- 725 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHİRETTE BİR GECE
Kendince iyi bir insandı o, namazında niyazında etliye sütlüye karışmayan kendi halinde iyi bir insan… Namaza ve insanlara iyilik yapmaya ne zaman olduğunu hatırlamadığı küçük yaşlarda başlamıştı. Ve ecel onun da kapısını çalmıştı bir gün. Ama korkmamıştı o ölümden, aksine gayet rahat bir gönülle karşılamıştı onu. Ve şaşmaz terazinin karşısındaydı işte. Onca insandan sonra ona da sıra gelmişti. Adı okunduğunda çok heyecanlanmış ve doğrusu korkmuştu da . Ne ince bir hesap vardı burada ,ayağına değen taş bile senden soruluyordu. Ama o hazırlıklıydı, ne de olsa her adımını besmeleyle atmıştı. Ve bir sinema halinde gösterilmeye başladı hayatı doğumundan itibaren. Ne de sevimli bir bebekti ama. İlk önce iyilikler tartılacaktı tabii. Şöyle bir bakınca namazlarını eksiksiz kılmış, tanıdığı tanımadığı herkese de küçük de olsa bir iyiliği dokunmuştu. İşte son namazı ve iyiliği de tartıya konmuş ve kendine göre, tartının sevap kefesi arşa yükselmişti. Şimdi sıra günahlardaydı, ona öyle geliyordu ki bu iş çok kısa sürecek ve dünyadaki emeklerinin karşılığını birazdan alacaktı. Ne günahı vardı ki onun uzun sürsün. Sinema bu sırada iyice ilerlemiş ve sahne 12 yaşlarına gelmişti. Ancak bu sırada hoca efendi soğuk terler dökmeye başlamıştı. Çünkü o daha görmeden hatırlamıştı olanları;
‘On- on iki yaşlarındaki çocuk bakkala girdi ve elindeki çikolatayı bakkalın çırağına göstererek,
- Amca, dedi, amca bu çikolata ne kadar?
- 50 kuruş, diye yanıtladı çırak.
- Peki amca, dedi küçük çocuk ve tam parayı uzatırken içeriye giren ve her halinden acelesi olduğu belli olan bir adam bir sigara istedi ve cebinden 50 ytl çıkardı. Çırak her ne kadar bozuk para olup olmadığını sorduysa da cevap alamadı. Ve hızlı bir şekilde yan dükkana parayı bozdurmaya gitti.
İşte ne olduysa o anda oldu ve küçük çocuk diğer müşterinin dalgınlığını fırsat bilerek kasaya yaklaştı ve oradan 20 ytl yi cebine indirdikten sonra hemen oradan kaçtı. Şimdi hem çikolata bedavaya gelmişti, hem de o çok istediği ama annesinin bir türlü almadığı yürüyen ve ateş eden robota kavuşacaktı. Tamam, hırsızlık kötüydü ama o büyüyünce gelip fazlasıyla ödeyecekti parasını…’
Devamını izlemeye gerek yoktu, çünkü gelip ödememişti parasını. Sonra sinema değişmiş ve çırağın o gününden sonrasını göstermeye başlamıştı. O günün akşamı bakkalın sahibi bir hesap yapmış ve kasada 20 ytl eksik olduğunu görmüştü. Zaten çırağı sevmeyen adamın çırağın bu hırsızlığını da yakalayınca artık bahane aramasına gerek kalmamıştı onu işten atması için. Ve hemen ertesi sabah hesabını kesmişti. Zaten babası yatalak olan çırağın evinde şimdi sadece annesi çalışıyordu az bir maaşla. O da kimseye yetmezdi ki. Aynı zamanda hırsız damgası da yiyen çocuk artık hiçbir yerde iş bulamaz olmuştu. Ve bir gün annesi çok hastalanan,ilaç için gerekli parayı ancak çalarak bulabilen olan çırak gerçekten hırsız olup çıkmıştı.
