- 2753 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
PİŞMANLIK BULAŞICI MIDIR?
PİŞMANLIK BULAŞICI MIDIR?
Ani bir baskıyla uyandım. Ne olduğunu henüz tam anlayamamıştım uyku sersemi. İki saniye sonra köpeğim Pamuk ağzında topu ile yatağııma çıkmıştı. Bu hamlesi "beni çişe götür" demekti. Pencereme uzandı bakışlarım... Henüz gün yeni ağarmıştı. Yeniden uykuya geçmek istedim, kaldığım yerden...
Gece uyuyamamış ve beni huzursuz eden, düşündüren, yüreğime çiviler çakan yazıyı düşünmüş, uykumu kaçırmıştım. Bedenim yataktan bir türlü "kalk" istemiyordu. Pamuk ise hamlelerine bir de "hav hav" sesleri ile eşlik edince, kalkmak zorunda kaldım.
Sıkıca giyindim. Bursa’nın sabah ayazı, İda’nın soluğumu kesen ayazı ile aynı değildi. Oksijen daha azdı, burada. Köpeğim ile ağaçsız yeşilliklerde dolaşırken, "neden ağaçsız buraları?" diye düşünceler de aklıma üşüşen sorulardan biriydi.
Öyle ya, sonsuz yeşillikleri ile Uludağ’ın etekleri ile buluşturan bu yörenin toprak dokusu dikkatimi çekmiyor değildi. Hemen hemen hiç ağaç olmadığı gibi, üst üste binalar gökyüzüne doğru uzanmaktaydı. Binlerce beton yığınları, sanki çöl ortasında durmaktaydılar. Yeşili seviyordum. Yeşil huzur ve güven duygularmı okşuyordu. Yeşil beni daha çok üretken kılıyor ve enerji veriyordu. Yaşam enerjimdi adeta. Bunları düşünürken aklımı sıvazlayan hüzün takıldı belleğimden.
Neydi beni üzen ve yüreğime orağın uçları gibi batan, acıtan duygu?
Dün Milliyet Gazetesi Ekonomi sayfalarında gezinirken gözlerim, Sn. Metin Münir’in köşe yazısına takıldı.
"Yorumsuz: Pişmanım, Pişmanım, Pişmanım..."
Okuduktan sonra ağladım. Şu porselen yüreğime bir söz geçiremiyordum. Beni çok etkiledi yazı. Bir iş adamı, evet, Türkiye’nin Ceo’larından hem de, bir insanın "feryadı" gibiydi o yazı. Yazar yorum yapmamış. Bir tek sözcük dahi eklememiş. Ne duygusunu, ne fikrini ne düşüncesinden, hiç bir sözcük eklememiş ve kendisine gönderilen mektubu köşesine aktarmış.
Neden eklesin ki?
Bazı yazılar yorumun çok üstünde duygu ve bilgiyle donatılmışlardır. Gerçekler ve doğrulara kılıç çekilir mi?
Pamuk sabah "out put" unu bitirmiş, eve doğru koşturmaktaydı. Öyle ya ben bu düşüncelerle becelleşirken onun tek derdi şu an, "in take" idi.
Eve geldiğimde sevgili eşim kahvaltıyı hazırlamıştı bile. Sıcacık çaylarımı yudumlarken onunla kahvaltı sohbetleri yapamayı çok seviyordum. Otuz yıllık hayat arkadaşım daha sonra bana öğrettiği tavlayı çıkartıp, koltuğumun altına verme hevesleri ile "hadi at bakalım düş eş" diye gülümsedi.
Tavla oynarken de sordu:
"Hayırdır, yüzün mahkeme duvarı gibi, dünkü yazınla mı alakalı, buruk halin?" diye sorunca, ona Milliyet’te okuduğum haberi açıp ikinci kez okudum.
Ve kendi yorumumu eşime yaptım.
"Pişmanlık şimdi bana da bulaştı."
Eşim ise;
"Neden?"
"Öyle ya, kızımıza yıllar önce 2 üniversite okuttuk ve bize okul bitirdim de ne kazandım, demişti. Biz şimdi oğlumuzu okutma gayretleri ile şu krizde desteksiz tam randıman, mücadele veriyoruz, değil mi?"
Eşim;
" Evet, bu bizim görevimiz, oğlumuz yaşamın içinde kendi ayakları üzerinde durabileceği bir mesleği kazandırmalıyız."
" İyi de, bak bu mektubu yazan Türkiye’nin en ünlü iş adamı ve çok pişman, düştüğü talihsiz duruma bakar mısın?"
Eşim;
" Ee, onun gibi Türkiye’de bir sürü insan aynı durumda, üzme yüreğini, biz görevimizi yapalım da, ardımızdan, çocuklarımız bize, neden bizi okutmadılar, diye küfür etmesinler."
Bu konuşma beni hiç de mutlu etmemiş daha da hüzünlendirmiş ve geleceğimiz hakkında kaygılarımı daha da çoğaltmıştı.
Kısacası aşağıda ki mektubu yazan iş adamımızda ki PİŞMANLIK BANA DA BULAŞMIŞTI.
Emine Pişiren/ Yeşil Bursa/ 18.01.2009
YORUMSUZ: PİŞMANIM, PİŞMANIM, PİŞMANIM...
(-Metin Münir/Miiliyet Gazetesi/Ekonomi/17.01.2009-)
"...Sevgili Metin, Telefonla sana bir türlü ulaşamadım. Herhalde bendeki numaralar eski.
