- 3778 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN,DİN VE TOPLUM -11
İslamda Şeriat Gerçeği
Günümüz,güncel islam gerçeğinin daha iyi anlaşılması ve çözümlenmesi için,islamda yasa hükümleri görevini gören Şeriat gerçeiğne kısacada olsa bakmaktan fayda vardır.
Şeriat islam egemenlikli devletlerde-Emevilerden,Abbasilere ve Osmanlıya,günümüz ilkel Arap devletlerine ve günümüz İran Rejimine kadar- yasa uygulayıcılığı görevini görmüştür.Toplumda her hal,tutum,davranış ve yaşam biçimini şeriata uygun olup olmadığına bakılmıştır.Her suç şeriat yasalarına göre cezalandırılmıştır.Bu yasaların "şeri-i azam" (Tanrı yasaları) olduğu söylenmiştir.Oysa;günümüzde dahil,tarihte kurulan her islami devlet farklı bir şeriat anlayışına sahip olmuştur.Her birisi şeriatı kendi farklı egemenlik çıkarlarına çok değişik biçimlerde uyarlamıştır.Buna da değişmez tanrı yasaları denmiştir.Toplumlar,halklar bu tanrı yasalarıyla sömürülmüştür.Egemen islam anlayışı için değişen,onların çıkarlarını korumada farklı biçimler alan,ama ezilen,sömürülen halk kesimleri için "kul hükümleridir,tanrı yasalarıdır" denilip değişmeyen bir şeriat uygulaması tarih boyunca halklara dayatılmıştır.
İşin aslına bakıldığında ise;başta da vurguladığımız gibi,şeriat islamiyetin ilk devletleşmesi döneminde "kul hükümlerini" belirleme ihtiyacından ortaya çıkmıştır.İslamda buna "Muamelat" denmektedir.Yani o günün koşullarının ürünü olan sorunlara getirilen hükümlerdir.O günün sorunları günümüzdeki sorunlarla aynı seyir izlemediği bir gerçektir.Tarih boyunca da toplumsal sorunlar aynı olmamıştır.Toplumsal gelişmeyle birlikte tolumsal sorunlar da çok farklı niteliklere ve biçimlere bürünmüştür.Sorunların niteliklerine göre her dönem farklı yasa ve uygulamalar,farklı hükümler getirilmek zorundadır.İslamiyetin ilk dönemindeki sorunlara getirilen çözümleri çok katı ve değişmez bir tarzda bugünkü sorunlara uygulamak elbette müthiş bir gericiliği ifade eder.Zaten islamiyetin ve genelde dinsel inançların handikabı da burada yatar."Tanrı yasalarını" sanki toplumlar hiç değişmiyormuş gibi,hep aynı anlayış ve mantıkla ele almak,"şeriat değişmez demek" tutuculuktan,bağnazlıktan,ısrar etmekten başka bir anlam taşımaz.
İslam bilimcisi Rüştü Şardağ bu konuda ilginç örnekler vermektedir."Şeriat değişmez diye bir durum yoktur" der.Bunun için Kuran daki "Tanrı buyruklarını" örnek gösterir."Dinde zorlama yoktur...Ey Muhammed! sen ancak uyarıcısın...Kuran ancak aranızda doğru yola gitmeyi dileyene,alemlere bir öğüttür..." Devamla şunları belirtir.
"Şeriat kul hükümlerden oluştuğu içindir ki,islam dininde yetmişe aşkın mezhep oluşmuştur.Bunların şeriat anlayışları hep birbirinden farklıydı.Peygamberimizin üç halifesi müslümanlar eliyle öldürülmüştü.Abbas oğulları zamanında da Hz.Muhammed’in torunları mezardan çıkarılmış,iskeletleri yerlere çarpılmıştı.Dokuz çocuğunu öldürerek tahta geçen osmanlı padişahlarına da,daha mührünü yeni almış sadrazamların idamına da hep şeriat izin vermişti.Farklı tarihlerden hocalar 17. yüzyılda itibaren camilerde sopalarla birbirlerine şeriat adına saldırmışlardır."(aktaran A.Taner Kışlalı)
Şeriatın daha yığınca ilginç örnekleri vardır.Kadınların islam öncesi ilkel inançlardan kalma siyah çarşaflara büründürülmesi,özgürlüklerinin kısıtlanması,insanların halka taşlatılarak öldürülmesi,ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi gibi suçlara verilen cezaların ve uygulamaların çağımızın insan değerleriyle,toplumların aldığı psikololji ile hiçbir alakası olmadığı ortadadır.Kuşkusuz insanların,toplumların kültürel ahlak değerleri olacaktır.Burjuvazide olduğu gibi kadının farklı bir biçimde köleleştirilmesi,kişiliksizleştirilmesi,meta haline getirilmesi de bir seçenek ve kıstas olmayacaktır.Ancak onun özgür gelişimi,toplumsal etik içinde kendini geliştirme,ifade gücüne kavuşturma hakkı olmak zorundadır.
