- 767 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kıssa Üzerine Düşünme Niyeti: Sonsuzluk Hecesi / LA
’’ Sen orada kan dökücü, fesat çıkartıcı birini mi yaratacaksın? ’’ Bakara - 30
Karadeniz ikliminin saray havasına mensup nazenin yazarlarından Nazan Bekiroğlu son kitabı Sonsuzluk Hecesi: LA ile kitap dünyasına hoş bir sada bıraktı geçtiğimiz günlerde. Bu sefer konusu insanlığın en karmaşık masalıydı: Âdem ile Havva. Yaratılışın aşk hamuruna bu kez Nazanca tatlar bıraktı.
Dünya sürgünlerinin en hüzünlüsünü yaşayan iki kahramanımız vardı tuvalimizde. Âdem’i kışkırtan günahkâr kadın olarak bilinen Hz. Havva, Nazan Bekiroğlu’nun kaleminde boz zihinlilere - olması gerektiği gibi - gerçek yüzünü gösterdi.
Konu Kuran-ı Kerim’de kıssaya uygun olarak hikâyeleştirilmişti yazar tarafından. İlk yaratılış, secde bahsi, şeytanın itirazı ve asiliği, Havva’nın yaratılışı, Havva-Âdem aşkı, ilk günah ve şeytanın ilk günaha sürükleyen fısıltısı, dünya sürgünü, Habil ve Kabil çekişmesi ve son olarak Kabil’in kardeş katliamı...
’’ Âlemlerin Rabbi bu toprak bedene
nefesinden nefta
suretinden suret
ruhundan ruh verdi.
Ona, ruhumdan, dedi.
Söze harfe, rakama sayıya sığmaz ilişki. Böyle bir gramer kime nasip olmuş ki ? ’’
İlk günah ve dünya sürgününden önce kitabında yoğun bir şekilde bahsettiği bu ilk aşk risalesine biraz değinelim istiyorum. Aynı özden yaratılan, aynı ruhun temsilcileri. ’’ Havva böğründen çıkıp da yanına uzandığında, anlamsız erkek oluşu bir anlam kazandı. Varlığın özü muhabbet; gizliydi Âdem, aşikâr kılındı.’’ Nazan Bekiroğlu ilk aşkı kendi tılsımlı üslubuyla kısaca böyle anlatıyordu. Konu edebiyatın en önemli iki konusundan biri olan aşktı ve bütün bu yaşanılan zıtlıkların muteber olduğu bu konular diğer önemli bir konu olan insana aitti. Âdem-Havva bütün insanlığın hikâyesiydi.
Rabbiniz size bu ağacı, sırf siz melek olursunuz veya cennette ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı.” (A’raf 20)
Yazar bütün edebi gücünü kalem kaslarına yükleyerek okuyucuya bir nevi kendi öz hikâyesini okuduğunu hissettiriyor.19. yüzyıl romantik yazarlarından meşhur Victor Hugo’nun söylemindeki gibi ’’Ben beni anlatırken sizden bahsederim aslında.’’ Hikâye bizimdi, asıl hikâyemiz sürgün edilişimizle başlardı.
Kuldu Âdem, fıtratındaki merak hissi fazla taşmıştı, kalbini delip tenini bile istila etmişti. ’’O ağaç’’ ve bilmek merakı oydu beynini Âdemin. ’’Kutsal ruhla balçık arasında geri dönen bedeniydi’’ Âdem ilklerin insanıydı lakin bu ilk sınav hiç bir kula nasip olmayan ağırlıktaydı. ’’Bu kadar çok hayır diyebilmek için ne kadar büyük bir evet demiş olmak gerekirdi.’’
İlk anda dikkat çeken kitabın adı oluyor aslında. Neden ’’LA’’ yı kullanmıştı yazar? Onun açıklamasını ilk başta kitabının ’’La Sahibesi’’ bölümünde yapıyor. Kendi kanaatimce yazar bu kıssayla Kabil bahsine odaklanmış ve kitabın adını seçerken bile bu bahisten etkilenmiş, çünkü İllallah demeye La ile başlarız. Demek ki yok diyerek başkaldıracak sonrasında bilinçli kabul kelimesini ardından getireceğiz: İllallah
Âdem itaatkâr kul yoluna giderken önce La durağına uğramıştı yasak meyveyi ısırarak. Yazar Âdem’in isyanını en gerçekçi haliyle anlatırken vurgulamak istediği ve sonsuzluk hecesinden kasıtı aslında Kabil’in isyanı oluyor. Asilikte kardeşini öldürerek liste başı olan Kabil’i bu sebeple hikâyesinin gizli en önemli kişisi yapıyor. Bana göre; La bahsinin elinden en sıkı tutan Kabildir.
’’Adem cümlenin daha başında ’’la’’ diyecek, reddecek özgürlüğe sahip olduğu halde ’’illallah’’a varmasıyla yaratılmışların en güzelidir. Mümkünler âlemindeki o en esrarlı heceyle, kendiliğinden değil bile isteyedir. ’’
Yazar, resim ve şiirin imkânını sonuna kadar bu kıssa üzerinde kullandığını görüyoruz. Tasvirlerle görüntüleri kitap üzerine yansıtarak okuyucuda gerçeklik hissi uyandırıyor. Üslubundaki şiirsellik okuyucusunun konudan kopmamasına vesile oluyor. Hatta bu tarzıyla yazar dimağlarda hoş esintiler bırakıyor.
Nazan Bekiroğlu anlaşılmamak için yazan bir yazardır aslında. Bu haline ’’Nun masalları’’ ve ’’Cam ırmağı Taş gemi’’ hikayelerinde alışığız. Lakin bu kitapta hiç beklemediğim sadelikte bir Bekiroğlu gördüm ve bu sadeliğin ona farklı bir endam kazandırdığını düşünüyorum.
Sonsuzluğa uzanan çok lezzetli bir La bahsi sizi bekliyor. Bence Bekiroğlu sofrasında hemen yerinizi alın!
’’La hiçlik mesabesi öyleyse sonsuzluk ekidir’’
Filbahar 8. sayı