ÖLÜYE CEVABÎ MEKTUP
ÖLÜDEN MEKTUP VAR
Mezarım biraz soğuk, karanlık biraz da
Biraz dar galiba, biraz sert başımın altı
Bazan korktuğum oluyor, bazan kaçmak istediğim
Ne de olsa yerin altı burası
Öyle mutlu etmiş olmalı ki sizi ölümüm
Göğe değdi o eğilmez başınız hemen
Gerçi ölüler görmez, duymaz ama besbelli
Zaten fazla birşery beklemiyordum sizden
Şimdi herşeyden uzakta, karanlıklar ortasında
Yaşıyoruz belki çırılçıplak, kimsesiz
Size gülünç gelir belki ama, burda yüzler maskesiz
Ne yalan var, ne iftira burada
Ne içimiz nefret dolu, ne gözlerimiz kinli
Çok şükür! Yaşadığımı anladım bu mezara geleli
..........Kader arkadaşım, sevgili dostum. Gönderdiğin imzasız mektubu 30 sene önce aldım. O zaman yazdıklarına çok üzüldüm. Ve sana inanmadığım için bugüne kadar cevap yazmadım. Özür dilerim.
..........Bugüne kadar hep insanlar için düşüncelerimde yanılmayı bekledim. Ama bugün artık hiçbir inancım kalmadı. İnsanlık adına taşıdığım son ümit kırıntıları da ne yazık ki tükendi. Senin bu dünyada yaşadıklarını, neler çektiğini bilmiyorum. Ama dilim döndüğü kadar sana bugünkü dünyayı anlatmak istiyorum.
..........Mektubunu aldığım zaman, 19 yaşındaydım. Şiir yazıyordum. Benim gibi genç şair arkadaşlarla 15 günde bir Cumartesi gecesi bir meyhanede toplanıyorduk. Şiirler okuyor, şarkılar söylüyor, gelecekle ilgili ümitlerimizi, beklentilerimizi anlatıyorduk. Bazan da aşklarımızdan bahsediyorduk. O zaman haftalık gazetelerde genç şairlerin şiirlerinin yayınlandığı sayfalar vardı. Aylık sanat dergileri vardı. Sinemalarda romantik filmler gösterilirdi, hatırlarsın. Ve Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit, Ayhan Işık, Ediz Hun ve diğer artistlerin oynadığı o sinemalar dolup taşardı.
.........Şarkılar da öyle duygusal, öyle güzeldi, söylemeye gerek yok. İnsanlar Türk Sanat Müziği dinlemeye bayılırlardı. Bugün Türk Sanat Müziği maalesef ölüyor dostum. Halâ nostalji adı altında, çoğu sizin zamanınızdan kalma şarkılar dinliyoruz kasetlerde. Yeni besteci, şarkı sözü yazarı yetişmiyor. Dillerden düşmeyen, gönüllerde nağme nağme iz bırakan şarkılar yok. Genç âşıklar sevgililerine söyleyecek yeni bir şarkı bulamıyorlar. Hoş, artık bizim yaşadığımız romantik aşklar, romantik âşıklar da yok. Artık pembe zarflarda kokulu mektuplar yazılmıyor sevgililere. Anlayamıyorum. Bunu sen de anlamaya çalışma. Bunalıma girersin.
..........Bilmiyorum sen hangi takımı tutardın. Maça gider miydin? Allah’ıma şükürler olsun ben Galatasaray’lıyım. Gençken, Fenerbahçe maçlarına bile Fenerbahçeli arkadaşlarla giderdik ve birlikte otururduk. Maçtan sonra da herkes bayraklarıyla Taksim’e kadar yürür, birbirine takılırdı. Bugün maça giden insanlar döner bıçaklarıyla maça değil, sanki savaşa gidiyorlar. Ne mutlu sana ki; senin zamanında televizyon yoktu. Keşke hiç olmasaydı da ben de tanımasaydım. Göz görmeyince gönül katlanıyor. O maç öncesi ve sonrası kanlı bıçaklı görüntüleri seyrederken insan kahroluyor. Bu genç insanları bunalıma iten ne? Sevinmeyi bile bilemeyen bir toplum olduk. Sevinelim derken balkonunda, yolda sevincini doya doya yaşamak isteyen suçsuz insanlar ölüyor. Çünkü insanlar artık güllerle değil, kurşunlarla seviniyor. Sakın, “Allah Allah, hayret” deme.
..........“Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğini”. Bilmiyorum bu sözü daha önce hiç duydun mu? Herkesin gözü başkasının işinde, başkasının malında, başkasının parasında. Baba oğula, oğul babaya güvenemiyor. Herşey parayla ölçülüyor. Sevginin ölçüsü bile para oldu. Bak sana üstat Faruk Nafiz Çamlıbel’in bir şiirinden dört mısrayı hatırlatayım.
Akşamları bir camın önünde seni değil
Elindeki çıkını gözetleyen karındır
Hakkın önünde eğil, zulmün önünde eğil
Taçlar bile cihanda eğilen başlarındır
..........Adam senelerdir her gece evine elleri dolu gelirmiş. Karısı da kapıyı açınca “hoşgeldin” diye öpüp terliklerini verir, buyur edermiş. Bir gece adam nedense eve elleri boş gelmiş. Karısı kapıyı açıp ta ellerini bomboş görünce kocasının, şöyle bir yüzüne bakmış. “Heriif, herif demiş. Senin bir gözün de şaşıymış”. Yorumu sana bırakıyorum.
