- 1072 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Frankfurt'ta Sanat ve Kültür Günleri II
Sanat özellikleri itibariyle toplumların fantazilerinden ortaya çıkarak, yine içinden çıktıkları topluma hizmet etmek içinde bir araçtırlar. Baǧlayıcılıǧı anlatılmayacak kadar çoktur. O farklı dallarıyla zaten kendi farklılıǧını açık bir biçimde topluma sunacak kadar yetenekleri beyninde barındıracak düşüncelere sahiptir. Ve bunu kendi berraklıǧı ile temiz bir şekilde insanlıǧın hizmetine sunarak aǧırlıǧınıda gösterir içinde yaşadıǧı topluma. O da felsefe kadar sevimli bir bilim dalıdır. Bütünlüǧü deǧerlendirildiǧinden kültürle içiçe geçmiş bir konumada sahiptir. Sanat ve kültür bir trenin vagonları ve çekici motoru gibidirler, biri olmadan diǧeri olamaz. Sürekli deǧişimi içerisine alarak fantazileri gerçeǧe dönüştürdükleri için, kaynaşmak içinde en güzel faktörlerdir toplumlar arasında. Diyalog açısından bakıldıǧında durum daha da açık bir konuma sahip oluyor. Bir ülkenin sanatı bir başka ülkede sergilenerek farklı toplumların sanata bakış açıları, estetik deǧerleri olarak integrasyon denen kaynaşmayı tetikliyor. O kendi hiciv gücüyle yaratıcılıǧını gösterip kalıplaşmalara ve dogmatik düşüncelerede meydan okuyacak kadar bir güç faktörü oluyor bazen. Dünya da saf bir ırk olmadıǧı gibi, saf bir kültür ve sanatta olmuyor bu özelliklerden dolayı. Her toplum, diǧer bir toplumu etkildiǧi gibi sanatt ve kültürde farklı toplumların farklılıklarını da kapsayarak karşılıklı etkileşimlerle yaratıcılıǧınıda geliştirecek yeniliǧe sahip oluyor. Sorgulayıcılık onun temel gıdası olduǧu için, aynı zamanda içinde bulunduǧu toplumun tabularını yıkma mücadelesi vererek insanlıǧa aş ve ekmek kadar bir hizmetide gerçekleştiriyor. Başka bir ifadeyle saflaştırma ve arındırma gibi gerçekdışı söylemlere sürüklenen ideolojileri yıkıp yok ederek insana, insani deǧeri vererek monoton görünümleri bertaraf etmek için bir cengaver gibi de çarpışıyor. Sistemlerin kısıtlamalarına raǧmen o bazen diplomatik dilini kullanarak kendi tenkitçi varlıǧını hissetirebiliyor. Dogmaların aşılmasında karşımıza dikilen ve deǧişmez deǧerler olarak bize sunulan dayatmaları alternativler yaratarak sınırsız yeniliklere imza atıyor. Bu açıdan bakıldıǧında Frankfurt Festivali, Frankfurt Türk Filim günleri, Frankfurt Kitap Fuarı’nın kültürel oluşuma yaptıǧı katkı büyük bir kültür alışverişinin deǧişim merkezini de yapmış olmanın rahatlıǧını yaşamaktadır. Burada küçük bir hatırlatmayı yararlı buluyorum. Bu etkinliklere gelen yaklaşık üçbuçk milyon insanın sadece yemek için harcamış oldukları meblaǧ gözönüne alınırsa işin ekonomik boyutuda şehir için sevindirici bir unsur olacaktır. Hiç kuşkusuz kültüre yapılan katkı ise düşünüldüǧünden daha büyük öneme sahiptir. Burada ki Almanlara yönelik etkinliklerde hatırı sayılır bir kesimin ziyaretçi olarak gelmesi bile Türkiye açısından olumu bir gelişmedir.
