- 445 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 16
16]Bu dikte ettirilen plan içerisinde, Hacı Bayram camii çıkışı esnasında, tam da yeni meclisin ilk açılış dakikaları öncesine denk gelişle temsil heyeti kararlarını irat edildiği söylenen olgunun, öz hareket oluşması gerçeklikleri içinde ne bir zemin oluşturması vardır, ne de gerçekliğe bir envanter olması vardır. Zaten yol yürünmüş, plan oluşmuş, şartlar gerektirilmiş o gün plân etekemiğe bürünecektir. Üstelik bu gibi hal konjonktürün olmayan teknolojisi yüzünden halkla olan bir haberleşme bir iletişme bir duyuru yapma araçlarından biriydi. Değilse bundan kutsiyet çıkarmak çok afakiliktir.
Meclis açılmadan hemen önceki irat olunan Temsil heyeti kararı, yolun inşası için kullanılan aracın Gazi’ye legal bir ruhsat olmasıdır. Kitleleri davanın yanına kazanmanın, sosyal aidiyetlik devinmesi üzerinde gerçeklenmesidir. Değilse bildirgedeki veriler, bir ulus kuracak olan şahsiyetlerin, tam elbise çıkarabileceği özellikte bir kumaş olurluklar da değildirler. Bunları ayıramamak demek; plânlamayla araçsal kılınanı ve amaç olan ikameyi; tamamen birbirinin yerine kullanma yanılgısı demektir.
Temel adım, yurdun savunulması için milli mücadele yapmaktır. Bu herkesin vakıf olup, etrafında genel ekseriyetle kenetlendikleri, meşruti bir haldi. Bu amaç etrafında; dinlisi de, dinsizi de ve kimi azınlıklar da örgütlenecekti. Ancak bu tutkunun güncel değerlerle eksen edilmesi çok önemliydi.
Gazinin çevresindeki heyetten olan kişilerin, Gazi Hareketi çevresinde oldukları zaman dahi "geleceği planlar olma" ve bir "ulus yaratma" bilinçleri hiç yoktur. Gazi’nin, askeri deha konum sıfat özelliğine inanarak, Gazi’nin çevresinde, padişahı ve saltanatı kurtarmak için mücadele gönüllüsü oldukları pek açıktır. Gönüllü mücadele içinde olmalarının bir temel verisini Rauf Orbay’ın ve heyetinin, Padişsh Vahdettin karşısındaki bir kabul sırasında, padişaha sunduğu bağlılıklarını deklere eden söyleminde de, bu durumu apaçık görmek, olasıdır. Bu görüşme dizinin sonlara doğru verilecektir.
Bu tür fevri ve hissi anlayışlar, güncel devlet olmanın, güncel devlete değin kurumlaşma kurallarını bilgi olarak tam ikmal edememenin, bütün yanılgılarını taşımaktadır. Bu yanılgı kişileri inanç ayrımcı olmanın içinde tutar. Bu yüzden kişilerini düz mantık çıkartışlı yapmıştır. Hâlbuki siz, böylesi bir inakçı anlayışla, Kurtuluş Savaşı hareketinin oluşturulması esnasındaki, din adamı alimlerinin olumlu vaazını hiç dinlememiş olup da, öz hareketin içine katılan; dinsiz ya da gayri Müslimlerin var bulunmalarını, bunların bu mücadeleye katılma hareketini, bu tür din eksenli düz mantığınızla, asıl okuyacaksınız?
Bir kutsal hareketi, herkes baktığı yerden tutup anlar ve anlatırsa bu tarih bilinci olur mu? Halkın bir vatan sevgisi, bir kul olma Osmanlı tabiiyeti mantığı, ya da yurttaş olma bilinci tanzimat fermanlarıyla ve birinci ikinci meşrutiyetlerin estirdiği kimi rüzgarlarla ve milliyetçilik akımlarının doruklaşmaları gibi araçların etkilemesi ilen yurttaş olma özgür olma vatandaş olma gibi duymalar ve benimsemeler hiç yok mu da, din alimleri olmasa bu iş kotarılamazdı denmeye getirilmektedir? Din alimleri de, sonuçta yükümlülüğü olan bir yurttaş değiller mi?
