeğin burnuyla burun buruna gelirsin. ‘Değerler ahengi’nde yerini alan, ‘yazgıyla birlenmek’ temelini okşayan bu güzelliği gönlüne fener yaparak, sevimlileşmiş günlere el edersin. Kucaklayarak tebriklerim.
“Türkiye’mizin, İstanbul’umuzun güzelim güzelim yerleri…”
İstanbul çok ama çok güzel. Sana yazmak için Boğaz’ı seyredip hem de bir şeyler karalarken arkadaşın birisi muzipçe; “Bırak boğaz’ı yazmayı, şiir yazmayı. Onu yapan çok olmuş!” dedi. “Bir de ben deneyeyim ne çıkar” tonunda gülümsedim. Bu satırları ‘Gurbet Cehennemi’nde bin bir tatla, hazla okuyacak bir canın olduğunu ima eder bir yüz ifadesinde, manidar dudaklarla suskunluğumu martılarda pikeledim.
Rivayet edilir ki; ‘Güllerin Efendisi’ Mirac esnasında, dünyadan uzaklaşıp, göklere diğer âlemlere doğru yaklaşırken, dünya minicik bir misketlikte derlenmiş toplanmış iken, bir tatlı gülüşle parıldarmış. Güneşin battığı yerden, gülüşü dolarmış geceye; hem de bir noktaya ziyadeleşerek. Bu durum görevi son elçiyle nihayetlenen yol arkadaşı ‘Peygamberler Meleği’nin dikkatini çekmiş: “Nereye, niçin, neden bu kadar neşelenir, bu değin esenlenirsin?” diye sormadan merakını yenememiş. ‘Güllerin Efendisi’ gülümsemesini katmanlayarak, bir güzellik fırtınasına döndürdüğü bakışlarıyla İstanbul’u yoğunlayarak, parmağıyla da İstanbul’u odaklayarak, çağlar ötesine muştu kanatlandırır: “Bir zaman gelecek, ‘ötelerin ötesi’ değerler bu güzel kenti cennete döndürecek. Coğrafi cennetliğini, ruh cenneti şenlendirecek. Bunu görür, bunu hisseder, buna gülümserim” der… Boğaz bunu hatırlatır can insan…
…………………
S. Edip Yörükoğlu
‘GURBET CENNETİ’NDEN, ‘GURBET CEHENEMİ’NE .-1-. Yazısına Yorum Yap
"‘GURBET CENNETİ’NDEN, ‘GURBET CEHENEMİ’NE .-1-." başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.