İslam dini demokratikleşecekse,kendini çağa uyarlayıp ve çağın gerisindeki tutumlardan ve "irtica-i" akılmarın merkezi olmaktan kurtaracaksa,öncelikle bu noktalardan başlamak zorundadır.Çünkü çağımız başta dinsel inançlar ve yaşam biçimleri olmak üzere hangi düzeyde olursa olsun tüm yapılanmaları kendilerini yenilemlerini zorunlu kılmaktadır.Bu durum çağın bir gereği ve ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır.Kendini var etmek,sürdürmek isteyen her inanç sistemi,düşünce ve ideolojik yapılanma kendini mutlak bu ihtiyaç doğrultusunda şekillendirmeli ve yeni bir biçime ve niteliğe kavuşturmalıdır.Bu anlamda islamiyetinde kendi demokratik yönlerini açığa çıkarması,toplumsal gerçekliğe kendini yeniden uyarlaması bir zorunluluk olmaktadır.Demokratikleşmenin çağın istemlerine,toplumsal sorunların çözümüne ve günümüzün gereklerine kendini uyarlamadır.İslam dini bunu yapmak bu doğrultuda kendini yapılandırmak ve demokrasiyi sindirmek zorundadır.
YORUMLAR
Ülkemizin dini islam %99 u müslüman denilen ülkemizde bunca yolsuzluğu ve ahlaksızlığı yapan,başka ülkelerdenmi geliyor......bunlar %99 u müslaman dediğimiz ülkemizde değilmi......sadece şeklen ibadet var ülkemizdeki insanların çoğunda......maneviyat olsa yaşamayız bütün bunları,çok güzel bir konu,tebrik ediyorum sizi
Değerli arkadaşım,
O kadar çok yanlış noktalardasin ki! ,hangi birine cevap vereyim bilemiyorum.Söylediklerinin bir kısmı doğru olmakla beraber araya sıkıştırdığı cümlelerde tamamıyle MARKSİZ bir çerçeve de gidiyorsun.Marx’ın kim olduğunu siz çok daha iyi biliyorsunuz.(Önceki yazı dizilerinizde buna benzer...)
Üstelik,başlığınızın yanına koyduğunuz resimle de İslamiyeti bu şekilde nasıl bağdaştırıyorsunuz anlamış değilim.Başkalarının yaptığı yanlışlığı nasıl islamla aynı tutabilirsiniz? Rüştü Şardağ’ı da İslam bilimcisi de yaptınız ya! Başka kaynaklara mı ulaşamadınız bilemiyorum.
AŞAĞIDA BİR KAÇ HUSUS BELİRTTİM.FAZLA ZAMANIM OLMADIĞI İÇİN HER BİR CÜMLE İÇİN İSTERSENİZ,SİZİN YAZDIĞINIZ GİBİ!!! 15-20 YAZILIK YAZI DİZİSİ HALİNE GETİREBİLİRİM.
