- 576 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
HAMDOLSUN HAMLIĞI..!
Ailede, okulda, kışlada, camide, dini bayram ve önemli günlerde, ibadetlerimizde, herhangi bir sıkıntımız için Allaha el açtığımızda, Yaratıcıya şükürün, kanaat etmenin iafadesi olan "Hamdolsun" kelimesi bugünlerde çarpık ağızlarda, dîni en ufak hassasiyet karşısında küheylan kesilen, atmaca din düşmanlığı yapan çevrelerde gerçek anlamından farklı şekilde kullanılmaya başladı.
Kışlada;
"Tanrımıza Hamdolsun
Milletimiz varolsun
Afiyet olsun..!"
şeklinde yerini bulan kelime, dualarda en şiddetli çaresizlikler altında dahi Allahdan bir şeyler isterken eklenen
"Allahım senin verdiklerine hamdolsun" şeklinde şükür ve kanaati ifade eden o yüce anlamına münasip olarak kullanılan kelime;
-Hamdolsun battık
-Hamdolsun zam geldi
-Hamdolsun soyulduk
-Hamdolsun soyunduk
türü komikliklere malzeme yapılır oldu bazı çevrelerde.Genelde maksadı malum çevrelerin, siyasi gönderme gayesiyle bu türden cümleler kurdukları söylenebilse de, aslında bu davranışın altında yatan gerçeğin "gizli din düşmanlığı" yapmak, dini hassasiyetleri sulandırmak, sıradanlaştırmak için kullanıldığı çok açık.Açıkça yapamadıklarını örterek yapmak ve bu vesileyle değişik bir fantezi türü üzerinden tatmin olmak, mesajlarını vermek, konumlarını belli etmek şeklinde izah edilebilecek bu davranış, hemen her vesile ile alay etmeye çalıştıkları inanç sahibi insanları üzmekte..Diğer yandan ise, bu kasıtlı çevrelerin net olarak tanınmasına zemin hazırladığı için de temkin ve tedbir için fırsat verdiğinden bahsedebiliriz.
Bakalım önümüzdeki günlerde hangi dini temelli kelime ve kavramı ele alacak bu değerli zevat ve nasıl bir yaklaşım sergileyecekler.
Sadaka, zekat, hamdolsun miadını doldurmak üzere.
Hadi bakalım biraz daha gayret...
"Hamdolsun din düşmanıyız" diyerek Hamdolsun bahsini kapatırsınız herhalde, yeni sayfalar açmadan önce.
Gözlerinizden öptüm..
YORUMLAR
YERYÜZÜNDE BÜTÜN MAZLUMLAR KARDEŞTİR
Şuan gözümün önünde dudakları korkudan kapanmayan, ve bütün vücudu ile tir tir titreyen bir kız çocuğunun hayali var. Bu katliam başladığı günden düştü hafızama, bir haber arasında. Günlerdir de gözümün önünden gitmiyor. Korkudan konuşmayı bırakın ağlayamıyor bile. Yanaklarında yaşlar var ama onlar bile korkudan damlayamıyor. Sürekli düşen bombaların, can alan mermilerin arasındaki o hengamede, bir kız çocuğu öyle çırpınıyor.
Aklıma geldikçe içimi isyanların kapladığı, aklıma geldikçe bir şeyler yapmak gerekliliğini bütün varlığımla hissettiğim dokuz-on yaşlarında minik bir kız çocuğu. Dehşetle düşünüyorum. Bu kız benim kızım olabilirdi pekala. Benimde o yaşlarda bir kızım var çünkü. Ve orada bizim göremediğimiz orada bu çocuklardan yüzlercesi hunharca katledildi birkaç gün içerisinde.
Ve o kız çocuğu şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerle vicdanıma sesleniyor her dakika. Uyuma diyor, uyursan bir gün senin de çocukların böyle olacak. Çok net anlıyorum ki, bu ateş sadece düştüğü yeri yakmayan cinsten. Çünkü söz konusu çocuklar ise ve sizde bir anne kalbi taşıyorsanız, acıyı anlamak için, ille de o acının içerisinde yaşamak gerekmediğini çok iyi anlıyorsunuz sonuçta..
Sözde medeniyet asrının riyakarlığına haykırırcasına en anne yanıma sesleniyor o kız çocuğu, korkularını kilometrelerce öteden hissettirerek.
Bu vahşete sessiz kalmak demek zulme ortak olmak demektir. Çünkü dökülen kanlar mazlumun masumun kanıdır. Bu nedenle “insanım” diyen herkesin ve bilfiil insanlığın toplanması ve bu dehşeti durdurması gerekmektedir. Çünkü yeryüzündeki bütün mazlumlar kardeştir.
