- 2065 Okunma
- 11 Yorum
- 1 Beğeni
Sanat ve Edep Üzerine Bir Tartışma
Gecenin kara kumaşından
Bohçalıyorum sözlerimi
Azıksız yollara sensiz düşüyorum
Sabah ve minareler
Fazıl’ın sesi kulaklarımda
Diyor ki ; Bu bir pusu
Pusatsız geliyor üzerime
Bin bir geceden bir düş orospusu
....................
Bir arkadaşın bir kelime üzerine tepkisi üzerine bu yazıyı kaleme alıyorum.......................
Şairi normatif bir kimlik olarak anlamak ya da böyle bir öneri sunmak, // şiiri toplumun genel geçer ahlâk tanımı içinde ve sıradan yığınların teammülleri çerçevesinde algılamak sorunlu bir yaklaşımdır.../
Sanatın olmazsa olmazlarından biri onun özgür olmasıdır.../ Ki bu da onun salt yerel değil,(ama köklerinden kopmadan) evrensel normlar çerçevesinde yapılmış olmasından geçer...
Sanatı özgür kılan onun özgünlüğüdür...
Sanatın tüm kollarını ve o kolların ürettiklerini bir takım kalıplar içinde tanımlamak ya da böyle bir beklenti içinde olmak sakat bir anlayıştır...
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.../
Kimileri, yazılarında argoyu, küfürü ya da keskin sesletimleri Mehmet Akif yada Necip Fazıl gibi gibi soft bir dille aktarır, kimileri de bunu daha açık bir biçimde yapar.../
Nitelik olarak ikisi arasında bir fark yoktur yani...
Kaldı ki, dünyada ve kendi coğrafyamızda da şiirde, öyküde, romanda ya da sanatın diğer iştigal alanlarında (resim, heykel, sinema vs. gibi) kösnül, hakarete hamiz veya argo enstrümanlar sıkça kullanılmaktadır...
Bazı şiirlerde nitelik olarak küfrün ya da argonun bilinçsizce kullanıldığını ve hakikaten okuyanı rahatsız eden basit ve sanatsal özden uzak olduğunu müşahade ettiğimiz örnekler var.../ Onları savunmuyorum.../ Yanlış anlaşılmasın...
Ama buna mukabil bazı küfürler ve kösnül söylemler de var ki; sözkonusu yaratının omurgası olmakta ve o çalışmayı ihya etmekte...
Burada nirengi noktası; şiiri, öyküyü ya da romanı yazan sanatçının birikimi kadar, o eserleri okuyan, gözlemleyen insanların da ilgilendikleri o alana dair asgari bir bilgiye ve donanıma sahip olmalarıdır...
Sanat; toplumların ahlâki,ananevi ve teammüllere dayanan öğretileriyle genelde paralel düzlemdedir.ancak zaman zaman sorgulatıcı bir tavrıda vardır..anlamadığım..Rahatsız olduğunuz "orospu" kelimesi..bunu yapan insanların varlığı bir gerçek..onlara kısaca ne demeliyiz..başka bir isim taksak yine aynı anlama gelmiyecek mi? Fahişe kelimesi daha estetik derseniz onu bilmiyorum..bu kelime dilimizde var ve para ile kendi vücudunu satanlar için kullanılıyor..her halde şiirde şöyle bir mısra teknik olarak yanlış olurdu..
"para için bedenini satanlar düşü"
Eğer yaratılarınızı evrensel bir bant üzerine oturtamıyorsanız, özgür de olamazsınız...
Özgür olamayan üretim de ne sanatsaldır ne de bu anlamda bir değere sahiptir... burada bunları aslında size yazmıyorum ben..benim üzüldüğüm bu kadarına bile tahammül edemiyen bir zihniyet içinde,maalesef bu ülkede sanat alanında faaliyet göstermenin ne kadar yorucu ve meşakkatli bir yol olduğunu bir kez daha hatırlattı bana...
Resmi ideolojiye muhalif olması, erkin halka rağmen ürettiği politikalara alternatifler getirmesi ve bu mealde toplumlara bir bilinç dönüşümü sağlama çabası göstermesi misyonlarından biri olan sanatçıların, sıradan yığınların ve genel geçer günlük hamasetin dümen suyunda gitmemesi gerekir diye düşünüyorum...
Şiir yazmak ayrı bir şey.../
Okuduğunu anlayabilmek ve o minvalde okuduğuğunu kritike etmek ayrı bir şey...
Asıl önemlisi "şairim" diye ortaya çıkan insanların düşünsel dağarcıklarındaki necasettir.../
İşte, gerçek kirlilik o zaman sözkonusudur...
