- 975 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Kir -2
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sen orada oturuyorsun diye ben kendimi bu gece de soğuğa hapsediyorum.
Onunla en son bizi terketmeden iki hafta önce karşılıklı oturma fırsatı bulabilmiştim. Birbirimize planlarımızdan söz edip iyi insan olmanın esaslarından bahsetmiştik. Salondan yaramaz çocuk sesleri yükseliyordu ve mutfaktan mutlu evlere mahsus tabak bardak sesleri geliyordu. Arada çaya bakıyordum, kaynamış mı diye. Ben en çok yerde oturmayı seviyordum ama onun beli ağrımasın diye ona sehpa getiriyordum. Ne demek olduğunu ve ne işe yaradığını onu kaybettikten sonra anlayacağım bir güven duygusu vardı içimde. Dışarısı çok soğuktu, Gazze’de o gece de çocuklar ölüyordu ama ben kendimi yarın için umutlu hissediyordum. Kötü geçen günlerden sonra "en azından" "hala" "biraz" sıcak olan evime gelebiliyordum.
Sonra bir gün herkes gibi o da gitti. Hayatımdaki herkes gibi; çok sevdiğim herkes gibi. Sevgili terkinden biraz daha sancılıydı, dost terkinden biraz daha hayal kırıklığı... Birkaç gece hiç birşey yokmuş gibi davrandım. "Hala" "biraz" "sıcak" "en azından" diyordum içimden. Ama bunları neye söylediğimi bilmiyordum. Kendini avutmak gibi birşeyden söz etmişlerdi daha önce, semptomlarını ona benzettim sonradan bu ruh halinin. Aslında hiç birşey normal değildi. O bizden gitmişti; bunu görebiliyorduk ama hala her akşam daire kapısı usulca açılıyor ve salona biri giriyordu. Yüzü bembeyaz, sesi soğuk... Kim olduğunu anlamaya çalıştığımız bir yabancıyla oturup televizyon izliyorduk. Sessizce soframıza davet ediyorduk; o da tek kelime etmeden bu davete icabet ediyordu. Tabağını en önce o bitiriyor, sofradan herkesten önce kalkmaya dikkat ediyordu. Aslında varlığından rahatsız olmuyorduk fakat bu tek kelime etmeyen yabancı halleri her ne kadar birbirimize itiraf etmesek de canımızı çok sıkıyordu. Terkedilmişlik hissi bizi her geçen gün hayata daha da hastalıklı kılıyordu. Sırf biz terkedildik günlerin grileştiğini düşünüyorduk. Bir sabah bir parça güneş açtığında o gece yabancı bize tebessüm edecek sanıyorduk. Fakat güneş öğlene kadar bile tepede kalsa yabancı bizim suratımıza dahi bakmıyordu. Sokağa çıkıp insanlarla konuşmaya çekiniyorduk. Zannediyorduk ki herkes evimizde bir yabancı ile yaşadığımızı anlayacak. İnsanlar bu durumdan haberdarlarmış gibi zayıf olan yanlarımızdan vuruyordu. Biliyorlardı demek ki diyorum bugün, vurulacak yanları çok iyi biliyorlardı. Sırtımızı yasladığımız hiç birşey olmadığını biliyorlardı ve bu yüzden üzerimize daha çok geliyorlardı.
Sen bizden gittiğinden beri baba, insanlar üstümüze daha çok geliyor.
Ve ben bu akşam "yine" "artık" "bayağı bayağı" soğuk olan bu odaya kendimi hapsediyorum.
YORUMLAR
bilgeperi adlı şairemize cevaptır bu tanrının kızı diye bir şey olamaz o doğmamış ve doğrulmamıştır.Herkesin çocuğu kendine mükemmel görünür ama tanrının kızısın demek çok ciddi bir konu.Ayrıca olan olması gerekense nasıl olsa her şey olacağına varır deyip hiç bir şey için çaba sarfetmemize gerek yok oturup bekleyelim o zaman hep beraber.
olan daima olması gerekendir...giden de gitmesi gereken...kalan da bunu kabullenmesi gereken...
süreçtir yaşanacak olan kabul...
ilaçtır zaman her yaraya...
ve yazmaktır süreci başlatan ve ilacı içinde barındıran...
sevgiler canım kutluyorum...
sende benim kızım gibi tanrı'nın kızısın...siz bunu seçen güçlü çocuklarsınız...