Gazze’de ki bu saldırı İsrail’in son altmış yılda yaptığı saldırıların en kanlısı en acımasızı arasında yerini alırken, beş-altı gün içerisinde 500 ü aşkın kişi hayatını kaybetmiştir. Bunların en az 150 sinin çocuk, 100 kadarının da kadın olduğunu düşünürsek, sus pus olan dünyanın da ne kadar büyük bir vebal altına girdiğini gayet net anlayabiliriz. Gerçi türkün tarihi böyle katliamları çok iyi tanıyor, bu kadar dünya milleti arasında en fazla duyarlılık göstermesinin sebeplerinden birisi de bu olabilir pekala. Hemen hemen her şehrimizde insanlar sokaklara dökülürken, medeni ve insan hakları telalığı yapan, sözde demokrasilerin riyakar papağanları nerede? Sahi nerede ezilmiş hakların savunucuları. Sizce de tuhaf değil mi bütün dünyanın bu suç manzaralı sus pus hali.
İsrail; sınırları henüz tamamlanamamış, sürekli yayılma politikası izleyen, nasılsa bütün dünya beni destekliyor diyerek istediği zulmü rahatlıkla yapan bir ülke(!) Hem bu öyle bir yayılım ki, kapsamına ileride Türkiye de girmekte! Dehşet!
Evet, medeniyetin göbeğinde yapılan bu insan katliamlarına “savunma hakkı” diyebilecek kadar alçaklaşan ABD, Avrupa Birliği ve vicdanının esnekliği bir kere daha kanıtlanan Birleşmiş Milletlerin arkasına sığınıp, aldığı radikal destekle elini kolunu sallayarak rahatça vahşet sergileyen bir ülke !
Aslında ülke demek çok yanlış olur, zira İsrail zaten terörün kendisidir. “Haganah” adlı Siyonist bir terör örgütü tarafından, Aslında Filistin halkına ait topraklar üzerinde, yine terörüst faaliyetler sonucu kurulan, hala da teröristlerce yönetilen İsrail bu gün küresel terörü tahrik eden en önemli terör bileşenidir.( Haganah, henüz İsrail devleti kurulmamışken, Dünya Siyonist Örgütü’nün Filistin’deki Yahudi cemaatini ("Yishuv") korumak ve diasporadan gelen göçmenleri kollamak için kurduğu milis gücüydü.) Gerek işgal altında tuttuğu, gerekse dünyanın değişik yerlerinde terör eylemlerine ısrarla devam eden, dolayısı ile bu amaçla kurulan bir oluşumdur İsrail.
Ama maalesef, daha dün Afganistan’a, Irak’a ve bilumum yerlere güya, sözüm ona terörü engellemek yok etmek adına yerleşen ve gittiği her yerde evvela masum ve mazlum insanları yok eden asıl yayılmacı güç olan ABD, bu gün bu saldırılara karşı, kör sağır ve dilsizdir.
Dahası, bu zulmü masum göstermek adına alçakça “savunma hakkı” ifadesini kullanabilmektedir. Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Hangi demokratik düşünce böyle bir vahşeti haklı gösterebilir?
Meselenin en önemli ayrıntısı ise bu gün modern dünya soykırımlarının aktif alanı her ne hikmetse yine İslam coğrafyası olmasıdır. Tıpkı dün, ondan evvelki gün olduğu gibi. Ve haçlının bu Yahudi katliamları karşısında sus pus olma zihniyetinin izahı da ancak bununla mümkündür. Bu satırları yazarken kıyas yapma niyetim hiç yoktu. Ama birkaç gün içerisinde, zorla zapt edilen küçücük bir toprak parçası üzerinde en az on bir camimin yerle bir edilmesi başka nasıl izah edilebilirdi ki? Asırlarca haçlının yapamadığını siyonistlerin yaptığını görmek medeni batı(!) yı sadece memnun eder. Şimdiki gibi!
Bu zulme isyan eden ise sadece hep mazlumlar, ve Müslümanlar ise eğer, Müslüman aleminin hemen toparlanması ve gereken birliğin sağlanması lazımdır.
Emperyalist emellerle beslenen lokal bölünmelerin asıl sebebinin bu gün meydana gelen bu hadise ile dolaylı değil direkt bağlantısı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Gerek etnik manada, gerekse inanç bağlamında yaşatılan bu bölünmelerin son bulması için GAZZE’de yaşatılan vahşetin bir son nokta noktası olması gerekir.
Çünkü yeryüzündeki tüm mazlumlar ancak ve ancak kardeştir!
Kargülü ALMILA
Değişik düşünceler değil aslında savunduklarımız ; dinin tamamen gizli kalması değil, benim fikrim. Ne pazarlıklara ne de siyasete alet edilmemesidir ortak temennimiz.
Tüccarsak eğer,kendi dinimizden olmayanlar da olacak müşterilerimiz,siyasetçi isek,başka inançlara sahip seçmenlerimiz de olacaktır.
Art niyetlilere malzeme vermemektir asıl olan.