Dediğim gibi bu yazının direk muhatabı siz değilsiniz.anlamadan saldıran..incelikten mahrum..şiiri kendi derinliğinde algılyamayan bir zihniyet.Bu yalnızca sanatta kendini göstermiyor..Habil ve Kabil den beri bu zihniyet çok kan döktü çok kelle aldı..ötekini anlamadan yargılayarak..
Peygamberin can dostu Ebazer’i çöllerde ailesiyle açlıktan öldüren,zincirlere vuranda aynı zihniyetti..Ebazer onlara "Peygamberin getirdiği din bu değil dedi..Mallarınızdan sorumlusunuz adil paylaşmlısınız" Onlar ise bunu dine ve peygambere dil uzatma olarak algıladı..
Benim Fazıl’ın bahsettiği pusu..hayata kurulan pusu karşısında işaret ettiğim..Nefs’in handikaplarından biriydi bu imge "düş orospusu" yani şiir şairi edebe çağırıyordu..siz ne anladınız bilmiyorum..
saygılarımla
*Yazımın bir kısmında sevgili dostum Gürkal Gencay’dan alıntılar vardır..
YORUMLAR
Asıl önemlisi "şairim" diye ortaya çıkan insanların düşünsel dağarcıklarındaki necasettir.../
İşte, gerçek kirlilik o zaman sözkonusudur...
ŞİİRLERİNİZ MÜKEMMELDİ HOCAM AMA YAZINIZDA BR OKADAR MÜKEMMEL BU DEĞERLİ PAYLAŞIM İÇİN ÇOK TŞKLR.KEŞKE GÜNÜN YAZISI OLSAYDI.ÖĞRETİCİ VE DÜŞÜNDÜRÜCÜYDÜ
ÇOK TŞKLR SAYGILAR SELAMLAR...
Bir şiir vardi hani kesin hatirlarsiniz aynen su sekilde geciyor dizelerde "Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin.. " simdi onun hesap
kime ne sekilde anlatmaya kalkarsaniz kalkin onlar anladiklari sekilde yorumlamaya devam ederler, düsüncelerinden de asla vazgeciremezsiniz..
insan bir seyi dinlerken, okurken öze inmeyi düsünebilmeyi becermeli, beceremeyenler anlamadan yazmaya, OKUMAYA kalkmasin bence..
şiirlerinizi takip eden bir okuyucu olarak sizin yazilarinizin icerigini algiladigimi düsünüyorum kelimeleride yerinde sectiginiz kanisindayim..
Yazdiklariniza her kelimesinde katildigimi belirtmek isterim.
Saygilarimla
Okuduğum yazi yunusun bir sözünü hatirlatti bana
“İlim meclisine vardım, kıldım talep/ ilim ta gerilerde kaldı, illa edep, illa edep!”
Zordur sanat icra etmek, her ne kadar sanat ,özgün olunmalidir dense de gercekte biliyoruz ki;sanatin da bir dili,dini,edebi boyutu hep vardi … ve var da olacaktir....asil önemli olan bu gecislerin arasinda ki köprüyü sağlam kurmak, geceni düsmeden bir yerlere carptirmadan,kolaylikla yolculuklarini tamamlatmak…....bunu yapmakta maharet ustalik gerektirir...;o yüzden, paylasilan tüm eserlerde dikkat edilmesi gereken husus, kullandigimiz imgelerin, söcüklerin,derinliklerini güzel yansitabilmek...cünkü bu imgelerin tek sahibi bizizdir, kendi sorumluluğumuzdadir... bizden dökülenler…her eser sairin aynasidir, aynadan yansilanlar dökülür…ve burada da yazana büyük maharet düser....şairin buradaki görevi,okuyani, yazdiranin hayal dünyasindaki kesfe ,birlikte cikarmasidir…,bunu basaramiyorsa sair, okuyucu da sorgulama teknigini kullanmayi,kendisinde bir hakmis gibi görür ve kendi algilamasiyla da yorumlar, hatta bunla da kalmaz insafsızca da elestiri boyutuna gider…....bu doğru mudur tabi ki değildir.. her yürek farklı atar,göz görmek istedigini görür.. bunun önüne gecilmesi de cok zordur…bunu anlatmaya calismak hamaset yapmakla es ayar gibi bir seydir…
Populer kültürümüz de ki yansimalari hep birlikte görmekteyiz zaten….... siir özgün olacaktir ilkesine sarilarak, kendi aynasini, kendi edebi literatürünü,siirlerine yansitip farklılık yaşatmaya calisarak,sanat icinde kaybolmaya calismaktadirlar…....tabi ki sanatin her dali özgün olmalidir…...ama bir dili dini ve edebi olduğunu da unutmamaliyiz…herkes neyzen kadar usta keskin ve sivri bir dile ustalığa sahip te dahildir.. derken de neyzenin bu sivriligi ve yaşantisi yüzünden, neler yaşadiklarini da bilmekteyiz…
Şiir yazmak ayrı bir şey.../
Okuduğunu anlayabilmek ve o minvalde okuduğuğunu kritike etmek ayrı bir şey...