Kültüre katkısı olan önemli bir akşam ise son 4 yılda benim de katılmış olduǧum ve şehir kütüp hanesinde gerçekleştirilen ve geleneksel olarak “Türk – Alman – Edebiyat – Dostluk Derneǧi’nin” katkılarıyla yapılan ve organizatörlüǧünü H. Çakır’ın yaptıǧı etkinlik gerçekten her yıl biraz daha güzelleşerek ve iyileştirilerek izleyicilere sunulmaktadır. Bu yılkı etkinlik ise “Bugün İnsan Hakları Günü Deǧil” Sümeyra’yı anma; bir müzik ve şiir akşamıdır şiarıyla broşürlerini çıkarmıştı. Türkçe ve Almanca karşılıklı şiirlerin okunduǧu bu akşam benim katıldıǧım akşamların en güzellerinden birisidir. Akşamın bu yılkı aǧırlık noktası ünlü lirik şairimiz Orhan Veli Kanık idi. Akşam Orhan Veli Kanık’ın Gariban adlı şiirlerini repertuarına almıştı. Şairden şiirlerin Türkçesi’ni Frankfurt’ta faaliyetlerini sürdüren Güneş Tiyatrosu’ndan Tülay Yongacı diye bir tiyatro sanatçısı okuyarak şiirseverleri sevindirdi. Şairin şiirlerinin Almancası’nı da Erich Schaffner okuyarak Orhan Veli Kanık’ın güzel İstanbul Lehçesi’yle yazılmış şiirleri Alman şiirseverlere taşıyarak, kültürümüzün sadece bir döner kültürü olmadıǧını böylece kanıtlamış da oldu. Şiirler içerik bakımından sırf İstanbul’u anlatsalarda Orhan Veli ile buluşmak demek şiirle buluşmak demek olduǧu için, şiir sanatını kavramak içinde önemli bir adım olarak belleklere takılıp kalacaktır.
Akşamın ikinci bölümü ise birinci bölümünü aratmayacak kadar güzeldi. Bu bölümde Hannelore Marzi adlı bir masal yazarı ve anlatımcısı olan bu hanım; ezbere anlattıǧi Türkçe masallarla izleyicileri kahkaha seline kaptırarak gülmemize katkıda bulunduǧu gibi düşünce sistemimizin deǧişmesi içinde soru işaretleriyle akşama başka bir renk katarak, gerçek sanatın boyutlarının insan için ne kadar deǧerli olduǧunun bilincini uyandırmış oldu. Almanca olarakta “Von der List der Frauen” (Kadınların Hilesi/Düzenbazlıǧı) adlı bir hikaye anlattı. Ayrıca akşama yıllardan beri Frankfurt ve çevresinde faaliyet gösteren “Grup Gülizar” Meyhane Şarkıları adlı instrumental bir kesit sunarak bizleri İstanbul Boǧazı’nın buǧulu akşamlarına taşıyarak martılarla buluşturdular. Bu grubu kanunda Mehmet Yolaç, ney de Kuday Şahinalp ve ud da Adil Demirtaş temsil ettiler. Akşam ticari bir akşam olmadıǧı için adeta “kültürün akşamı” olarak izlenimini seyircilerine taşımış oldu. Buraya gelenlerin güzel bir kültür akşamı yaşadıkları hiç biribirimizi tanımadan ettiǧimiz sohbetlerde kendini belli edecek kadar berraktı. Türk – Halkevi’de ikram ettiǧi şaraplarla varlıǧını göstermenin sevincini yaşamaktaydı. Böylece insanlar ve dernekler kaynaşarak hem kendi marjinalliklerini, hemde insanların marjinal dogmalarını yıkarak birbirlerine gösterecekleri sevecenliǧin bile önemini belirleyen sanatın insan hayatındaki yeri kendiliǧinden ortaya çıkmış oluyordu.