Din alimlerinin de bilinçli bir toplum ve bilinçli millet aidiyetliği yok muydu da böle söylenir? Halkımız müslüman olmadan önceki yaşantısı için de yurt savunması bilinci çoktan oluşturmuş, kendi yurtlarını savunmuş, bir çok devletler kurmuştur. Aksine dini inançlar, halkımızın var olan bu bilincinin üzerine oturmuş ve gelişmiş devinmiştir. Yani yurt sevgimiz inancımızdan dolayı değildir. Aksine inançlar zaten var olan yurt sevgimiz üzerine konumlaştırılmıştır.
20 Nisan 1920 günü Temsil heyetinin bildirgesi ’devlet otoritesi olmanın bilincinde olan’ herkesin manen olumlaması gereken bir haldir. Bu bildirge; en tabii, en gerçekçi ve kontrolsüz gücü, kontrol altına alan, kitleleri kazanmak için bir sosyolojik yaklaşımdır. Orada şaşa kalacak bir tavır yoktur. Ve orada, ülkenin gelecekteki inşasına katılacak olan bir inşa olur denli ufacık bir katılma malzemesi de yoktur.
Şunu söylemekle tarih bilinci olan her okurda, anlamlar dönüşülmesinin, kod çözünmeleri yapacağını ve bir anlamalar açkısı oluşturacağı da, pek açıktır. Kurtuluş Savaşı’nı yapanların elinde, meşru bir devletin yasaları ve bunun hukuki kullanımın meşruiyetliği yoktur. Durum en büyük sorunsallarından ve zorluklarından biri de budur; onca yoksunluklara rağmen, siz savaş başlatacaksınız, hem de legal bir hükümete rağmen!
Meşruiyetliğin sağlayacağı her tür olunuşun tutamak, dayanak, talep ediş ve bu talep doğrultusunda yasal cebirlerini ellerinde tutabilmenin, muktedirliği sizde yoktur. Söz gelimi; vergi toplamak, askere almak gibi meşruiyetçi onanmaları, kutlu isyancıların ellerinde yoktur. Tek içsinilir ve kabul edilebilir zemini olarak; ’vicdani ortak kanaat’ vardır ellerinde. O vicdani ortak kanât de; "işgalin kabul edilemez olmasının tezahürüdür" ve ’onun etrafında çekimleşerek, eksen olduruşların devinmesi vardır’. Bu da çok şeydir ama halkı kazanmada tam bir meşruiyetlik olmuyordu! Ve bundan da kolay kolay geleceğin cumhuriyeti çıkmazdı!
Gerçekçi bir önder, böylesi bir devinmenin vicdani legalitesini, geniş kitleler üzerinde nasıl oluştururdu? Elbette inanç ve yurt aidiyet birliği üzerinde legal ize ederekten olacaktı. İstiklal Savaş’ı mücadelesi zorunlu, ama otoritenin zorlamadığı bir gönüllü harekettir. Bu da yukarıda açıklandığı nedenle, ortada legal bir baş varken, yeni bir illegal başın aranışı gibidir! Ortada yasal olan başın, otoritesi yok iken, ‘halkın kendisini otoriter kılmasının ikamesidir’ bu. Burası çok önemlidir. Burası asıl düğümün bilinç olmayan, ama bilinç olacak olan; ‘açkı noktasıdır!’
Halk hareketini ve onun yönetimini, evrensel anlayışlar ve ulusal değerler içerisinde yasal kılmanın meşruiyet dayanaklarını ortaya koymaktır bu. Halkın bin yıllarla, kul mantığı içinde( kendi güncelliğine göre uygun, ama 1700’lü yıllardan beri güncel Dünya konjonktürselliğine uymamaya başlayan ve artık bu uyumsuzluğundan ötürü bir) uyuşturulma ve şartlandırılmalarından uyandırılışının silkinmesinin de mücadelesidir bu kutsallık.
Türkün kutsal isyanı, halkının cehalet içinde ve öğütçü baskıcı yapı içinde tutulmasının da isyanıydı. Bu kadrodan çoğu heyetlerce hiç görülememişti. Sorup sorgulaşmayan, gelenek görenek ve inançlar cenderesi içinde şaşkına çevrilmiş, horlanmış, duasını bile daima birileri etmiş olunan halkın, işte bu bir yığın, olumsuz alışmalarından sıyrılışını da, içsel, özsel devinimin kendiliğinden tutum oluşunun da, hareket kılınışıydı; bu kutsal isyan.
Sürecek
Bayram KAYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.