- 2847 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OKUL YOLU
Her zamanki gibi yine sonu okul yolu olan bir yolun ortasında buldum kendimi. Her tarafta beton yığınlarından yapılmış binalar ve işyerleri vardı. Adımımı attığım yer bile betondu. Yürümeye başladım. Bu sıkıcı beton yığınlarından kurtulmak için tekrar ve daha hızlı yürümeye başladım. Nerde o tarihimizi yaşatacak o birbirinden güzel ve tam bir mimari eser halinde halinde olan evlerimiz, yalılarımız, köşklerimiz, villalarımız… Şimdi bunlardan eser yok. Hangi eve baksam adeta bir kutu gibi. Hele bir de şu konutlar yok mu! Bunların hiçbir mimari özelliği yok. Kutuların arasında sıkışıp yaşıyoruz. Ha unutmadan bir de ‘’Rezidance’’ ve ‘’Gökdelenler’’ bizim bunlara ihtiyacımız yok. Biz 150-200 kat yüksek yerlerde yaşamak istemiyoruz; gökyüzünde değil, yeryüzünde yaşamak istiyoruz.
Yoluma devam ettim. Caddeler çıktı karşıma. Daldım caddelerin arasına. Yine beton yığınları… Ama bu sefer daha farklı bir şey vardı. Caddenin her alanında otomobiller vardı. Sanki herkes çıldırmış ve otomobil alma yarışına girmiş gibiydi.
Az ilerde kocaman bir park gördüm. Camiyi çevreliyordu. Parkta neler yoktu ki! Tarihi camisi, çay bahçesi, oyun parkı, büfesi, bankları, ağaçları, çiçekleri, eve ekmek götürebilmek için üç beş kuruşa ayakkabı boyacılığı yapan çocuklar ve daha neler…! Sevinmiştim ve yoluma devam ettim.
Yolun üstünde alışveriş merkezi vardı. Akvaryumu andırıyordu sanki. İçinde yaşamını sürdüren yüzlerce balığın olduğu bir akvaryum. Okula varmadan bu alışveriş merkezini gezeyim dedim. İçeriye girdim ve karşımdaki manzaraya baktım. Yüzlerce dükkan vardı. En üst katında kafeterya, bir alt katında ise tiyatro salonu ve Lunapark bulunuyordu. Hepsi çok güzeldi. Ama ya o sahteden yapılan sergiler, sahte akvaryum şekilleri, sahte duvarlar ve daha bir sürü yapay malzemeler. Peki ya bu dükkanlardaki satış elemanlarına ne demeli! Bir müşteriyle ilgilendikleri pek rastlanılmaz. Tek hedefleri sadece ama sadece ellerindeki o carkcurk eşyaları satabilmek. Bizler de o manzaraya, o sahte görünüme aldanıp o tür yerlere akın ediyoruz ve neredeyse bütün alışverişimizi oralardan yapıyoruz.
Nedir bu ya, ne oluyor bize, örf ve adetimiz… Peki ya bunlara ne olacak? Nerde o eski tüccar ve pazarlar? Nerde Kapalı Çarşısı’nın, Arasta Çarşısı’nın o eski hali? Eskiden orası tam bir Türk yeriydi. Ama şimdi hangi deliğe baksam, turistim diye geçinen bir yabancı var. Yakında birileri kalkıp da ‘’Buralar bizimdir.’’ derse inanın şaşırmam. Peki ya Ayasofya Müzesi! O bizim en değerli hazinemiz değil mi? Belki bizler bunu bilmiyoruz ama yabancı milletlerin çoğu bunu biliyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen okul yolunu bitirebildim.
KADİR YILDIZ
10 MAT-C
2007-2008