Siir yazmak ayri bir sey evet….benzemez öyle kücükken elimize kağıdı kalemi alip, daha dün annemizin ,kollarinda kosarken nakaratlariyla süslemeye….....neyi yazarsak yazalim, ister hayati,ister aski,ister börtü böceği, önce kendi kendimizin insafsız elestirmeni olmaliyiz….siirin hakkini ne kadar veriyoruz diye…....yukarıda da bahsettigim gibi,her şiir kaleme dökülen sairin düslerinden çıkan yansımalardir… okuyanin da yorumlayanin da bir kendine ait bir icdenizi vardir, eğer şair o düsler ülkesine gizemli yolculuk yaptıramiyorsa ve okuyucu şiirin bir yerlerinde algilama sorunu yaşiyorsa sucu okuyanda aramamali sadece…biraz da şair kendinde aramali… ya da herkesin dünyasinda ki bosluklari doldurmaca olmali.. yani kim neyi algiliyorsa özgür birakilmali..tabi ki bu özgürlük sairi yargilama boyutunda değil…elmayi armuta benzetemeyiz… elma elmadir, armut da armut…... aksi takdirde elmayi armuta benzetmeye calisir ama limonun tadini aliriz.. ve ortaya da nahos bir tablo cıkar..sizin de dediginiz gibi,
Asıl önemlisi "şairim" diye ortaya çıkan insanların düşünsel dağarcıklarındaki necasettir.../
İşte, gerçek kirlilik o zaman sözkonusudur...
Dediğim gibi bu yazının direk muhatabı siz değilsiniz.anlamadan saldıran..incelikten mahrum..şiiri kendi derinliğinde algılyamayan bir zihniyet.Bu yalnızca sanatta kendini göstermiyor..Habil ve Kabil den beri bu zihniyet çok kan döktü çok kelle aldı..ötekini anlamadan yargılayarak.
Gercek sorun burada zaten,…ötekini anlamadan yargilamak, bu da birden gelisen bir sürec değildir….... tüm bunlar toplumsal yaşamin bize yansimalaridir, her ne kadar birey kendi icinde özgür olsa da , kendimizin aslinda öteki olduğumuzdan da bi haberiz…....işte bu uyurgezerlik değimli dir…,çoğu kişiye maske tasittiran, her maskenin altinda bir ben i saklattiran, her benin de gercekte öteki benin hatta, ötekinin ötesi olduğunu gizlettiren…
Velhasıl, herkesin kendine ait bir ruhu, ve ondan tat alma sekileri vardir, ama herkesin de hamaset yapma diye bir lüksü de olmamali...o yüzden yazininizin coğuna hem fikirim… keşke bu tarz konuları hep okusak… ve her ruh, her kişilik de kendi aynasini yansıtarak, aynada ki yüzümüzü daha net görebilsek ..
" Bir ses bozdu sessizliği " diyerek başladı muhabbetine , diğerleri dikkat kesildi..." Kapı çalınıyordu " dedi.
Bir şeyler gelmeliydi sözünün ardından beklediler.Açtır şu kapıyı , ya da sen kalkta aç şu kapıyı , ve yahut bir şey söyle be adam , diyerek bakışlı bir yığın insan.
Haklıydılar..
Açtım dedi kapıyı , karşımda hiç tanınmaz bir adam...
Şöyle dedi , " İnsan kapladığı hacmi kadar alanda hürdür , "kendinize ve hürriyetinize" ahlak tarifinizi geliştirerek sahip çıkınız , ancak... diğer alan sahiplerine saygılı olduğunuz müddetçe var olduğunuzu hissedebilir ve kabullenilebilirsiniz.
Ve sonra gitti .
değerli şair..
çok önemli bir konu çok söz gerek.
kısaca,
şiir muazzzam bir kültür alt yapısı ister.
bazıları şiir nedir, sanat nedir üzerine okumadan yazıyorlar. düşünce için özgürlük gerek, bunu anlayamayanlar, kısır düşüncelerini her şey zannediyorlar.
kaleme aldığın yazı güzeldi...
sağol...
