- 1279 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Örselenmiş Şiirlerin Terli Yolculuğudur Sevda
Ninnili halaylarla kendimize döndüğümüz ilençli bir senfonidir hayat
Şakaklarımdaki mevsim geçişlerinin bıçkın naralarıyla gel beni donat
Sevdanın köprülerinde seni bekliyorum asırlardır, şahidimdir yar kâinat
Örselenmiş ve talanlanmış yüreğim zemherilerinde, bana avuçlarını uzat
Yakınlaşmasız yolların hırpalanmış kollarına düşünce yokluğun korkusu, sesine yağmurlar dilediğimiz sevgilinin kangren sorguları böler geceleri uykumuzu. Birbirine verilmiş onlarca sözün dağılmış savrukluğuyla içimize saklanmış bulutların yelesinde izleriz ömür denen çelişkili kâinatı. Sancılı günlerin damarlarına yüklendiğimiz anlarda örselenmiş bir gök ağlar başımızın üzerinde, kıvılcımlar yüreğimize sıçrar ve her aşk günü gelince kendi gölgesini okşar.
Sezgilerimizin yorgun telvelerine özlem karıştırıp, parmaklarımızdaki kaşıkla sevgiyi durmaksızın karıştırıp inancımızı yoklarken, dingin bir masalın sığınağına düşer yolumuz. Yaşamın yön haritalarında gerçekleşmeyen düşlerin umut bohçalarıyla yürüdükçe, çocukluğumuzun oyunlarını öksüz düşünüşlerle düşledikçe, günah köprülerinden kendi ömrümüzün suretlerini izledikçe engin uçurumlara takılır gözümüz ve bunun için yutkunuşlardan süzülerek sevgiliye ulaşır sözümüz.
Her sabah şakaklarımıza yerleşen sisli mevsimlerin sığınaklarını ararken biz, yüreğimizin sol köşküne kendi eksenine devrilmiş yıldönümleri asarız. Uykulara sarmaladığımız anların kıyı kentlerine dalgalar çarpar gece boyu, göğsümüzdeki elim ağrıların kayalarından dökülen anılar derinlere iner ve yoklukların heybesindeki aşk katığımız sevginin sofrasını sabırla bekler. Örselenmiş şiirlerin terli yolculuklarıdır sevda, eski bir yara gibi en çok kelimelerin yoksunluğuyla kanar.
Ninnili halaylarla kendimize döndüğümüz, ilençli yaralarla öfkeli bir senfoni gibi kendimize sövdüğümüz, limanını seller basan karabasan dökülüşlerle birbirimize her gün defalarca iç çekip sövdüğümüz, günlerin bıçkın saatleriyle birleşip, nurlu bakışlarla aşkla dolduğumuz, üç vakitler ayırıp gönlümüzün derinlerinden, asırlardır yolumuza güllerin yazgısını koyduğumuz, nihayetsiz sarılmalarla ömrümüzü bir sabun köpüğü gibi üfleyişlerimizle avuttuğumuz bir sevginin renkli atlasına mühürler vurduğumuz asi bir isyandır anlayacağın aşk gülüm.
Usumuzu yoran ve bizi tarumar ağlayışlarla her dem avutan bir yolculuğun engebeli patikalarına sisler yürümüş. Sabırlı dökülüşlerin ırmaklarını şimdilerde buz bürümüş. Gözlerindeki asi/l renklerin koordinatları nicedir gri, söyle bana, sevişmesiz bir bekleyişin dillerine neden karıncalar üşüşmüş? Sevda pusulamızdaki kirli kavislerin kanayan göstergelerine hasret tünemişken ve her gece iniltili gelgitlerle ruhumuzdaki kayalar tuza dönüşürken bu sevda denizlerinin suyu berrak kalır mı, söyle?
Kendi dünyamızın zemherilerine karıştığımız anların karanlık dehlizlerinde yürüdükçe bir sesi özler ruhumuzun ozan halleri. Acılar denizine gemiler salarız her gece, dönüşsüz yolculukların firari avuçlarıyla uğurlarız bakir adalara. Nefesimizdeki iyot kokusuyla, kafesimizdeki Anka kuşunu sonsuzluğa bırakır, ezgin yüreğimizin hıçkırıklarıyla yakarız bir şehri, içimizdeki öfkelerin sahilini güneş ısıtana kadar. Cehennemde şenlikler kurup eğlenirken sevgisizler, biz sevginin çiçekli bahçelerinde inadına dolaşırız, cennet mekânımız olana kadar.