Yine bu yıl ki kültürel etkinliklere Frankfurt Türk Sanat Müziǧi Sevenler Derneǧi Korosu Frankfurt Mariott Oteli’nde bir konser düzenleyerek müzikseverleri buluşturma noktası olarak 2008 yılına damgasını vurdu. Konserin misafir sanatçısı Yıldırım Bekçi idi. Kalabalık bir davetli grubunun ve seyircilerin bulunduǧu konserde, birbirinden güzel eserlerin yer aldıǧı programın ilk bölümünde, derneǧin başkanı ve koroşefi olan Orhan Mercan’ın yetiştirdiǧi öǧrenciler, solo ve koro olarak bir çok eseri seslendirdiler. Bunlar; Avni Anıl, Selahattin İnal, Erol Saygan, Şefik Ayhan Özışık, Yesari Asım Arsoy gibi ünlü bestecilerin eserlerinden oluşan müzik ziyafeti verdiler. Solo şarkılarda Uǧur Filiz; unutulmuş ne varsa sevgiden, Elif Atıcı Ekrem Güyer’in nihavend şarkısı; ayrılmak ne kadar acı, Atilla Koç; unut sevme beni, Mine Yalçın; bir kızıl goncaya benzer dudaǧın ve koronun seslendirdiǧi kimseye etmem şikayeti, Orhan Mercan’nın hayat kırkında başları biz davetliler olarak dakikalarca alkışladık. Akşamın ikinci bölümünde ise, Türk Sanat Müziǧi’nin deǧerli sanatçısı ve yorumcusu Yıldırım Bekçi sesi ve söylediǧi şarkılarla müzikseverleri, deyim yerindeyse adeta “mestetti”. Dinleyiciler arasında bulunan Ayşe Taş ise mikrofonu kaparkapmaz sahneye koşaradımlarla çıkarak; enerjisi, sesi, esprileriyle müzikseverleri kahkahalara boǧduǧu gibi onlarin yüreklerine kadar inmesinide bilerek gönüllerde tatht kurdu. Koro Şefi Orhan Mercan ve koro arkadaşları davetliler tarafından beǧeni kazanmanın mutluluǧunu yaşadılar. Organizatörlüǧünü bayan Serpil diye şuan soyadını unutmuş olduǧum birisi yapmıştı. 2008 Yılı Frankfurt’ta gerçekten Türkiye için bütün olumsuz gelişmelere raǧmen önemli bir yıl olarak Frankfurt şehir tarihinin kayıtlarına geçmiş olmanın gururunu taşımalıdır.
Önemli bir bilgilendirme akşamıda benim de üç yıldan beri üyesi olduǧum Hessen Atatürkçü Düşünce Derneǧi, 23 Kasım Pazar günü Cumhuriyetin 85. Yılında Atatürk Türkiye’si; Bireyin Hak ve Özgürlükleri açısından “Atatürk Devrimleri” adlı konferans yine Mariott Oteli’nin büyük salonun da gerçekleşti. Konferansa konuşmacı konuk olarak Türkiye’den; Prof. Dr. Ünsal Yavuz, ve emekli Tümgeneral Osman Özbek konuşmacı olarak katıldılar.Konferansın açılış konuşmasını HEADD’i başkanı sayın Mahmut Telli, Cumhuriyetin kurluşunda yer alan gelişmeleri tarihsel sınıflamalarına ve gelişmelerine göre ele aldı ve Atatürk devrimlerinin Türkiye Devleti’ne yapmış olduǧu kazanımların altını çizerek, şu anda Türkiye’deki şeriatçı, dinci ve yobaz gelişmelerin vahim sonuçlarına deǧindi. Telli özet olarak: “Atatürkçü Düşünce Derneklerinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin canıdır kanıdır”. dedi. Konferansın önemli simalarından birisi de Başkent Üniversitesi Atatürk İlkrleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ünsal Yavuz: Tarihimizde gelmiş geçmiş en büyük insan devlet kurucusu Atatürk’tür. 3997 kitabı altını çizerek, soru işaretleri koyarak okumuştur. Atatürk’ü kimi çevreler diktatör olarak göstermeye yelteniyorlar. Atatürk diktatör olmaktan çok, demokrasiyi hedeflediǧini ve bunu da, zaman zaman çok partili sistemin önünü açarak göstermiştir. O’nun ideali