- 1065 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Günlük (1)
Değerli arkadaşlarımız; Zekeriya EFİLOĞLU hocam ile birlikte yazacağımız bu günlük içinde bir hikaye barındırarak devam edecektir.
Şimdiden ilginiz için teşekkürlerimizi sunarız....
Gaziantep/Bir Pazar Gecesi/2008
…Şairin dizelerinde asılı duran
Fitili ateşlenmiş kelimelersin…
Bu nasıl bir ıstırap çemberidir bedenimi harman yerine çeviren? İçimde ordular yürüyor çok uzun zamandır. Sahipsiz ve haritada kaybolmuş ordular. Ruhum bir keşmekeşin içinde inliyor adeta. Gece sabah olmuyor; gündüz akşama varmıyor. Akreple yelkovan hiç birleşmiyor benim zamanımda. Zaman anlamsızlığa itildi belleğimde. Kendimi dipsiz bir uçurumda kaybolmuş gibi hissediyorum. Sorular sarkaç gibi beynimde med olup medara yelken açıyor. Nerdeyim? Kimim? Etrafımdaki bu kuru kalabalık da kimler? Yüzümde asılı duran bu gülücükler neyin nesi? Kalbimde beni sarmalayan bu duygularla neden tezat teşkil ediyorum? Hangi oyunun ilk perdesinde kayboldu hayallerim? Hangi kelebeğin ayağında yazılı kendimi bulmaya yarayacak şifrem? Öldüm mü acaba? Ama gözlerimin kenarından aheste aheste kayan damlalar var. Kirpiklerim acıyor, tenimde garip titremeler var. Sol yanımda zaman zaman çağlayanlar misali; zaman zaman da uzak orman dipleri kadar sessiz bir ben var. Bir ben mi? O bensem ben kimim? Uzuyor fecrin beyazına kadar söylenmelerim.
Kalbim ellerimde. Kalbim yalnız. Kalbim sahipsiz. Yoksa bu çırpınışlarım yalnızlığın, çaresizliğin, kimsesizliğin ayak sesleri mi? Anlaşılamamanın verdiği bir serap mı? Kimse neden anlamıyor beni? Bu kadar kullanılan kelimelerden bir tanesi bile neden beni ifade etmiyor? Ne yapmalıyım? Allah’ım yardım et!
Hayır yazmayacağım! Tedavi bulunmaz benim düçar olduğum yalnızlığa… Peki, yazmazsam içimi nereye dökeceğim? Çıldırmaz mıyım?
Nasıl olsa az sonra kirpiklerime asılan zaptiyeler nöbet değişecekler. Nasıl olsa o anda kaybolurum uyku ikliminde…
…Sonra yıkılıyorum
Uyandığımda sevdiğim çoktan kaçmış oluyor
Ben mehtaba aşığım
Mehtap beni tanımıyor…
Zekeriya EFİLOĞLU
………………………………………………………………………………………………….
...Aynı zamanda ama başka bir yerde.....
İzmir/Bir Aralık Akşamı/2008
…Günden güne eriyen bir şairin yüreğindeki son arzu olmak için
Küllenmeyen bir yaşama sevincini saklıyorum içimde….
Ah günlük… Yenilgiler kuşatırken gözlerindeki hayatı, hüznün kıyılarında ağlayan bir çocukluğu vardı. Siyah beyaz resimlerinde özlediği o büyümeyen düşlerini umutsuzluk yağmurlarıyla ıslatmasına daha ne kadar dayanırım bilemiyorum. Sorulara boğarken kendini ben biçare suskunluğuma gömülüyorum. Yarım kalmış düşlerine dudak izlerimi bırakıyorum. “Elini ver öleceksek birlikte ölelim” diyorum. Anlamıyor. Tomurcuklanan dallarımı görmeyecek kadar kör mü gerçekten… Yoksa yıldızlara ulaşan çığlığımı duymayacak kadar sağır mı bilemiyorum…
Ağlama güncem… Haykıran bir sukut ile buz kesen yanaklarımdan süzülüyor yağmurlarım. Ayaküstü geçiyor içimi daraltan günler ve her gece yutuyor güneşi. Zaman akıp gidiyor ve ben gülen gözlerini özlüyorum karşımda dururken. Gülüşlerimle okşuyorum cevapsız sorularını. Dudaklarımı yakan suskularımla sarmalıyorum. Tek bir hüznün bile ıskalamadığı yüreğini...
Gözlerimin önünde acılara yazıyor kendini… Kıyamıyorum. Cesaretim yok ki ona açılmaya. Ya hepten kaybedersem diyerek, çiziyorum gökyüzünde kanadı kırık yıldızları. Her gün çoğaltıyorum onu kendimde. Her uzayan günde düne ağlıyorum ve her gün inadına akşam oluyor. Yaşadığım yerler gibi değil ki burası. Bir rıhtımı bile yok hüzünlerimi yükleyeceğim. Oysa benim kanım kaynardı gözlerinin denizine baktığımda. Gözlerinin kıyısına her vurduğumda sızılı bir özlemle anlamsızlaşırdı tüm cümleler. Elime bir uzansa ardıma bakmam derdim...
Çözümsüzlüğünü üzerime serdikçe yüreğim kanıyordu… Denizsiz bir şehirde mehtaba sevdalanıyordu. Zincirlerini kırıp, ağlayan düğümlerini ellerime bir bırakabilse… Gözlerimin iskelesine bir yanaşabilse en sevdalı dalgaları görebilirdi. Ve ben o an hüzünlerini mutluluğa boyardım...
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
Hayatın düş panolarına asılan günlüklerin şafak kırılmalarında bir bekleyişe yaslanır omuz ve hicranlı bir menekşenin dudaklarına uzaklarda bile olsa dokunur ve gül açar yüreği... Bütün mavi düşünüşlerin dalgalı denizlerine en karmaşık soruları serpince balıkçılar, umut ağlarına dolanır şiirler ve yanık bir türkü olur dudakta 'gülüm' sözlerini barındıran hazanlar...Her parça eninde sonunda kendine dönen bir coşkudur aslında, sureti kendimizi gösteren hummalı dökülüşlerle anlam bulur...
Her iki şairin de yüreğine sağlık...Öylesine derin bir iç çekiş olmuş ki, uzaklık kavramlarını tersine çevirivermiş...
Tebrikler...