MiSaNTHRoPY
UYARI: kimi yerlerde ağdalı dil içerir, sinirime verin, kusura bakmayın. rahatsız olabileceğinizi düşünüyorsanız okumayın. anlayışınıza teşekkür ederim.
Geri mi dönüyorum en başa… isyan… alayına, alayınıza isyan…
Peki koca koca kıçlarınızı pörsümüş kalbinizin üzerinden kaldırıp ne zaman bakacaksınız… aklımın her gün ırzına geçtiğiniz yetmiyormuş gibi bir de üstüne bana insanlık masalları anlatacaksınız… hayat adı altında, sadece göğsünüzü şişirip indirdiğiniz, bir amip kadar yaratıcılığınızla yaratıcınıza ihanet ettiğiniz, maymundan gelip maymuna giden beyinlerinizin üstüne danteller serdiğiniz, zamanında bir plastik parçasının gafletinden yararlanıp doğmuş bulunduğunuz, gasp ettiğiniz hayatınız ve ayaklarınıza serilen her şey için, aldığınız nefes, gördüğünüz güneş, kokladığınız ten, yanağınızda hissettiğiniz rüzgar, tattığınız zevk şarapları… hepsine ama hepsine nankörlük etmek zorundaydınız di mi?
İstisnasız hikayedeki o adam olacaksınız hepiniz:
Ayaklarından çekiliyordu adeta canı. Hep annesini nasıl gömeceğini düşünmüştü koşaradım kaçırarak düşüncelerini korkularından; şimdi annesi vardı bir tek başında. “Erken” diye düşündü, “çok erken”; o kadar sigara içmese miydi acaba? Bitkin bitkin bir tane daha yaktı giderayak. Dumanı gözünün önüne üfledi, acaba tanrıyı görür müydü o nikotin bulutunda? Belki bir açıklama yapardı olan biten hakkında. Annesine baktı, hünkar beğendi yapıyordu, ölen birinin en sevdiği yemek… acaba yediklerini boşaltacak kadar zamanı olacak mıydı? “Mezara bok çuvalı olarak girmeyelim, melekler foseptiğe geldiklerini sanmasınlar” diye düşündü ve aklı gülümsedi takatsiz dudaklarına nispet yaparak. Annesi hala Hünkar beğendinin ayarını tutturmaya odaklanmıştı. Oğlunun ölümü ona koymuyor gibiydi, ama hayır, çok severdi tek oğlunu. Anneleri düşündü, ölüme karşı bir bağışıklık vardı onlarda.
Evet, ölüyordu, ve kesinlikle çok erkendi. Daha bilmemne ihalesinin şartnamesi bile çıkmamıştı, daha bu seneki büyüme hedefini bile tutturamamıştı, daha şirket rekorunu elinde tutan kibirli çalışma arkadaşının satış rekorunu kıramamıştı, sadece 6 ay daha kalmıştı terfisine, arabasının 7 taksidi duruyordu, eve “home cinema” alacak zamanı bulamamıştı henüz, eğitimini tamamlayamamış certified oracle bilmemnesikim olamamıştı, kariyer hedefinin 10da1inde bile değildi henüz, daha yolun başında sayılırdı sadece 30 yaşındaydı, 60ına kadar kariyerinin doruğuna çıkmanın planları kafasında hazırdı bile… Ama zaman vermemişlerdi; verselerdi daha ne kadar pahalı takım elbiseler içindeki ucuz insanlar gibi, müşterilerin lord garsonların kontçuluk oynadığı teatral restaurantlarda, çoğu kişinin 2 aylık parasına satılan, menüde adı soyadı ve kısa öz geçmişleri bulunan göt kadar deniz böcüklerinden yeme imkanı olacaktı. Üst sınıf olacaktı, yemek yerken kucağına bebe önlüğü serecek, ayaklarına nişantaşındaki şatafatlı bir dükkandan, insanlar için yapılmış nallar geçirecek, trafik ışıklarında A8’inin camlarını silmeye gelen çocuklara “sktrn” diye korna çalacak, ayakkabılarını akmerkezde boyatacak, hiçbir zaman ölmeyeceğinizi Allah’a kanıtlamaya çalışacaktı. Onlarcası ölürken bunları geçirmişti aklından en son, onlarcası bunları yapmış olmayı istemişti.