Makro çerçeveden bakıldığında ilk insan yaratılışından bugüne kadar ki geçen süreç içersinde sorunların temeli aynıdır.Günümüzdeki sorunlar;bu ana sorunların alt başlıklarıdır.Kainat düzlemi içersinde değişen ya da insanın değiştiğini algıladığı bazı bilim olaylarıyla KUR’AN-İ HÜKÜMLER’in hiç biri ile çelişmez.Aklın bu zaman düzleminde algıladığı hakikatle inanç ve iman daha da artar.Kur’an mucizelerini sıralamakla bitmez…
Şeriat;demek bir yoldur.Tabiatıyla her dinin hatta her peygamberin ayrı bir şeriatı olduğu da gerçektir.şeriat denildiğinde ;kesilen eller,taşlanan insanlar,kadınların halleri gibi hemen olumsuzluklar akla getirilir.(Sizin resme koyduğunuz gibi)Yani islam’ın ceza ya dair hükümleri ön planda tutturulur.Halbuki YALAN SÖYLEMEMEK,HIRSIZLIK YAPMAMAK,ANNE-BABAYA İYİLİK ETMEK,BAŞKASININ IRZINA GÖZ DİKMEMEK….gibi daha bir çok husus YOL’un yani şeriat kapsamının içersinde yer alır. Oysaki, İslam hukuku, tarihinin büyük bölümünde, aslında dünya üzerinde var olan en liberal ve en insancıl hukuk ilkelerini savunmuş ve sunmuştur.Bu yüzdendir ki demokrasi İslam hukuku ölçüsünde maalesef yetersiz kalabilmektedir.
Kadınlarla ilgili;Kadın’a en büyük sosyal sınıfı bahşeden din İslamiyettir.Diri diri gömülen kız çocuklarını topraktan alıp hayatın içine sokan din de bu dindir.Din sadece örtünmeyi söyler.İlla bu şu şekilde olacak diye bir tutum!!!! Sergilemez.Örtünmeyene de saygı duyulmasını söyler.Örtünme hususuna gelince; KADIN ÖRTÜLÜ BİR BİÇİMDE BÜTÜN SOSYAL ALANLARDA FAALİYET GÖSTERSİN.BU FAALİYETLERİ GÖSTERİRKEN CİNSELLİĞİNİ DEĞİL İNSANİ YÖNÜYLE GÖSTERSİN.İNCELİK BURADADIR.
Örtünmeyenler ise din dışıdır,müslüman değildir gibi kavramı da islam kabul etmez.Örtünmenin daha hayırlı olduğu ifade edilir.Siz de olayı hemen kara çarşafa bağlamışsınız!!!
Saygılar…
İsmail HAŞİMOĞLU
Sevgili Ali ben de İslamda kadını araştırıyorum ve hala da okuyorum ne bulursam konuyla ilgili. Rahmetli Taner Kışlalı'nın tespitlerini doğrular nitelikte ben de başka bir yazarımız olan İlhan Arsel'in Şeriat ve Kadın kitabından örnek vermek istiyorum, şöyle diyor kitapta ;
Muhammed döneminin ilk başlarında kadının özgür olduğunu ama giderek uygulanan şeriat kurallarıyla, Arap ordularının İran'a ve Orta Asya'ya yayılmasıyla saltanat ve zenginlik yerleşmiş, yabancı geleneklerin etkisyle Arap kadını serbestisini yitirmiş, çarşaf ve peçe gibi giysilere yönelmiştir ve Abbasiler zamanında da durum iyice kötüye gitmiş ve özellikle Moğol-Türk işgalinden sonra kadın sınıfı hak ve özgürlüklerinden yoksun edilmiş ve aşağı bir yaratık haline getirilmişlerdir. Mısır'ın 1517 yılında Osmanlı boyunduruğu altına girmesiyle ve halifeliğin Türklere geçmesiyle İslami uygulamada KADIN'ın köle haline getirildiğini ve kadınların özgürlüklerden yoksun edildiklerini yazar kitabında . Aslında daha da uzundu da ben kestim. Şeriat kurallarının kökenleri elbette dine dayanıyor ama neden ve nasıl ve ne şekilde çıktığını da iyi bilmek gerekir ki günümüzü iyi anlıyabilelim örneğin bazı ülkelerde hala bu kurallarla insanların katledildiğini iyi biliyoruz ( recm, tecavüz etti diye kafasını kılıçla koparma cezası ya da hırsızlık yaptı diye bileklerinden kesme gibi) .. Umarım kendi içlerinden bu bağnaz, tutucu ve insanlık dışı şeyleri bir an önce atarlar...
Güzel bir yazıydı Ali, sevgilerimle can...