Her şairin adım attığı alan(içerik-öz) somut ve soyut imgelerle mutlaka farklıdır
Fakat, her her Şair yenilikçi arayışlarla kendi ciddiyetini korumak zorundadır
Okuyucu ki her okuyucuya eleştirmen demek yanlıştır, kimisi biçimsel özelliğine, kimisi de içeriksel özelliğine bakar
İçerik ve biçim dengeli olduğu sürece, şair hedefine ulaşabiliyor
Her okuyucuyla tartışmak üstesinden gelinecek iş değildir
Aslında yok olan ama varmış gibi gösterilen dayanışmaların, destekten çok köstek olduğunu görmekteyiz.
Çünkü çoğu (okuyucu) sözüm ona eleştirmen, şiire değil de şaire yorum yapar, dolayısıyla da işine geldiği gibi hareket eder. Yani tüm duvarı yıkıp içinden bir kerpiç alıp sana onu gösterir.
Özde ve biçimde bütünlüğü ve yeniliği yakalamayan her kalem yakalayanı ezme gibi bir sinsiliğe sahiptir, çünkü insan dediğimiz oyunlarıyla doğar, bu doğanın kanunu, bu sadece edebiyat camiasında değil sanatın her alanında var…
Aşk şiiri yazarız, sözde yorumcu gelip sana ‘’ Allah kavuştursun’’ der, bunları kafaya takarsak, üç gün sonra bu sanatı bitirmemiz lazım.
Çünkü insanoğlu kalleştir sırtından vurmak daha kolayına gider, buradaki kalleşlik…
şiirden çok şair’e kasıtlı yapılan saldırılardır, yani kişisel hesaplaşmalardır. Birilerinin birilerini bitirmeye çalışmasıdır, karşılık verdiğin anda uzar, karşındaki gerici bir zihniyetin hüküm sürdüğü ortamda yaşıyorsa, onu bırak altetmeyi, bir milim bile ilerletmeyi başaramazsın
Şiire mütedair hiçbir kuramı olmayan bir başka şiir yazandan (sözde şair) gerçek bir eleştiri bekleyemeyiz. Şiirin her döneminde yaşanacaktır. Şiirin içinde tek cümleyi cımbızla alan, onu götürüp bacak arasına koyan, kendi burnunun doğrultusunda yol alan sözde eleştirmenlere cevap vermek ne kadar faydalıdır bilemiyorum.
Şiirde geriliği sağlamaya çalışan sanal aleminin kendini geliştirmemiş yoz-yobaz takımına veya yeniliği getirmek isteyen aydınına, şair eserini sunar, eğer okuyucu da tarafsız değilse adam gibi algılar
Başka alternatif yok
Buyurun komşum şiir asmış, hadi beş çayına….A;B;C;Ç;D;E…Merak etmeyin yarın da sizdeyiz…
Saygılarımla
Müsadenizle tarafından 2/15/2009 5:14:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
bu teknolojik çağda bile hoşgörüden uzak okuduğunun içeriğini farklı algılayanlarla karşılaşmak benide şaşırtıyor malesef...osmanlının o şeriat döneminde bile şiirler ve şarkılar vardır vereceğim örnekteki gibi üstelik erkek sevgililere yazılmış erkek yazarlar tarafından...o günkü şeriat yönetiminde bile bu olgunlukla karşılanmış...dinlenmiş ve okunmuş....birde bu günümüze bakın çok hoşgörüsüz bir toplum olduk çıktık...
Meselá, Fuzuli’nin "Subh çekmiş çerha tıygın táşa çalmış áfitáb / Záhir etmiş ol meh-i delláke aynı intisáb" mısraıyla, yáni "Sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi telláka bağlılığını göstermiş" sözleriyle başlayan gazelinin bir delikanlıya yazıldığı daha ilk okuyuşta anlaşılırdı. Gazel, daha sonra "Başlar, onun anber kokulu usturasının hareketinden, suyun dalgalanıp kabarcıklar meydana getirmesi gibi neşelenip tertemiz oluyor. Her kılımın ucunda bir baş olsaydı ve sevgilim onları saç gibi doğrasaydı, kanlar döken usturasından yine de kaçmazdım..." sözleriyle devam etmekteydi.
Bir başka örnek: Küçük Mehmed Ağa’nın eseri olan ve müziğimizin en san’atlı parçalarından sayılan Evcárá makamındaki bestede, yáni "Gelince hatt-ı muanber o meh cemálimize / Yazıldı mebhas-i sevdá kitáb-ı hálimize" güfteli eserde "O ay yüzlü sevgilimizin sakalları çıkmaya başlayınca, hálimizi anlatan kitaba sevda bahsi yazıldı" deniyordu.
Jemanja tarafından 2/2/2009 10:05:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
şiirde konu;dolayısıyla konunun işleniş tarzı sınırlanamaz..
hele toplum yada kişiler(özellikle de tüzel kişiler) şiire(sanata) standart getirmemeli..