tam baǧımsız bir Türk Devleti kurmaktı. Tesetür kaldırılıp, kadına sosyal yaşamda saygı duyulacaǧı yere oturtmak onun eseridir. Toplumun bir kitlesinini yüceltip, bir kısmını aşaǧılamakla bir toplum gelişmez. Atatürk bütün yaşamında kadın erkek ayrımını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yaptı. Cumhuriyetin kazanımlarından biri, kadın erkek modern kıyafetlerle, bu salonda olduǧu gibi birarada bulunabilmesidir. Günümüzde ise kadın toplumdan dışlanmaya çalışılıyor”. diyerek AKP – Faşiziminin boyutlarını da bizlere açıklamış oldu. Toplantının ikinci konuşmacısı ise Emekli Tümgeneral Osman Özbek de: Cumhuriyetin 85. Yılında Atatürk Türkiye’si” konulu konferansta; “Türkiye’de ki 22 Temmuz seçimlerinin şaibeli olduǧunu iddia ederk, Türkiye’de hükümet eliyle daǧıtılan gıda ve kömür yardımlarını “Amerika’nın senaryosu” diyerek, “Bu hükümetin kıblesi Washington’dur” diye vurguladı. Son zamanlarda kamuoyunun gündeminden düşmeyen ve kendi adının da karışıtıǧı “ergeneokon” olayını ise senaryo olarak niteleyerek; “Gün gelir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilir ve bu zulmü yaratanlardan hesap sorulur” diyerek akşama son Noktayı koymuş oldu. Arkasından yüzden fazla ilgilinin bulunduǧu konferansta bunlardan yetmişe yakını Özbek’in kitaplarını alarak imzalatmak için sıraya girdiler. Sayın Özbek bu akşam da iki kitabıyla AKP aymazlıǧının içyüzünü gün gibi ortaya çıkardıǧı kitaplarını imzalayarak duyarlılıǧını da kanıtlamış oluyordu bizlere. Bu kitaplar: Çankaya’da Sonbahar ve Ram’dı. Butün bu faaliyetlerin yanısıra Frankfurt Alevi Kültür Derneǧi’de sayın Bülent Ecevit anısına ölümünün 3. Yılından dolayı bir anma toplantısı yapmış olmanın gurunu yaşadı. Bu toplantının konuşmacıları ise Yüksel Pazarkaya ve eski devlet bakanı Tayyibe Gülek’ti. Bu toplantıya katılım diǧer toplantılara raǧmen oldukça fazlaydı. Frankfurt Alevi Kültür Merkezi geniş ve bakımlı salonları, cemevi, gençlik evi gibi bölümleriyle adeta moderniteyi yeniden yaratmıştı. Binayı görünce büyülenerek Alevi olmanın İslam Dünyası içın bir ayrıcalık olmasının önemini bir kez daha kavramış oldum ve sevindim.
Yine ben bunun dışında Bornheim – Mitte’de ki kütüphanede iki defa Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde tanınmış olan rezitatör Oliver Stella’nın ünlü yazar Kurt Tucholsky’inin eserlerinden derlediǧi iki akşamada katılarak sevinçle hüzünü bir arada yaşadım.
Bu yılki faaliyetlerde sırf çaǧdaş edebiyatımız, çok çeşitli örneklerle yeralmadı, bunun dışında yazarlarımızda kendi çabalarıyla sonbaharın solgun yüzünü renklendiren “Tüm Renkleriyle Türkiye” eksikliklerine raǧmen istediǧı hedefe yaklaşmış oldu benim edindiǧim ve konuştuǧum Almanlar’a göre. Bu kapsamda emeǧı geçen herkesi yürekten kutlamak gerek. Bunlardan hele kitap fuarında organizatörlerineve çalışanlarına ben kişisel bir teşekürü borç bildiǧimi burada bir kez daha izah etmem gerekir.
Hoşçakalınız diyerek 2008 yılının bir kültür yılı olmasına raǧmen, ben hayatımın en kötü yılını yaşadım dediǧimde bunu bir gerçek olduǧuna inanmanızı isterim.
05.01.2009, Frankfurt am Main, gece saat 02:11’de ve evde.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.