- 898 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYRANCI HASAN'IN OĞLU CONİ BİTILS (5)
BEŞİNCİ SAHNE
FONDAN SES: (Perde açılmadan önce) Yıl 1975. Ocağın dördü. Cumartesi, gece…
MEHMET: (Somyaya oturmuş, gitar çalmaktadır.) Olacak be!... Çalışırsam bu iş olacak. (Gitarı yatağa bırakır, aynayı alıp masaya yaklaşır. Aynaya bakarak dudaklarının üst kısmını pastel boya ile bıyık şeklinde boyar. Masada duran posteri kaldırıp bir aynadaki yüzüne, bir postere bakar. Poster Rack Hudson’un fotoğrafını içermektedir.) Benzedim be!.. Tıpkısının aynısı oldum. Sol tarafı biraz daha kalınlaştırmalı. (Biraz daha boyar.) Şimdi daha iyi oldu. Beni görenler Rak’ın ikiz kardeşi sanacak. Meğer ben artist gibi delikanlıymışım da haberim yokmuş. (Posteri duvara asar. Başını postere yaklaştırarak aynaya bakar.) Bravo Fatma’ya be!.. Rak Hatsın’a benzediğimi ilk defa o fark etti. Keskin göz varmış kızda; vallahi helâl olsun!..
(Masaya oturur.) Hatıra defterime bugünü de not etmeliyim. Çünkü bugün çok büyük bir gün. Beni seven güzel bir kızla ilk defa dolaştım İstanbul’da. (Yazar.) Dört ocak bin dokuz yüz yetmiş beş. Sözleştiğimiz gibi Mehmet’le buluştuk bugün.Yanında güzel bir kız vardı. Kız kot pantolon ve parka giymişti. Esmerce fakat çok güzeldi. Adı Fatma imiş. (Yazmayı bırakır, kısa bir süre hayallere dalat.) Tanışıp tokalaştık; yumuşacık ve sıcacık elleri vardı. Beni çok beğendiği o kara, o baygın gözlerinden hemen anlaşılıyordu. Sanki görür görmez âşık olmuştu bana. Benim hâlimi hatırımı sordu. Derslerimi sordu. Mehmet, Fatma ve ben birlikte lokantaya girdik. Mehmet karşıma, Fatma yanıma oturdu. Fatma, Mehmet’le hiç ilgilenmiyor, hep benimle konuşuyor, sürekli birtakım sorular soruyordu. Nedense Mehmet hiç kıskanmıyordu Fatma’yı. Sevdi canım, Fatma görür görmez sevdi beni. Tavuk yedik lokantada. Garson bıçak ve çatal getirdi. Yemeği yerken öylesine utandım ki ter içinde kaldım. Fatma çıkarıp bir mendil verdi bana; alnımı sildim. Şey dedim. Biraz üşütmüşüm de… Arkasından birer pilav ve tatlı yedik. Lokantadaki masrafı ben karşılayacaktım. Çıkarıp garsona yüz lira attım ama Mehmet engel oldu. Ne kadar ısrar ettiysem de kabul ettiremedim. Hesabı Mehmet ödedi. Mehmet çok iyi çocuk. Sonra sigaralarımızı tellendirdik, lokantadan çıktık.
Mehmet’in acele bir işi varmış. Bana “Kusura bakma Mehmet.” Dedi. “Seninle gazinoya gidecektik ama bugün mümkün değil. Başka zaman gider eğleniriz.” Sonra Fatma’ya döndü, özür diledi. “Seni götüremeyeceğim yurda kadar. Ama Mehmet’in belki işi yoktur, seni o götürür.” dedi. Bana “İşin var mı?” diye sordu. Yok dedim. Hiç işim yok. Hiçbir tane işim yok. “O hâlde Fatma’yı kız yurduna sen götür.” dedi bana. Olur dedim. Birden karşımda Mehmet fır fır dönmeye başladı. Fatma da dönmeye başladı. Bütün apartmanlar, yollar, insanlar hep fırıldak oldu, döndü. Arkadaki duvara yaslanmasaydım, mutlaka heyecandan bayılırdım. Böylece Mehmet gitti. Ben sokağın ortasında Fatma’yla kalakaldım. Vay anasını!... Ne yapacağım şimdi? Fatma ve ben… Sokaktaydık. Yalnızdık. Caddede bir sürü insan vardı ama ben Fatma’dan başka kimseyi göremiyordum. O bana bakıyordu, ben ona… Sevinç ve heyecandan ne diyeceğimi bilemiyordum.
Fatma zarif bir tebessümle “Gidelim.” dedi. Gidelim dedim. Gittik. Yolda yan yana, sessizce gidiyoruz. Karşıdan Ayrancı Hasan gelse vallahi tanımam. Öylesine heyecanlı ve mutluydum. Sonra, sonra… (Utanarak) Koluma girdi Fatma. He vallahi koluma girdi, he billahi koluma girdi! İşte böyle. (Kasılıp göğsünü ileri çıkararak, koluna girmiş biri varmış gibi yürür.) Aynen böyle girdi koluma. Ben de elimi cebime soktum. Yürüdük. Sonra Fatma başını koydu omzuma. Baygın baygın bakarak “Senden hoşlandım Mehmet.” dedi. Ben sustum. Seni seviyorum Fatma diyecektim ama heyecandan sesim çıkmadı. Birkaç defa öksürebildim sadece. Öylece, kol kola, hiç konuşmadan epeyce yürüdük.
