5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3834
Okunma
İslamda Şeriat Gerçeği
Günümüz,güncel islam gerçeğinin daha iyi anlaşılması ve çözümlenmesi için,islamda yasa hükümleri görevini gören Şeriat gerçeiğne kısacada olsa bakmaktan fayda vardır.
Şeriat islam egemenlikli devletlerde-Emevilerden,Abbasilere ve Osmanlıya,günümüz ilkel Arap devletlerine ve günümüz İran Rejimine kadar- yasa uygulayıcılığı görevini görmüştür.Toplumda her hal,tutum,davranış ve yaşam biçimini şeriata uygun olup olmadığına bakılmıştır.Her suç şeriat yasalarına göre cezalandırılmıştır.Bu yasaların "şeri-i azam" (Tanrı yasaları) olduğu söylenmiştir.Oysa;günümüzde dahil,tarihte kurulan her islami devlet farklı bir şeriat anlayışına sahip olmuştur.Her birisi şeriatı kendi farklı egemenlik çıkarlarına çok değişik biçimlerde uyarlamıştır.Buna da değişmez tanrı yasaları denmiştir.Toplumlar,halklar bu tanrı yasalarıyla sömürülmüştür.Egemen islam anlayışı için değişen,onların çıkarlarını korumada farklı biçimler alan,ama ezilen,sömürülen halk kesimleri için "kul hükümleridir,tanrı yasalarıdır" denilip değişmeyen bir şeriat uygulaması tarih boyunca halklara dayatılmıştır.
İşin aslına bakıldığında ise;başta da vurguladığımız gibi,şeriat islamiyetin ilk devletleşmesi döneminde "kul hükümlerini" belirleme ihtiyacından ortaya çıkmıştır.İslamda buna "Muamelat" denmektedir.Yani o günün koşullarının ürünü olan sorunlara getirilen hükümlerdir.O günün sorunları günümüzdeki sorunlarla aynı seyir izlemediği bir gerçektir.Tarih boyunca da toplumsal sorunlar aynı olmamıştır.Toplumsal gelişmeyle birlikte tolumsal sorunlar da çok farklı niteliklere ve biçimlere bürünmüştür.Sorunların niteliklerine göre her dönem farklı yasa ve uygulamalar,farklı hükümler getirilmek zorundadır.İslamiyetin ilk dönemindeki sorunlara getirilen çözümleri çok katı ve değişmez bir tarzda bugünkü sorunlara uygulamak elbette müthiş bir gericiliği ifade eder.Zaten islamiyetin ve genelde dinsel inançların handikabı da burada yatar."Tanrı yasalarını" sanki toplumlar hiç değişmiyormuş gibi,hep aynı anlayış ve mantıkla ele almak,"şeriat değişmez demek" tutuculuktan,bağnazlıktan,ısrar etmekten başka bir anlam taşımaz.
İslam bilimcisi Rüştü Şardağ bu konuda ilginç örnekler vermektedir."Şeriat değişmez diye bir durum yoktur" der.Bunun için Kuran daki "Tanrı buyruklarını" örnek gösterir."Dinde zorlama yoktur...Ey Muhammed! sen ancak uyarıcısın...Kuran ancak aranızda doğru yola gitmeyi dileyene,alemlere bir öğüttür..." Devamla şunları belirtir.
"Şeriat kul hükümlerden oluştuğu içindir ki,islam dininde yetmişe aşkın mezhep oluşmuştur.Bunların şeriat anlayışları hep birbirinden farklıydı.Peygamberimizin üç halifesi müslümanlar eliyle öldürülmüştü.Abbas oğulları zamanında da Hz.Muhammed’in torunları mezardan çıkarılmış,iskeletleri yerlere çarpılmıştı.Dokuz çocuğunu öldürerek tahta geçen osmanlı padişahlarına da,daha mührünü yeni almış sadrazamların idamına da hep şeriat izin vermişti.Farklı tarihlerden hocalar 17. yüzyılda itibaren camilerde sopalarla birbirlerine şeriat adına saldırmışlardır."(aktaran A.Taner Kışlalı)
Şeriatın daha yığınca ilginç örnekleri vardır.Kadınların islam öncesi ilkel inançlardan kalma siyah çarşaflara büründürülmesi,özgürlüklerinin kısıtlanması,insanların halka taşlatılarak öldürülmesi,ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi gibi suçlara verilen cezaların ve uygulamaların çağımızın insan değerleriyle,toplumların aldığı psikololji ile hiçbir alakası olmadığı ortadadır.Kuşkusuz insanların,toplumların kültürel ahlak değerleri olacaktır.Burjuvazide olduğu gibi kadının farklı bir biçimde köleleştirilmesi,kişiliksizleştirilmesi,meta haline getirilmesi de bir seçenek ve kıstas olmayacaktır.Ancak onun özgür gelişimi,toplumsal etik içinde kendini geliştirme,ifade gücüne kavuşturma hakkı olmak zorundadır.
İslam dini demokratikleşecekse,kendini çağa uyarlayıp ve çağın gerisindeki tutumlardan ve "irtica-i" akılmarın merkezi olmaktan kurtaracaksa,öncelikle bu noktalardan başlamak zorundadır.Çünkü çağımız başta dinsel inançlar ve yaşam biçimleri olmak üzere hangi düzeyde olursa olsun tüm yapılanmaları kendilerini yenilemlerini zorunlu kılmaktadır.Bu durum çağın bir gereği ve ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır.Kendini var etmek,sürdürmek isteyen her inanç sistemi,düşünce ve ideolojik yapılanma kendini mutlak bu ihtiyaç doğrultusunda şekillendirmeli ve yeni bir biçime ve niteliğe kavuşturmalıdır.Bu anlamda islamiyetinde kendi demokratik yönlerini açığa çıkarması,toplumsal gerçekliğe kendini yeniden uyarlaması bir zorunluluk olmaktadır.Demokratikleşmenin çağın istemlerine,toplumsal sorunların çözümüne ve günümüzün gereklerine kendini uyarlamadır.İslam dini bunu yapmak bu doğrultuda kendini yapılandırmak ve demokrasiyi sindirmek zorundadır.