Kalp durumun iyidir, inşallah.
Kafa kâğıdı eskidikçe bende de aynı problemler çıktı. İlaç falan idare ediyorum.
Ben Eski Foça’da oturuyorum.
Fabrikayı da İzmir’e taşıdım.
Oğlum Kerem ve eşim Günseli benimle beraber çalışıyor. İstanbul Mecidiyeköy’deki ofis hâlâ duruyor. Başında Günseli’nin kardeşi Cahit var. Kızım Yeşim orada çalıştığı gibi, TV dizilerinde de oyunculuk yapıyor. Kazandığını da şirkete harcıyor.
Şimdi, hoppala, bu adam ne istiyor diyorsundur. Vallahi borç filan istemiyorum. Senden KOBİ denen gariban topluluğun küçük bir mensubu olarak gerçekleri bilmeni ve sesimizi duyurmanı diliyor, ve istiyorum.
Şimdiye kadar üç ihtilal ve 3 kriz gördüm. Bunlara rağmen bu derece bir sıkıntı çekmedim. KOSGEB’e kayıtlıyım.
Ancak partili olmadığımdan ve politikadan da hep uzak durduğumdan, devletten bu güne kadar hiçbir konuda ve şekilde yardım göremedim.
Anladığım kadarıyla da 200-300 kişi istihdam etmiyorsan KOBİ de sayılmıyorsun ve kimse senin sesine kulak vermiyor.
Biliyorsun, biz yükleme, boşaltma, istifleme araçları, şeffaf plastik ve otomatik endüstriyel kapılar üretiyoruz. Dolayısıyla bakkal dükkânından tut, sanayinin ve hizmet sektörünün her kesimi müşterimiz.
Şu anda satışlarımız yüzde 85 oranında düştü. Koskoca holdinglerden 200 TL’yi bile zor bela tahsil edebiliyoruz.
İlk olarak, 3.500 metrekarelik fabrikamızı daha düşük kiralı 500 metrekarelik bir yere taşıdık. 35 kişi olan mevcudumuzu da, kendimiz dahil, 15 kişiye indirdik.
İşçi çıkardıkça, tazminatlarını da kredi kartlarımın son kertesine kadar kullanarak şimdiye kadar ödeyebildim. Üçkâğıda bağlayıp da adam atamıyorum. Hepsi geleceklerini bana bağlamış, çıraklıktan yetişmiş oğullarım ve dostlarım. Her birini gönderdiğimde sinirden ve çaresizlikten ağlıyorum.
Fabrikayı kapatmamak için sonuna kadar mücadele edeceğim.
Bağ-Kur’dan emekli oldum. Elime 500 YTL geçiyor. Bu ülkeye 34 sene üreterek hizmet edip 65 yaşında bu duruma düşmek bana çok ağır geliyor.
Esasında, babamdan ders almalıydım ama almadım. Devrim arabalarını üreten mühendislerden biriydi ve Küçükyalı’da bir bodrum katında öldü.
Ha şu an ne yapıyoruz, biliyor musun?
Şirkete nakit para sağlamak için Günseli ile evde, bahçemizdeki ağaçların meyvelerinden reçel ve fabrikada yaptığım tornet ile seramik kül tablası, saksı imal edip, salı günleri Foça pazarında satıyoruz.
Mevcut kadromu da kışta kıyamette işsiz bırakmamak için mücadeleye devam ediyoruz.
Netice olarak;
- Üretici olduğumdan dolayı pişmanım.
- Üniversite okuduğum için pişmanım.
- İki lisan öğrendiğim için pişmanım.
- Gençliğimde Almanya veya Avustralya gibi bir ülkeye göçüp de yüksek maaşla emekli olmadığım için pişmanım.
- Vergi kaçırmadığım ve sigortalı eleman çalıştırdığım için pişmanım.
- Rüşvet almadığım ve vermediğim için pişmanım.
- İşler iyi iken, İsviçre’ye para kaçırmadığım için pişmanım.
- İthalat yapacağıma her şeyi Türkiye’de üretmek için çabaladığım için pişmanım.
- Kendi bünyemde araştırma-geliştirme için para harcadığım için pişmanım.
Gelecekten hiçbir beklentim ve ümidim yok. Hep merak ederdim, insanlar neden intihar eder diye. Öğrendim.
Attila Bozoğlu/15/12/2008, Eski Foça / İzmir
YORUMLAR
Üretici olduğumdan dolayı pişmanım.
- Üniversite okuduğum için pişmanım.
- İki lisan öğrendiğim için pişmanım.
- Gençliğimde Almanya veya Avustralya gibi bir ülkeye göçüp de yüksek maaşla emekli olmadığım için pişmanım.
- Vergi kaçırmadığım ve sigortalı eleman çalıştırdığım için pişmanım.
- Rüşvet almadığım ve vermediğim için pişmanım.
- İşler iyi iken, İsviçre’ye para kaçırmadığım için pişmanım.
- İthalat yapacağıma her şeyi Türkiye’de üretmek için çabaladığım için pişmanım.
- Kendi bünyemde araştırma-geliştirme için para harcadığım için pişmanım.
Gelecekten hiçbir beklentim ve ümidim yok. Hep merak ederdim, insanlar neden intihar eder diye. Öğrendim.
**********************************
Paylaşım için teşekkürler....yolsuzluk yapmadığı için pişman olan fabrikatör iş adamı bu hale geldiyse vay ki vay !
Demiş ki büyükler; mal yalan mülk yalan var biraz sen oyalan.