Çok önemli bir konuya dikkât çekmişsiniz.Sizin de söylediğiniz gibi kimi kelimelere gerçek anlamları dışında bir takım anlamlar izafe etmek son yıllarda-Özellikle de internetin yaygınlaşmasından başlayarak-deyim yerindeyse moda oldu.Bilindiği gibi moda yönlendireme eyleminin bir çeşit aracıdır ve hedef aldığı kitleyi ne tarafa yönlendirmek istiyorsa onun bir çeşit propagandasını yapmak suretiyle amacına ulaşmayı dener.Finans kapitalin, iletişim araçlarının büyükçe bir bölümünü ellerinde bulunduran ülkemizdeki işbirlikçileri doğrusu ya, bu dejenerasyon işlemini bizlerin de bireysel katkılarıyla büyük bir başarıyla uygulamaktadırlar.Dur demenin en etkili yolu güzel dilimizi dosdoğru bir biçimde kullanmaktan geçer kanımca. Dilimizden hiç bir şekilde taviz vermemek ve onu genç kuşaklara en üzel şekliyle aktarmak başlıca görevlerimiz arasında olmalıdır.Selâm ve sevgiyle.
Din Allah ile kul arasındadır söylemi, yanlışa götürür bizi.
İnsanları dinlerini açıklamaya zorlamak, baskı altına almak anlamında kullanıldığında belki bir anlamı olabilir.
Aksi halde, insanlara camiye gitme, hacca gitme, oruç tutma demeye kadar vardırılabilir bu temenni ki yanlışlığı buradadır zaten.
Camiye namaza giden insanı, namaz kıldığını ifşa ediyor diye suçlamak bakış açısı ile ilgili olabilir ancak.Giden doğal ibadetini yapmaktadır, görenin "görmek istemiyorum" demek hakkı yoktur.
Dini evlerin içine tıkmaya çalışmak yakın geçmişimizde çok makbul bir baskı aracı olarak kullanıldı ülkemizde.
Oysa çağdaş dünyada insanlar inançlarını özgürce beyan etme, inançlarını yaymaya çalışma haklarına sahip ve bu hakları en önemli haklarından birisi.
Misyonerler de bilirsiniz olmadık yerlerde ve zamanlarda kendi dinlerinin propagandasını tanıtımını yaparlar.
Dini ve inançları sosyal hayatın dışına itme çabaları ülkemizde de genelde hep halkı baskı altına almak isteyen çevrelerin sürdüregeldiği bir tutum oldu.
Ticarette mesela, " hayırlı işler, Allah bereket versin" türü söylemlerden dahi irkilen bir anlayışın bir ideoloji olarak zihinlere yerleştirilmeye çalışılması teadüf değil, sistemli bir mühendislik çalışmasıydı bir zamanlar.Uzantılarının belli dozlarda hala sürdüğü de aşikar.
Siyasete dini alet etmek ve bundan herhangi bir türde çıkar elde etmeye çalışmak ayrı bir husus ve insanların gündelik hayatlarından dahi dini ve dini terminolojileri çıkarmaya, inançlarını eve hapsetmeye azimli davranışlar kadar yanlış ve sakıncalı bana göre de.
Ama bütün bunlara rağmen, varsa bu türden siyasetçiler ve
bu türden suistimaller yapıyorlarsa, dini terminolojiye ait kavramları küçümseme, onlarla alay etme hakkını kimseye vermez.Zira o zaman sebep olarak gösterilen davranışların benzeri hatta bütün inanç sahiplerini ilgilendirdiği için daha
ötekileştiricisi, daha çiği, daha vahimi sergilenmiş olur.
Bana göre yani...
Din,kutsaldır. Tanrı (Biz Allah diyoruz) ile kul arasındadır.
İnsanlar,olmadık yerlerde,dinlerinden,mezheplerinden söz etmezler,etmemeliler. Ediyorlarsa eğer, bunun altında bir art niyet aranabilir. Bir alış -veriş,pazarlık esnasında özellikle,dinlerini açığa vurup,dinî terimler kullanıyorsa insanlar,ben bundan kuşku duyarım. Tecrübelerim beni bu noktaya getirdi. Hele siyasetle din, birbirinden çok uzak olmalıdır. Siyasîler, zorunlu olmadıkça din ve mezheplerini açık etmemeli, siyasete alet etmeye çalışmamalıdır.
Ülkenin başına geçersiniz ve bütün inançlara eşit mesafede olmak,her dinden-mezhepten olan yurttaşlara eşit hizmet etmek zorunda kalırsınız.
Dininizi siyasete alet etmekte yarar görürseniz,sözü edilen kişi gibi ; en ateşli sünnî iken '' Gelin canlar bir olalım '' diyecek kadar komik duruma düşebilirsiniz.
Bu gün sözünü ettiğiniz durumun gerçek sorumluları, başımızdaki ,dini ,siyaset çamuruna bulaştıran,yanlış kişilerdir. Böyle fırsatları dört gözle bekleyenlerin var olduğunu da zaten siz anlatmışsınız.