- 854 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Günlük (6) Sondan Bir Önce
İzmir/Bir Yılbaşı Gecesi/2008
…Keskin bir uykunun kundağında dalmışken
Kâbusların eşliğinde uyanıyorum
Büyük bir boşluğun tam ortasında
Kaçacak sımsıcak yürek arıyorum
Aklıma geliyor mazimin tülleri
Sadece rüzgârı okşayan sesini özlüyorum
Sadece yıldızları kıskandıran ziyanı düşlüyorum
Sadece yıkıldığım her yere yüreğimi ekiyorum…
Yüreğimi ektiğim yerler çoktan çöle döndüler bir bir... Vuslat anının beynimde tik takları artmaya başladıkça içimde gökyüzüne ve bilinmezlere doğru güvercinler havalandılar umarsız... Tarifi imkânsız bir heyecan bulutu sarmaladı biçare ve yapayalnız ruhumu... Oysa yüreği sarmalayan vuslata sevdalı bir aşk bestesi fısıldamıştı rüzgâr ruhuma…
Çok zor olmadı aslında Zehra’mın adresini bulmak. Nüfus müdürlüğünde yalvarmalarım işe yaramıştı. Adresine ulaşmıştım. İçimi tir tir titreten, gecelerime karabasanlar gibi çöken bir soru daha anlam kazanmıştı… Evet, Zehra evlenmemişti…
Demek ki o da hala bana karşı bir şeyler besliyordu… Demek ki onunda kalbi hala ayazda tir tir titreyen kelebekler gibi çırpınışlarda... Buna inanmak istiyorum… Onun hala beni sevdiğine, beni düşündüğüne inanmak istiyorum… Kim bilir belki de benden daha fazla anlam yüklemiştir bu ayrılığa…
Adresine gittiğimde uzunca bir süre oturduğu eve baktım… Giren çıkan olmayınca evin yanındaki bakkala sordum. Akrabaları olduğunu söyledim. Bakkalda bana yerlerini söyledi. Özel İzmir Onkoloji Dal Merkezi… Heyecanla, “Hastalığı nedir?” diye sorsam da cevap alamadım. O da bilmiyormuş. Ancak “Uzunca bir süredir gidip geldiklerini bildiğini” söyledi… Yeni bir heyecan kasırgası daha bedenimi sarmalarken endişe, korku, heyecan ve aşk duyguları içinde karnıma ağrılar giriyor yerimde duramıyordum… Onkoloji ha… Yoksa…
Zehra’m neden hasta olmuştu… Bu gece uykular haram yıldızlar sırdaş mehtap dert dinleyicim olacak yine… Acaba sevgi dolu ellerimle o nazik parmaklarına dokunsam iyileşir miydi? Ya da bir masal perisi gibi dokunsak dudaklarına uyanır mıydı? Ya beni görmeyi kabul etmezse…
Ya aşkından yitirdiğim gözlerimdeki parlaklığı varlığıyla yeniden kazanacağımı hissedemezse… Veya yokluğunda gecelerin koynuna sığınarak ağladığımı, insanlarda uzaklaştığımı, kendime yabancılaştığımı anlayamazsa…
Tarih bir kez daha aşkın gücüne şahit olmalıydı… Yıkılmaya yüz tutmuş vuslata belenmiş bedenleri, sevginin bu engel tanımayan gücü yerle yeksan etmeliydi… Etmeli değil mi günlüğüm… Etmeli…
Yıldızları kıskandıran güzel gözlü Zehra’m… Düşlerimde yandığım yetmez mi?
Yarın büyük gün; ya ölüm ya düğün…
Şekilsiz harflerin içinde kayboluyorum
Cümlelerin arasında adını arıyorum
Vurgun yemiş bir kelimenin peşinden
Ha bire dayanılmaz sevgi soluyorum
Ellerim peşinden çığlık atarken
Sadece kirpiklerine asılıyor gözlerim
Sadece iki damla yaş oluyor dillerim
Sadece tükendiğim her anın resmini çiziyorum
Zekeriya EFİLOĞLU
…………………………………………………………………………………………………………………..