Bir ara “Kahveye girelim mi Mehmet?” diye sordu. “Şöyle karşı karşıya oturup muhabbet ederiz.” Evetten başka ne cevap verebilirdim ki!... Girelim dedim. Bir kahveye girdik. Fakat önce kahveyi tanıttı bana. Mehmet’i ve kendisini görmek istersem bu kahvede bulabileceğimi söyledi. Fatma ve arkadaşları hep oraya giderlermiş. Filânca Gençlik Derneğine kayıtlı olanların uğrak yeriymiş orası. On- on beş metre ötede de Falanca Derneklilerin kahvesi varmış. Dikkatli olmalıymışım. Oraya girersem anında komalık ederlermiş beni. Fatma anlatıp duruyordu. Ama ben onu dinlemiyordum artık. Onu seyrediyor, gözlerine, dudaklarına bakarak hayaller kuruyordum. Epeyce dil döktü Fatma. Evrimden bahsetti. Sonra evrimden devrime geçti. Biz proletermişiz, yani işçi sınıfıymışız. Devrim yapmamız şartmış. Sonra haksızlıklardan, eşitsizlikten bahsetti. Haklı kız. Eşitlik olsun tabi. Neden şarkıcıların yüzlerce sevgilisi var da benim hiç yok. Ya onların da hiç olmasın veya benim de yüz tane olsun.(Bir sükût) Fakat ben ne yapayım yüz taneyi!... Benim Fatma’m var, Fatma’m… O bana yeter de artar bile. Çünkü beni seviyor. Ötekilerin yüzünü şeytan görsün.
Bir ara durdu Fatma. Dikkatle bana baktı. “Sen” dedi. “ne kadar da Rak Hatsın’a benziyorsun!.. Bir de bıyıkların olsaydı ondan farkın olmayacaktı. Artist olmalıydın sen Mehmet.” Öyle dedi bana. (Kalkar. Posterin yanına gidip aynayla kendisine ve postere bakar.) Hakikaten çok benziyorum. Aferin kıza, iyi, keşfetmiş. (Aynayı bırakıp bir sigara yakar.) Daha sonra kahveden çıktık. Sokakta yine koluma girdi. Artık ben utanmıyor, devamlı konuşuyordum. O ise sürekli siyasi fikirlerini anlatıyordu. Proleter ihtilâlcilerin bana ihtiyacı varmış, mutlaka Filanca Gençlik Derneğine katılmalıymışım. Ben ise o anda neler hissediyordum neler!...Sokakta yürüyen ve bana kıskanarak bakan delikanlıları tepeden süzüyor, acıyordum onlara. İstanbul gibi bir yerde sülün gibi bir kızı koluma takmak kolay mı?
“Diskoteğe gidelim mi Mehmet?” diye sordu bir ara. Hiç gitmedim ki ben. Filmlerde görüyoruz ama… Ne diyeceğimi şaşırdım. Cahil gözükmemek için “Sen istersen gideriz. Dedim. Gittik. Bir kapıdan girdik. Sonra başka bir kapının önünde esmer bir genç karşıladı bizi. Fatma’yı tanıyormuş. O da Fatma’nın derneğine üyeymiş. Hem fakültede okuyor, hem de diskotekte çalışıyormuş. Karanlık bir salona aldı bizi. Ortada loş ışıklı bir sahne vardı. Bir orkestra insanın kanını coşturan hızlı bir ecnebi parça çalıyordu. İki erkek ve iki kız ise pistte çılgınlar gibi dans ediyordu. Bizi köşeye, karanlık bir yere götürdüler. Fatma’yla yan yana oturduk. Birer kadeh içki getirdiler. Sonra Fatma’yla çifte kumrular gibi sohbet ettik. Sonra, sonra… (Çok utangaç) Öptü beni. Vallahi de öptü, billahi de öptü. Hem de dudaklarımdan, hem de uzun uzun… Öyle utandım ki!... Bereket her yer karanlıktı da Fatma yüzümün kıpkırmızı olduğunu fark etmedi. Sonra, ikinci kadehten sonra bende utanma falan kalmadı. Bu sefer ben yumuldum Fatma’ya. Ona seni seviyorum Fatma dedim. O da bana “Senden hoşlandım Mehmet.” diyordu ikide bir.
Beni Rak Hatsın’a benzetti. Yoksa artist mi olsam? (Rol yapar gibi) Ben kiralık bir katilim, öldüreceğim kişi değil, alacağım para ilgilendirir beni. Yüz bin dolar mı? Kabul. Babamı mı öldüreceğim? Kabul… Yoksa Filanca Derneğe mi girsem. (Taklit ederek) Kahrolsun faşistler, yaşasın proletarya! Yoksa şarkıcı mı olsam? Ama benim için hiçbiri fark etmez. Ha artist olmuşum ha şarkıcı olmuşum, ha Filanca, ha Falanca Dernekli… Hepsi de benim için aynı. Fakat ben şarkıcı olacağım. Türkiye’nin bir numaralı pop yıldızı olacağım.
Fatma dans etmeyi öğretti bana. Kol kola, kucak kucağa dans ettik. (Odanın öbür ucuna bakar.) Fatma, sevgilim, gel, dans edelim seninle. (Işıklar söner, projektör sahneyi aydınlatır, fondan romantik bir müzik duyulur. Kapıya doğru yaklaşarak) Gel Fatma, dans edelim. Seni seviyorum. Göreceksin bak, yarın pop yıldızı olunca seni asla aldatmayacağım ve evleneceğim seninle. Çünkü sen beni Mehmet olarak sevdin. Gel sevgilim. (Kapı arkasında asılı ceketini alır, onunla dans eder, ceketini okşayıp öper.) Fatma’m, Fatma’m, sevgilim, seviyorum seni.
(Perde iner) (Devamı var)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.