Başını gayri ihtiyari teraziye çeviren adam bir de baktı ki sevapları yarıya inmiş! Bir an öleceğini sandı. Ölse yok olsa bundan iyiydi ya neyse. O anda yeri göğü dolduran heybetli bir ses ona seslendi, ’Ey kibirde şeytanı bile geçmiş olan ademoğlu devam edelim mi sen mi anlatırsın? ‘ hocanın aklı karmakarışıktı. Ve kendisinin bile duyamadığı bir sesle ‘devam’ dedi. Sinema tekrar ilerlemeye başladı ve bu kez 25 yaşında durdu. Hoca şu an toprak olmak, hatta yok olmak istiyordu; keşke yaşamasaydı hiç.
‘’Yakışıklı genç evinden seri adımlarla çıktı ve yeni tanıştığı ama hemen ısındığı arkadaşlarının yanına gitti. Çok iyi çocuklardı hepsi ama bir kusurları vardı ona göre; çok içerler ne içtikleri zaman gidip masum insanları yaşlı çocuk demeden döverlerdi. Ama her güzelin bir kusuru vardı işte, kusursuz dost arayan dostsuz kalıyordu. O da bu mantıkla hareket ediyor ve onların yaptığı birçok işe ortak oluyordu Birinin babası da o bölgenin başkomiseri olduğundan hiçbirine birşey olmazdı. Bizim hoca içmezdi doğrusu ama arkadaşları küsmesinler diye o da birkaç tekme atıverirdi düşenlere. Hoşuna da giderdi hani, ne de olsa genç ve güçlüydü…’
Hoca bunu da izledikten sonra baktı ki o attığı birkaç tekme binler olmuş burada da kat kat büyümüştü. Ve daha kötüsü onun da bizzat vurduğu çocuklarda birinin kolu genç yaşında sakat kalmış ve o çocuk büyüdüğünde bir iş tutturamamıştı. Başını yine çevirdi teraziye ve bu kez arşa çıkanın sevapları değil günahları ve bir o kadar kul hakkı olduğunu gördü. Heybetli ses yine sordu tamam mı devam mı diye . Yine devam etti sinema,ama her bir sahne bir öncekinden daha kötüydü. Artık dayanacak gücü kalmamıştı hocanın ve çığlıklar içinde bağırmaya başladı:
- Beni sen yarattın, kaderimi sen çizdin,sen isteseydin günah kötülük olur muydu ki? Şimdi de benden hesap istiyorsun,o zaman benim hesabımı sen ver!
O konuştukça günah kefesi yükseliyordu. Tamam,o da farkındaydı yanlış yaptığının ama ne yapsındı bitmişti her şey. Ve tam yeni bir isyan çığlığı basıyordu ki ateşten bir zincir boğazına sarılıverdi ve onu derine,ateşin kalbine doğru çekmeye başladı. Çırpındıkça zincir boğazını daha çok sıkıyor, daha çok canını yakıyordu. ‘Son bir şey’ dedi, ‘son bir şey istiyorum senden bana biraz daha süre ver ve yaptıklarımı düzelteyim’. ‘Hayır’ dedi heybetli ses’ Sadece bir şansın vardı ve kullandın’ Ama vazgeçmedi,yalvarmaya devam etti, bir yandan yalvarıyor ;bir yandan da kurtulmak için çırpınıyordu boğazını sıkan ateşten. Çırpındı,çırpındı,çırpındı ve en derine düştü…
Gözlerini açtığında yatağının yanında terler içinde yatıyordu. Düştüğünde kafasını vurmuş olacak ki müthiş bir acı duyuyuordu başında. Ama yine de çok rahatlamıştı. Bir kabus görmüş ve ölümlerden dönmüştü. Hemen banyoya gitti ve abdest almak için kolları sıvadı. Gözü bir an için aynaya değdi ve gözleri faltaşı gibi açıldı. Boğazında derin bir yanık izi vardı….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.