- 619 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DOĞALGAZ FACİASI
DOĞALGAZ FACİASI
Dr. Sadık Özen
Yeni yıla girerken yaşanan doğalgaz faciası yüreklerimizi derinden yaraladı. Daha hayatın eşiğinde olan gençlerimizin hiç beklenmedik bir anda yitirilmeleri yüreklerimizde derin bir acı olarak kalacaktır. Onlar; sadece ailelerinin değil, ulusal varlığımızın ve geleceğimizin birer parçası idiler.
Bu olaydan alınması gereken dersler var. Şimdi onları birer birer sıralamaya çalışalım:
1, Türkiye büyüyor, çağdaşlaşıyor, çağın gereklerine uygun teknolojik gelişmeler yaşıyor
diye övünüyoruz. Yaşanan bu elim olay, bu konuda aldandığımızı ortaya koymuştur.
Çünkü, önemli olan sadece bu teknolojik gelişmeleri kopyalayarak onlardan
yararlanmak değil, alınan hizmetlere karşılık gerekli kontrol, bakım ve onarımları
zamanında yaptırabilmektir.
Bizimse; bu gelişimlerin sağladığı olanakları, mümkün olduğunca siyasi propaganda
malzemesi ve gösteriş amaçlı olarak kullanmaya çalıştığımız anlaşılıyor. Çağdaş dünya
için büyük bir olanak olan bu sistemin, böyle bir facia yaratabilmesi bunun kanıtı
sayılmalıdır.
Gerek konuyla ilgili devlet kurumları ve işletmeler, gerekse halkımız; sistemin bakımı ve
çalıştırılması, olası tehlikelerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması yerine, daha
çok, doğalgaz fiyatlarındaki zamlarla ilgilenir hale getirilmiştir. Çünkü, sosyal bir devlet
anlayışı içinde; halkın yaşamını kolaylaştırıcı sosyal ve ekonomik planlamalar yapmak
yerine, yiyecek ve yakacak dağıtarak oy almaya yönelik şovlar yapmakta olan bir iktidar
iş başındadır.
2- Medya: yaşanan elim ve vahim olayı; gazeteleri ve televizyon kanalları için bir rant
sağlama aracı olarak kullanma eğilimine girmiştir. Yaşanan bu kötü olay kınanırken, bu
tür şeylerin bir daha yaşanmaması için halkın bilgilendirilmesi, aydınlatılması ve
bilinçlendirilmesi ile ilgili yayınlar yapılmasından ziyade, konunun magazin malzemesi
yapılmakta olduğunu görüyoruz. Bu, rant sağlanmasına yönelik son derecede çirkin bir
tablodur.
Bazı kanalların program yapımcı ve sunucuları, kendilerini idari ve adli yargı yerine
koyarak; suçlama, sorgulama ve yargılama görevlerini üstlenmiş bulunuyorlar. Bu
tür eylemler, toplumu tahrik etmekten ve insanları daha çok üzmekten başka işe
yaramazlar. Bu tür yayınlarla sağlanan tek şey, yalancı kahramanlar yaratılması ve
rantiyeciliktir.
Medya hiçbir zaman kendisini adli ve idari yargı yerine koymamalıdır. Bu görevlerin
kullanımı ilgili yasalarımızda belirlenmiştir.
3- Ortaya bir suçlu çıkarılmıştır. Bu suçlunun, en büyük suçu, çok ve gereksiz konuşmaları
olmuştur. Bunlar onun bireysel kusurları olup, bu göreve nasıl getirildiğinin ve ehliyetinin
sorgulanmasına yol açmaktadır. Bu olayda asıl ve ilk yargılanması gereken, iş başındaki
idari mekanizma olmalıdır. Bu kişinin, bu göreve getirilmesinde; siyasi yapısı ve
görüşleri dışında hangi kriterlerin dikkate alındığı bilinemiyor. İdare, bu kişinin idari ve
mesleki yeteneğini belirleyen kriterleri açıklamalıdır. Bu suretle; onun, hak ettiği bir
göreve getirilmiş olduğu veya olmadığı tartışması sona erecektir.
Meseleye bu açıdan bakıldığında; görev kusurları itibariyle idari ve adli makamlarca
yargılanması gereken daha pek çok kişinin olduğu anlaşılmaktadır. Ama ne yazık ki bu
husus, ülkemizde, ancak sahip olunan siyasi görüşler ve kısıtlı demokrasi anlayışı içinde
değerlendirilebilmekte ve sonuçlanmaktadır.
4- Bu olay nedeniyle; aile yapımız ve toplumsal değerlerimiz sorgulanmalıdır. Yaş günü ve
yılbaşı kutlamaları da dahil, genç kuşak özel günlerini aileleri dışında geçirmeyi tercih
eder hale gelmiştir. Bunun nedeni, çağdaşlaşma adı altında geleneksel aile yapısında
meydana gelen yozlaşmadır. Komşuluk münasebetleri, neredeyse tümüyle sona
ermektedir. Aynı sitede ve apartmanda oturanların; bırakın özel günlerdeki kutlamaları,
birbirlerine selam vermeyi, birbirlerinden “Merhaba” ve “Günaydın” sözcüklerini bile
esirgedikleri gözlenmektedir. Bu toplumsal bir yozlaşmadır.
