SOSYOLOG ve DEVE...
Sivas Kongre Lisesi, ikinci sınıftayım. Yıl 1966 /1967 ikinci dönemdi.
Fen bölümü öğrencisi olarak, sosyoloji ve psikoloji dersi bize sıkıcı geliyordu.
Genellikle edebiyat bölümüne daha uygun derslerdi. Bize angarya gibi...
Sosyoloji -Psikoloji derslerinin öğretmeni Erdem isimli genç ve
temiz giyimli sosyetik görünüşlü biriydi. Perme perişan öğretmenden çok
uzak , film aktörü gibi bakımlı ve pozluydu..Fiziği de düzgün, kendini beğen-
miş kasıntılı vaziyette derse girer çıkardı.
Birgün canı sıkıntılı vaziyett derse geldi. Daha ilk dakikada, hızlı bir
şekilde :" kitaplarınızı açın , serbest çalışın..." dedi. Aslında birkaç defa daha
böyle yaptığından yadırgamamıştık.
Sınıfımız birinci katta olduğundan , pencerelerin alt camları boyalıydı.
Öğrenci dışarıya bakmasın diye, beyaz yağlı boya ile boyanmıştı. Bir üstteki
camlar boyasız ve dışarısı gözüküyordu.
O gün de, pencerenin dibinde oturan Erdoğan isimli arkadaşımız, hafif
kalkarak bir an dışarıya bakmıştı. Lisemizin yan tarafında bulunan Atatürk anı-
tına çelenk konuluyordu. Bu her hafta sonu cuma günleri öğleden sonra askeri
bando eşliğinde yapılırdı. Erdoğan da bando sesini duyunca bir göz atmış ola-
cak ki , yakalandı. Sosyoloji öğretmeni Erdem beyin sesi duyuldu : " Ülen deve
nereye bakıyorsun ? Önüne dönsene..." diye bağırdı.
Erdoğan, " Hocam valla, ben bakmadım..." diye yakarırken güçlü bir
kahkaha sesi duyuldu. Sınıfın ön sıralarında oturan Bayram , "deve" den çok
hoşlanırcasına , komiğine gitmiş kendini tutamamıştı. Aslında bütün öğrenciler
kendimizi tutamadık , değişik tonda yakalanmadan gülüşmüştük... Bayram ,
yakalanmıştı.
Erdem hoca, kürsüden hızlıca inerek Bayram’ın üzerine yürüdü. Bay-
ram, korkuyla bağırarak : " Hocam valla, ben gülmedim..." diyerek sınıfın ka-
pısından apar topar kaçıverdi. Bayram önde, hoca ardında koşuştular...Bay-
ram , kaçıp kurtulmuştu. Sosyoloji - Psikoloji öğretmeni benzi kızarmış vaziyet_
te, soluk soluğu sınıfa döndü.
Bütün sınıf, "deve Erdoğan " da dahil sessizce antilop sürüsü gibi bakı_
yordu. Neyse ki "deve" gülmemişti. Ama eminim ki, o an en çok korkan ve çıt
çıkarmayan, boynu ve boğazı alçıya alınmış gibi duran "deve Erdoğan" idi...
Gerçekten de, Erdoğan uzun boylu delikanlıydı. Cüsseli ve sanki deve
gibiydi !
O ders, bütün olanlardan sonra sanki saatlerce sürdü...Sınıftan daha çıt
bile çıkmadı. Herkes, nefesini bile alıp verirken korkuyordu. Herkes çok çekini_
yordu. Nihayet, bir türlü geçmeyen zaman doldu. Öf be ! diye sevinerek tenef_
füse çıktık. Hemen hemen , herkes "deve" nin yanında toplandık. Belki de , ger_
çek bir deve gelse o kadar ilgilenmezdik. Erdoğan , "deve" gibi duruyordu.
Ama bu sıradan deve değildi. Peygamber devesi gibi kasılıyordu...Kabus bitmiş
tehlike atlatılmıştı.
Derse girişe yakın Bayram da sınıfa döndü. Kıpkızıl olmuş yüzüyle hala
gülüyor gibiydi. Attığı kahkahanın bıraktığı tebessümler yüzünden gitmemişti..
Gözleri hafif nemli, korkak korkak bakıyordu.
Bu olay beni etkilemişti...Dersin içinde , orada gizlice yazmaya başla_
dım. Başlık kendiliğnden geldi içime "Sosyolog ve Deve..." Altına da hemence
köşe yazarları gibi adımı ve soyadımı eklemiştim. Tam üç sayfa yazdım.
Fizik dersine girmiştik. Yanımdaki arkadaşlar , yazdığımı aldılar . Gizli
gizli okuyor gülümsüyorlardı. Fizik hocası Hamza bey, yaşlı ve çok özverili
dersi anlatırken kendinden geçen hoş bir adamdı. Bizler , "Hamza abi" diye
ardından konuşurduk. Ders "optik ve yansıma" üzerine idi. Eliyle bir ışın demeti
alır götürür. Yansıtır...Kırılma yapar, komik figürlerle dersi derste öğreten iyi
bir hocaydı. O gün ışık demeti , sıranın üzerinde gizlice okunan benim yazı
düzlemine çarptı...Hamza abi, benim hikayeyi yazdığım yazıları aldı. Şöyle bir
göz attı. Yüzünü buruşturarak okumaya başladı : " Sosyolog ve Deve " dediği
duyuluyordu. Sonra, yazan :" Necmettin Özelçi" diye fısıldadı.
Sınıf sessizdi. Hamza abi yavaş yavaş da söylese "sosyolog" da "deve"
de duyulmuştu. Sınıf "deve" yi biliyor , daha yeni tanışmıştı. Benim adımı da
duyunca , bütün sınıfın bir "deve" ye bir bana baktıklarını unutamıyorum...
Sınıfın tam ortasındaki sırada oturuyordum.Bir an utandığımı hissettim.
Hamza abimiz, yavaş yavaş yanıma yaklaştı. Elindeki yazılarımı dörde katlayıp
cebine koyarken, kulağıma eğilerek :" Bunu bir de ilgililer görsün..." dedi.
"-Biz dersimize devam edelim.." diyerek , derse devam etti.
Korkmuş_
tum. Yazdığıma pişman olmuştum. O hafta Sosyoloi-Psikoloji dersinden sınav
vardı. Ama, olayı duymasına rağmen Sosyolog Erdem hoca hissi davranmadı.
Başarıma, ders notuma zarar vermedi.
Hocamız Erdem bey, kendine göre haklıydı...Erdoğan da deve gibi
boynunu uzatıp bakmamalıydı. Her zaman ki bando değil miydi ?! Aslında,
develeri sınıfın pencere tarafına değil de duvardan yana oturtmak gerekirdi..
Düşünüyorum da, kırk sene öncesini...Erdem hoca yine de iyi imiş !
O hikayeye rağmen , gerçek bir sosyolog gibi görmüş ve düşünmüş olmalı
ki bana zarar vermedi. Aynı zamanda bir psikolog anlayışına sahip olduğunu
gösterdi. Kendisini saygıyla anıyorum ...
Erdem hoca , o gün sıkıntılıydı. Orası bir sınıftı...Erdem hocanın
sınıfıydı. "Dingonun Ahırı " değildi. Ama yine de, "deve" nin orada ne işi
vardı ?!...Bugün bile çözemiyorum , oysa kırk yıl geçti !
Necmettin ÖZELÇİ.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.