.........İnsanlardan öyle ikrah ettim, öyle utanıyorum ki insanlığımdan; çocuklarımın yüzüne baktığım zaman onları nasıl bir dünyanın beklemekte olduğunu düşünüyor, iliklerime kadar tir tir titriyorum. Saçımın tellerinden ayak uçlarıma kadar terliyorum. Ve inan, çok korkuyorum. Peki, ne yapmalıyız? İnsan arenasına glâdyatör mü yetiştirelim? Savaşçı ruhlu, sadece kendi menfaatlerini düşünen, duygudan yoksun insanlar. Peki güvenecekleri, dertlerini, sevinçlerini paylaşabilecekleri hiç kimse olmasın mı? Şimdi çocuklara “insanlar çok kötü, aman kendinizi sakının” desek, yanlış olur. Bütün insanlar kötü değil ki. “İnsanlara inanın, insanları sevin” desek, o zaman da herkese inanırlar, aldatılınca da bizim gibi yıkılırlar. Daha kötü olur. Mutsuz evlilklerin çoğunun temelinde çocukluk döneminin izleri olduğunu söylüyor psikologlar. Ne yapacağımızı şaşırdık. Haksız mıyım Allah’ını seversen?
..........Rahmetli nenem, birisine çok kızdı mı “yüzsuyu göğe çekildi” derdi. Nur içinde yatsın, çok sevgi, saygı bekleyen bir insandı. Ne de olsa eski topraktı. Oysa şimdi yüzsuyu göğü de terketti. Yerini yurdunu bilen yok. Kimbilir uzayın hangi boyutunda? Nenem yaşasaydı yüzsuyunun göğü de terkedip, uzayın derinliklerinde kaybolduğunu görünce ne diyecekti çok merak ediyorum. Eğer neneme rastlarsan sakın bundan bahsetme. Çok üzülür.
..........İnsanlar kendileri değiştiği, insanlığı yok ettikleri yetmiyormuş gibi, doğayı da yok ettiler. Ozon tabakası delindi. Eski senin bildiğin saf gıdalar, o güzelim domatesler, mis kokulu muzlar, kavunlar nerde? Ara ki bulasın. Yiyeceklerin de insanların sevgileri, aşkları, gülüşleri gibi sahte bir lezzeti var şimdi. Mevsimler de değişti. Biliyorsun eskiden lâpa lâpa kar yağar, günlerce kalkmazdı. Nerelisin bilmiyorum. Bizim oralarda çocukluğumuzun en büyük zevki duvar üstlerinden temiz karı sıyırıp pekmezle karıştırıp yemekti. Adına karsambaç denirdi bunun. Şimdiki çocuklar bilmiyor. Tıpkı lâpa lâpa kar yağması ne demek bilmedikleri gibi. Tıpkı diz boyu karı bilmedikleri gibi. Şimdi diz boyu kar yok. Ama her tarafta rezillik diz boyu.
..........Heyecanla beklediğimiz şeker bayramları, kurban bayramları çok gerilerde kaldı. Çocukluğumuzda bayramlık ayakkabı, bayramlık elbise dediğimiz sevinç yumakları artık yaşanmıyor. Büyüklerimizin elini öpmek için yarışırdık. Şimdi aile arasında bayramlaşma bile adet yerini bulsun gibilerinden oluyor. İnsan üzülüyor.
..........Mektubunda anlattıklarını, olayları yaşadıkça daha iyi anladım. Tekrar tekrar okudum. Seni tanıyınca, seni iliklerime kadar anlayınca çocuklarıma mektubunu aynen mezar taşıma yazmalarını vasiyet ettim. Tabii
müsaade edersen.
..........Sen mi benden daha acı gerçekler yaşadın, ben mi diye düşünüyorum bazan. Ben daha acısını yaşadım muhakkak gibi geliyor bana. Gene de kararı sana bırakıyorum. Daha fazla vaktini almamak için herşeyi yazmak istemiyorum. Zaten bütün ağaçları kâğıt, bütün dağları kalem yapsam, gene de yazmaya yetmez. Sana insanları özetlediğim bir şiirimi de yazıyorum. Şiiri tekrar tekrar dikkatle oku. Kendini benim yerime koy. Sakın yanlış anlama. İsyanım Tanrı’ya değil.
TANRI’YA MEKTUP
Beni niye iki ayaklı yarattın Tanrım
Suçum günahım neydi insan olmak için
Yüzümüz alabildiğine saf ve güzel
İçimiz alabildiğine çirkin
Günahımızı esirgiyoruz karşılığı olmadan, düşün
Vermiyoruz milyonlarca yıl susamışa bir yudum su
Uykumuzda bile başkalarının mezarını kazıyoruz
Kızma ama Tanrım gerçek bu doğrusu
Menfaat bir siyah gül saçlarımızda hergün açan
Kimimiz sene binüçyüzaltmışbeş gün yalancı
Tanrım! Hayvan gelmemek dünyaya ne acı
Bir yere getirdi ki beni bu sahtelik, bu yalan
Utanıyorum insanlığımdam gördükçe hayvanları
Hayvanları seviyorum gördükçe içlerinden insanları
..........30 yıl önce sana inanmadığım için tekrar tekrar özür dilerim. Beni anlayacağını umarım. Şuna inan ki; imkân olsa da yeniden dünyaya gelseniz, yaşadığınız yıllara şükredersiniz. Gün günden kötü geliyor. Bugün dünü aratıyor. İnsanlar artık yaptıkları güzel şeyleri anlatmıyorlar. Çünkü yok. Ama kimi, nasıl aldattıklarını ballandıra ballandıra iftiharla anlatıyorlar. Düşünebiliyor musun?
.........Herkese benden selâm söyle. Sakın öldükleri için üzülmesinler.
.........En sıcak sevgilerle hoşçakal. Görüşmek üzere…
_____________Âlimoğlu___________