Ama hiçbiri Ortaköy’de güneşin doğuşunu bir kere daha izlemeyi istemedi. Çimlerde yalınayak gezmemiş olmaktan dolayı pişmanlık duymadı. Hiçbiri Beşiktaş sahildeki çay kokusunu özlemedi giderayak. İnsanların aşağılar bakışlarına aldırmadan deli gibi dans edememiş olduklarına yanmadı. Kaşlarının arasındaki çizgilerin, göz kenarlarındakilerden iki kat fazla olmasına takılmadı. Yağmurda şemsiyesiz dolaşmak nasıl olurdu diye düşünmedi. Denizde bir nokta olacak kadar açılmak nasıl tatlı bir korku verirdi acaba insana diye sormadılar kendilerine. Aynı filmi yirminci kez seyredip yine deli gibi kendi kendine gülmek ne kadar saçma, ne kadar eğlenceli olur diye geçmedi akıllarından.
Hepiniz böyle öleceksiniz. Onun için har vurup harman savurun kalan saniyelerinizi, sadece kendinize yaşayın ama kendinize bile faydanız dokunmasın.
Ve elbirliğiyle ülkemin anasını avradını mikin emi. Yiyin birbirinizi, küçük dünyanızda aptal beyinlerinize ideal diye önyargılar sokun. Ve halimize bir bakın: sonunda olacağı budur. başörtülüyü anaokulu hocalığından at, başörtüsüzü döv, halk birbirini ipe sapa gelmez bir mevzular yüzünden kessin, chp ile akp birbirine girsin, bir tek bakanların gecekonduları yıkılmasın, danıştay ve cumhurbaşkanı inatları uğruna yararlı olup olmadığına bakmadan her kararı veto etsin ya da bozsun, batmanda kızlar intahar etsin, trabzon’da papaz doğrayın, üniversite’den başörtülüleri atın, solcuları da dövün, dünya’nın gelmiş geçmiş en kahraman ordusundan robot olamayan herkesi atın, sonra da üniversiteden mezun her genci alıp oraya tıkın.
bırakın ya, özgürlük deyin, millet özgürce anasını alıp gitsin, kalan anaları da alıp bir güzel domaltın, kurtlar vadisi izleyen lavuk olsun, nip tuck izleyen ibne olsun, çiftçi verilen krediyi gidip 105 ekran televizyona, arabaya yatırsın, sonra anası ağlasın, bakanlar (sözlük anlamında) uyusun, galatasaraylı fenerliyi taşlasın, fenerli galatasaraylıyı bıçaklasın.
sağcıyı solcuya, solcuyu sağcıya kırdınız, kahramanlık hayalindeki binlerce genci katil ettiniz, yetmedi mi lan. vatanları götlerine girmiş bütün vatansever gençler isyan eder, kimininin eline lenin’in kiminin eline humeyni’nin posterini verdiniz, memleketin bütün zeki çocukları birbirini yerken, sizin beyinsiz çocuklarınız mezun oldu, sistemin her köşesi yine size kaldı. kubilay’ı öldüren örümceklere rağmen devlet kurdunuz, sonra gidip deniz’imi astınız, muhafazakarı yobaz, devrimciyi dinsiz yaptınız.
ulan dünyamı, vatanımı, bayrağımı, atatürk’ümü, dinimi, peygamberimi her boka alet ettiniz, bari Allah’ıma dokunmayın şerefsizler. bu yazı da dünyada ayrı, ahirette ayrı girsin bana. dünyanızı, cennetinizi, cehenneminizi alıp bi sktrn gidin, ismime bakın ben arafta takılacam ne de olsa.
allah belanızı versin hepinizin…