Dolaştığın sitemli odalarımın penceresi bu yüzden her mevsim karla kaplıdır anlayacağın gül bakışlım. Sen, göğsündeki salkımların bahar muştularıyla titrerken bir odanın içinde, ben özlemli bir harmanın tam ortasında yalnızlığımın samanlarını rüzgârda savururdum. Birikmiş dökülüşlerinin girdabından kan sızınca mutlanır, yaman ağrılarının hazımsız sarılmalarıyla kahrolurdum. Gün hızla dönerek erir, ertesine devrilirdi ansız, kendimize verilmiş sözlerin yataklarında onca akşam olurdu zamansız. Vakitler kendi içinde eriyen bir pastil gibi ruhumuzu yakardı, dualarımız kabul olmaz yakarılardı, içten dökülüşlerin firari yanaklarına tanımsız yaşlar dökülürdü, amansız.
İhtiraslarının kalabalık caddelerinden geçerken eli boş kalırdı bütün umutlarının. Terk edilmiş ve talanlanmış sokakları bedenindeki öfkelerle bir başına geçerdin. Doludizgin yakarışların kementlerini atardın inatla, gözlerindeki yaşların deli naralarıyla şarkılar sürerdin dudaklarına. Yakılmış şiirlerime buzlar örerdi an, sen kendini deli yaşanmışlıklara iterken, kanardı içimdeki o gerçeğine bilenen adam. Kapıları açardım yumruklarımla, dağıtırdım yatakları en son umutlarımla ve sökerdim içimdeki isyanı aşk denen o muammayla.
Kırıklarla yeniden biçimlenen bir bedenin gölgesi kalırdı benden sana geriye. Gözlerindeki utanç iksirleriyle damarlarımın kanı değişirdi, dolu dolu söverken yaşam denen hengâmeye. Sorgular kendi kimliğini inkâr eden bir sırat olur, biz birbirimize tutunamadan geçerdik cennet dedikleri o çelişkili ülkeye. Yasak sevişmelerin yataklarını güneşe serdikçe, bedenimizdeki terleri gerçeğimize sürdükçe, tutkularımızın adresini ikiyle çarpıp, üçe böldükçe biz bu acılar atlasını ne kadar seversek sevelim geçemeyeceğiz gülüm, unutma.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Kendi dünyamızın zemherilerine karıştığımız anların karanlık dehlizlerinde yürüdükçe bir sesi özler ruhumuzun ozan halleri. Acılar denizine gemiler salarız her gece, dönüşsüz yolculukların firari avuçlarıyla uğurlarız bakir adalara. Nefesimizdeki iyot kokusuyla, kafesimizdeki Anka kuşunu sonsuzluğa bırakır, ezgin yüreğimizin hıçkırıklarıyla yakarız bir şehri, içimizdeki öfkelerin sahilini güneş ısıtana kadar. Cehennemde şenlikler kurup eğlenirken sevgisizler, biz sevginin çiçekli bahçelerinde inadına dolaşırız, cennet mekânımız olana kadar.
yüreğine sağlık usta
Doludizgin yakarışların kementlerini atardın inatla, gözlerindeki yaşların deli naralarıyla şarkılar sürerdin dudaklarına. Yakılmış şiirlerime buzlar örerdi an, sen kendini deli yaşanmışlıklara iterken, kanardı içimdeki o gerçeğine bilenen adam. Kapıları açardım yumruklarımla, dağıtırdım yatakları en son umutlarımla ve sökerdim içimdeki isyanı aşk denen o muammayla.
sabahın bu saati ve yazın mükemmeldi varol sevgiyle
Kırıklarla yeniden biçimlenen bir bedenin gölgesi kalırdı benden sana geriye. Gözlerindeki utanç iksirleriyle damarlarımın kanı değişirdi, dolu dolu söverken yaşam denen hengâmeye. Sorgular kendi kimliğini inkâr eden bir sırat olur, biz birbirimize tutunamadan geçerdik cennet dedikleri o çelişkili ülkeye. Yasak sevişmelerin yataklarını güneşe serdikçe, bedenimizdeki terleri gerçeğimize sürdükçe, tutkularımızın adresini ikiyle çarpıp, üçe böldükçe biz bu acılar atlasını ne kadar seversek sevelim geçemeyeceğiz gülüm, unutma.
Selahattin Yetgin
**************************
SADECE SUSTUMMMM..
YÜREKTEN TEBRİK EDİYORUMM...