- 841 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KuYu...(Annem ve tüm anneler için)
Yalnızlık dipsiz bir kuyu
Bakarsın... Bakarsın içine taa derinliklerine
Bir ışık görmek için
alışsa da gözlerin karanlığına
göremezsin bir nokta ışık inadına.
Küçücük bir kızken ne zaman üzülsem, ne zaman hüzünlensem koşardım Mustafa Amca? nın kuyusuna. Hep bir gün beni içine alacakmış gibi gelirdi kocaman ağzıyla, uzansam incir ağacının dallarına.
İnim inim inlerdi yağsız çıkrık. Bir kova suyu gün ışığına çıkarasıya. Hem korkar hem çekerdim karanlığın içinden. Kovanın sesini soluğunu duya duya, gözyaşlarını göre göre. Gün ışığına çıkarken nasıl da parıldardı kova. Yıpranmış bedeninden gümüşler mi saçılırdı karanlığın ortasına.... Yankıyla.
Sicim sarıldıkça çıkrığın beline, kalınlaştıkça beli, kollarım adeta pes ederdi. Hele bir de doluysa içi. Bırakamazdım da çıkrığın bana uzanan elini. Bir elimle var gücümle yapışıp eline, diğer elimle uzanırdım sicime. Çekip kovayı kuyunun kıyısına, gevşetirdim sicimi. Tuhaf bir heyecan sarardı bedenimi tuhaf bir korku.
Ya sicim dolarsa beni diline...
Çekerse kuyunun derinliklerine...
Kova gibi başımı vura vura duvarlara,
dibinde işi bitmiş kovalarla ümitsizce beklerdim kavuşmayı gün ışığına.
Değer miydi... Bilmem bir avuç su için.
Delinmiş, parçalanmış bedeninden akıtırdı gözyaşlarını yaşlı kova kuyuya. Geri dönmek ister gibi.
Oysa ne kadar zordu çıkması gün ışığına.
Bende salardım kovayı yeniden kuyunun derinliklerine.
Hızla çekerdi elini elimden çıkrık, çığlık ata ata.
Boşuna mıydı bunca zahmet? ? der gibi Kızgınlıkla savururdu kovanın bedenini karanlığa,
taşlara vura vura,
İnsaflı çıkrık birde geri sarardı kızgınlıkla belki de kova pişmandır diye... Sonra dinerdi öfkesi, her şey yerli yerinde kova kuyunun dibinde. Merak bu işte! Dayayıp kulağımı toprağın yüreğine, dikerdim gözlerimi karanlığın içine. Birden bir ışık doğardı. Gökyüzündeki güneş kuyunun içinde.... Parıldardı akan su, sesini dinlerdim. Neler söylerdi bana neler... Rengarenk yıldızlar yükselirdi. Sicimi tutup salladıkça. Kuyudan kaybettiklerimi bulacakmışım gibi bakardım içine.
Kulaklarımda yankılanırdı annemin sesi.? Yeter çektiklerim sizden, aha gidiyorum kendimi kuyuya atacağım? Kuyu annemi ister miydi? Göz yaşlarım damladıkça kuyuya içim rahat ederdi. Sanki dolup taşacaktı da, annemi içine almayacaktı. Diğer çocuklar gibi taşlamazdım kuyuyu, öfkelendirmemek için. Hep konuşurdum konuşurdu, hep düşünürdüm düşünürdü. Aynı şeyleri söylerdik birbirimize. Belli ki derdimiz aynıydı. Niye alsın ki annemi? Ben kuyuyu seviyordum. Karanlık, derin,soğuk olsa da. Ben baktıkça içine o aydınlanıyordu. Taş duvarları, duvardaki yeşil bitkileri, yaşamdan kopmuş kovaları görüyordum. En önemlisi güneşi bile... Güneş bile kuyudan doğuyor, yükseliyordu. Ya, suyunun türküleri? Hiç duymadığım türküler, ninniler... Ben kuyuyu seviyordum, o da beni.
Düşlerimi veriyordum almasın diye annemi. Ne güzel düşlerdi onlar. Düşlerimi verdim, gülüşlerimi verdim, taş atmadım kuyuya. Çıkrığına el verdim, incitmedim. O da annemi istemedi. Her şeyimi verdim yıllar boyunca... Hep verdim almasın diye sevdiklerimi.
Şimdi yalnızım, yapayalnız
umutsuz, aşksız, sevgisiz demiyorum
hala sevgi dolu yüreğim.
Niye konuşmuyorsun benimle? ...
Duvarlarındaki taşlar soğuk ve sessiz.
Artık duyamıyorum suyunun türkülerini
rengarenk yıldızlar yükselmiyor derinliklerinden
güneş gökyüzünde, kapkaranlıksın.
Göz yaşlarım damladıkça dolup taşmıyorsun.
Yıllar geçti değil mi?
Artık ben, küçük bir kız değilim...
(Annem ve tüm anneler için) Leyla Işık
YORUMLAR
Çok güzeldi ve çok da hüzünlüydü...Küçük kız büyümüştü !
O minik elleriyle dokunmadıkça , çıkrık türkü mü söyler çığlık çığlık ? Küçük kız büyümüştü.Kuyu güneş mi görüyor şimdi.Küçük kız büyümüştü..............Harikasınız.
............Çok beğendim ve yaşadım adeta.......