Aynı binada oturan bazı kişiler, doğalgaz kaçağının oluşturduğu karbon monoksit
zehirlenmesinden kendilerini kurtarırlarken, diğer dairedeki gençlerin acı ölümü
toplumdaki bu yabancılaşmadandır. Aynı binaya gelen görevlilerin, sadece ihbarda
bulunulan yerle ilgilenip dönmeleri de bu söylenenlerin bir başka kanıtıdır. Artık, insanlar
birbirinden uzaklaşmakta, bencilleşmekte ve sahip olunması gereken insani duyguları
zaafa uğramaktadır.
5- Günden güne çoğalan aşırı partizanlık duygusu ve buna bağlı olarak yapılan
partizanca uygulamalar, idari yargılama sistemini büyük ölçüde çökertmiş bulunuyor.
Dolayısıyla, idari yargıdan; tarafsız, gerçekçi ve doğru kararların çıkması oldukça
zorlaşmış ve bu konuda halkın güveni sarsılmıştır. Doğru karar veren müfettişlerin
başına neler gelebildiği ortadadır. Bu suretle; sürgüne gönderilen, işine son
verilen ve erken emekliye sevk edilenlerin olduğu biliniyor.
6- Ülkemizde; adli yargı sisteminin hantallaşması gözden kaçırılmaması gereken önemli
bir gerçeğimizdir. Üst üste yığılan dosyalar, yıllar süren davalar, siyasi amaçlarla
değiştirilen ve budanan yasalar; yargıçlarımızın tez zamanda karar vermelerini
engellemektedir. İnsanlar, duruşma sırasında kendilerini savunabilme hakkını yeterince
bulamıyorlar. En yüksek yargı organında bile çelişkili durumlar yaşanıyor. Toplumlarda
adaleti tecelli ettiren en büyük kurum ve insanların en büyük güvencesi hiç şüphesiz
yargıdır. Ne yazık ki, geciken adalet yargının bu özelliğine gölge düşürmektedir.
7- Bütün yukarıda sıralananlar yanında; yaşanan olumsuzluklarda en büyük sorumluluk
halkın bizzat kendisinindir. Partizanlığa karşı çıkmak yerine, bunu yapan politikacılara
destek veren, kendilerine sağlanan çıkarlara kanarak oylarını bilinçsizce kullanan,
olmayacak vaatlere aldanan ve aldandığını fark etmeyen, gerçekleri göremeyen,
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına, ayrılıkçı ve bölücülere destek veren, laikliğin ne
olduğunu öğrenmek istemeyen, dini inançlarının sömürülmesine göz yumanlar oldukça
ulus olarak huzur bulmamız mümkün olamayacaktır.
Kaybettiğimiz gençlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum.
06. 01. 2009
www.fikirplatformu.net
[email protected]
YORUMLAR
En önemli husus sanırım halk olarak tedbirsiz olmamız bence.
Evimizdeki cihazları dahi usulüne uygun kullanmayı beceremiyoruz.
En eğitimli kişilerin yaşadığı evlerde dahi çok basit kazalardan can kayıpları olabilmekte ne yazık ki.
Evlerde kullandığımız elektrikli gazlı cihazların düzenli bakımlarını yapmak öncelikle kullanıcının sorumluluğunda değil mi?Uyarıları hemen her zaman yeteri kadar duyuyoruz.
Cihazların kullanma klavuzlarında da keza detaylı şekilde gerekli bilgiler veriliyor.
Yasaklarla kurallarla iş yapmaya başladığınızda da bu sefer başka sorunlar çıkıyor.
Kombilerin her yıl kontrolden geçirilmesi zorunlu olsa mesela ve servis belgesini ibraz etmeyenin gazı kesilse eminim medyadan başlayarak bütün sivil toplum kuruluşları yaygaraya başlayacak, servislerden kim nemalanıyor, bürokrasi abartılıyor, halk eziyet çekiyor soru ve şikayetleri duyulacak.
Öncelikli olarak bu türden cihazların kullanımı için halk biliçlendirilmeli.Biliçlendirilmeli ama, zaten o bilinçte olup da ihmalkarlık gösterenleri zorlayacak ne türden tedbirler alınabilir bilemiyorum.
Objektif düşünülerek hazırlanmış bir yazıydı Sadık bey.
Selam, saygılar...
''7- Bütün yukarıda sıralananlar yanında; yaşanan olumsuzluklarda en büyük sorumluluk
halkın bizzat kendisinindir. Partizanlığa karşı çıkmak yerine, bunu yapan politikacılara
destek veren, kendilerine sağlanan çıkarlara kanarak oylarını bilinçsizce kullanan,
olmayacak vaatlere aldanan ve aldandığını fark etmeyen, gerçekleri göremeyen,
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına, ayrılıkçı ve bölücülere destek veren, laikliğin ne
olduğunu öğrenmek istemeyen, dini inançlarının sömürülmesine göz yumanlar oldukça
ulus olarak huzur bulmamız mümkün olamayacaktır. ''
Değerli Yazar ; aslında yazınızdan alıntı yapacağım kısmı seçmekte zorlandım. Çünkü ,tamamıyle doğru,gerçekçi,yararlı ve etkili bu yazınızın tamamı çok önemli.
Size teşekkür etmemiz gerekiyor. Saygılar.