6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
717
Okunma
Sanki “dünle bugün arasında açılan” çukurlarda kayboluyoruz.
Dünün yanlışları bugün doğru ilan ediliyor…
Peki, bugün yargılananların! yarın itibarını tartışmayacağımız ne malum.
Bir ülkenin doğruları bu kadar çabuk değişebilir mi?
Değişebilir, eğer bu doğrular Milli değilse, bizim tarafımızdan belirlenmiyor da başka ülkeler tarafından belirleniyorsa, bundan doğal ne olabilir.
Düne kadar öğrendiğimiz, çocuklarımıza öğrettiğimiz değerler değersiz kılındı…
Tarih yeniden yazılıyor. Atalarımız zan altında kalırken, övündüklerimizle dövünür hale getirildik
Atalarımızın yakasına yapıştık, ruhuna fatihadan geç, her yeni günle yeniden darağacına çekiyoruz.
Yakındır, PKK’yı kahraman ilan eder,“gençlerimiz nedensiz Şehit oldu” der, bunu da tartışırız.
Dün(1915) arkamızdan vuranların, bugün önlerinde, yerlere kadar eğilir hala getirildik.
Demokratlık, sahtekârlığın “bazı menfaatlerin kılıfı” ön adı oldu.
Alevi, Kürt açılımı derken, birilerinin elinde kazma kürek, ülkemizin temelini kazmaya başladı… Tezgâh büyük, tezgâh geniş.
Ümidimiz şu ki bu ülkenin kökü çok derinlerde, zor yıkılır. Yeter ki burçlarından bayrak inmesin.
11 Eylül’ü kurgulayıp, İslami, terör olarak gösteren ABD/’nin amacı, Ortadoğu da yapacakları için elini sağlamlaştırıp bu sayede kendine yapılacak muhalefetin direncini kırmak değil miydi?
Belli ki olmazsa olmazımız “ABD” yumruğunu ülkemizin masasına da vurdu…
Buna benzer bir senaryoda ülkemizde kurgulanıyor.
Bazı olaylar ve örgüt isimleri dillendirilirken, özellikle askerin ön plana çıkarılmasının amacı, askere olan güvenin kırılması, askerin yalnız bırakılması olarak gözükmüyor mu?
Ülkemizin üzerinden verilecek tavizler için, “tavizlere karşı çıkma direncinin kırılması,” muhalefeti susturma çalışmaları, bu senaryoların bir parçası olarak gözükmüyor mu?
Millet olarak içimizi boşalttılar!
Herkese isim koyup, kendi adımızı inkâr eder olduk…
Her gün değer ölçülerimizle oynandığını görüyor sahtekârlığa karşı duyarsız, nerdeyse “görmedim duymadım, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyip yaşayıp gidiyoruz..
Birileri “ben ülkemi çok seviyorum!” diyor, ama “hangi, nasıl bir ülkeyi?”
Milli/lik değil, zilli/lik prim kazanmaya başladı. Dün ona, bugün bana yeter ki döne döne iyi oyna. Nasılsa seni de taç edecek bir baş buluruz. Onu da kitabına uydururuz.
Bir değerimizi siler, inkâr eder, hatta yok sayar, Tuncayları, Ahmetleri, Yılmazları… Taç yaparız.
Bu ülkeyi, topraklarımızı, büyük bir kaostan kurtaran, bize dik durmayı öğreten, öğütleyen büyük Türk Atatürk’ün ardından “izindeyiz” bile diyemiyoruz.
“Türk’üm” demek bile nerdeyse günah haline getirildi.
Türk Hava Yolları (THY) reklâm filminde oynamak üzere Türkiye’ye gelen Oscar ödüllü Hollywood yıldızı Kevin Costner, basın toplantısında ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazılı şapkasıyla karşımıza çıkıp, son zamanlarda söylemeye bile çekindiğimiz, çekinir hale getirildiğimiz yazıyı gözümüze soktuğunda,
Umarım, “bize bizi hatırlattığı için,” Amerikalıdan rahatsız olmuşsunuzdur.
Ben sizin adınıza, Türk’üm diyemeyenlerden, atalarımızın mirasıyla ayakta kalıpta, onları inkâr edenlerden utanıyorum da.