Aynı anda aynı mekanda aynı gece….
İzmir/ Bir Yılbaşı Gecesi/2008 (Belki de son)
Düşlerimde süslediğim mutlu bir evim
Bir de yüreğimde sıcacık bir yol arkadaşım var
Bitimli bir yolculuk benimki herkes gibi aslında
Günden güne tükenen umudumla
Ölüme giden kestirme bir yol benimki…
Üzülme günlüğüm üzülme…
Yeni yıldan beklediklerini düşünüyordur şimdi tüm insanlar. Mutlu ve inadına umutlu düşler kuruyordurlar değil mi… Oysa ben her yıl Koray’ımla birlikte olmayı hayal etmiştim. Belki o şimdi sevdiği insanla birliktedir, belki çocukları vardır değil mi…
Kimseyi ve hiçbir şeyi yargılamıyorum artık. Farkına varmadan koca bir hayat kayıp gitti avuçlarımdan ve ben hep onun sıcaklığı ile yaşadım. Bir gün dünyaya bir evlat getirebilmek umudumu çoktan yitirsem de en azından son defa görebilirim değil mi. Hani o beyaz çoraplı uzun sarı saçlarını taradığım kızım hep düşlerimde yaşayacak. Ya da ne bileyim belki bir mucize bekliyorum ben. Prensim gelip beni öpecek ve her şey geride kalacak. Masallardaki gibi bir şifa bekliyorum bu acımsı günlerime.
Ne istilacı ne inatçı bir hastalık bu bendeki. Bedenimdeki ağrılara ve kusma krizlerine kayıtsız kalmaya çalıştıkça daha bir yorgunlaşıyor bakışlarım. Hayat bana kanserli bir kadın rolü verdi diye düşünerek geçiriyorum günlerimi. Bir sahnedeymişim. Bir gün oyun bitecek ve gerçek hayat başlayacak ve ben hasta olmayacağım o günden sonra… Eski Zehra gibi pırıl pırıl bakacağım hayata değil mi… Değil mi günlüğüm…
Haftanın bütün günleri birbirine benziyor artık karıştırıyorum. Onun hayali de olmasa nasıl yaşardım diye düşünüyorum. Bir defa görebilsem isterse dünya yerle bir olsun.
Verdiğim siparişleri getiren bakkal bugün bir akrabamızın gelip beni sorduğunu söyledi. Keşke Koray gelip sorsaydı diye düşünmeden edemedim. Bana hayat veren bir sürpriz olurdu bu. Yıllardır baktığım her şeyde onu görmek öyle zor ki. Bir de bu hastalık sayesinde dünyadan kopup sadece Koray’a sığınıyordum sanırım.
Gün bitmek üzere tüm ışıkları söndürdüm. Odamdaki tüm mumları yaktım. “Hala güzelim” diyorum aynaya baktığımda… Dökülen saçlarım ve yorgun yüz hatlarım bu loş ışıkta hiç belli olmuyor. Koray ne çok severdi mum ışıklarında dans etmeyi. Bambaşka bir dünyaya ait gibiyim artık. Emanet günler yaşıyorum… Son derece gerçek bir acıyla kıvranıyorum.
Mutlu yıllar günlüğüm…
Mutlu yıllar Koray’ım…
Tek isteğim
(Belki de son arzum)
O’nu bir kez olsun görebilmek…
Ölüm bana dokunmadan önce
Sevdamın ellerine dokunmak tek özlemim…
Hem…
Hem kim bilir,
Gözlerimdeki mutluluğu görünce belki beni almaya kıyamazdı ölüm…
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
Yaşanası özlemlerin gerçekleşmesi ve o umudun yüreğimizdeki bekleyiş bahçelerinde inadına yeşil kalabilmesi için hayatın her gün atan şafaklarına gülümseyişlerimizi sürmek gerekiyor...
Umudunuz, umutlarımız ve o yaşanası iklim...
Dilerim herşey dilediğimiz gibi olur.
Tebrikler.