- 766 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AYRANCI HASAN'IN OĞLU CONİ BİTILS (3)
SAHNE ÜÇ
FONDAN SES: (Perde açılmadan önce) Yıl 1974. Kasımın beşi. Perşembe. Gündüz. (Perde açılır, dekor aynıdır.)
MAHMET: (Masada oturuyor. Masada rakı şişesi, dolu kadeh ve meze vardır. Kadehtekini içip yeniden doldurur. Çok üzgün ve sarhoştur. Birden kahkahalarla güler. Sonra anî bir utanma nöbeti başlar. Utanma yavaş yavaş kızgınlığa dönüşür. Aniden kalkıp duvardaki posteri alarak avuçları arasında buruşturur. Sonra kutsal bir şeymiş gibi düzeltir. Postere bakarak sandalyeye oturur. Posteri seyrederken eski kızgınlığı sona erer. Mutlu bir ifadeyle)
Aynı böyle işte… Böylece bana bakıyordu. Saydım. İlk ders on bir defa göz göze geldik. Adeta gözlerimizle savaşıyorduk. Ben altı defa ondan önce gözlerimi ayırdım, o ise beş… Ders bitti. Teneffüste sınıftan çıkmadı. Sırasında oturuyor, kitap okuyordu. Bana bir cesaret geldi… Kalktım. (Kalkar.) Yanına gittim. (Posteri sandalyeye diklemesine koyar.) O, burada oturuyordu, ben de yanı başında dikiliyordum. Ne diyeyim, ne sorayım? Baktım, hemen önünde bir aşk romanı var. Onu sorayım bari dedim. (Taklit ederek) Affedersiniz, acaba bu kitap sizin mi? Döndü, bana baktı. Yemyeşil gözleriyle bana baktı. Yukarıdan aşağıya soğuk mu yoksa sıcak mı sular döküldü anlayamadım. Öylesine sersemledim ki!.. Onu ilk defa bu kadar yakından görüyordum. (Ayaklarına) Titremeyin lan, titremeyin!.. Baktı işte, öylesine baktı. Evet dedi bana. Bana, banaaa!.. Sonra başını öne eğdi. Bana bir cesaret geldi o zaman. Yine sordum. Bakabilir miyim acaba? Yine bana baktı ve evet dedi. (Masadaki defteri alıp kitaba bakıyormuş gibi bakar.)Baktım. Kitap… Kitaaap! Ama ne kitabıdır bilmiyorum. Gözlerim bir şey görmüyor ki… Acaba dedim bu kitabın fiyatı kaç lira? (Hüzünlü) Bakmadı yüzüme. Sert bir sesle “Arkada yazıyor.” dedi. (Defteri atar.) Lâf mı bu be?... (Posteri masaya koyup sandalyeye oturur.) Lâf değil ama benimki de soru değil. (Utangaç) Yazıyor, biliyoruz. Yazıyor ama… Tabi yazıyor. (Sinirli) Fiyatın arkasında yazdığını çocuklar da bilir. Ben seninle dalga geçmek için sordum enayi. Bak şu geri zekâlıya!.. (Rahatlamış gibi)
Oturdum yerime. Epey kızdım. İkinci derste yine göz göze geldik. Hem de tam sekiz defa… Hepsinde de önce ben gözlerimi ayırdım. Aklı başına gelsin dedim kendi kendime. Gücendiğimi anlasın istedim. Ders bitti. Sigara içmek için koridora çıktım. Sigara içiyorum. (Masadan kalkar, seyircilere bakarak) O ne? Geliyor. Berna geliyor. (Gelen birisini gözleriyle takip eder gibi yaparak)
Geldi, geldi, geldi… (Yarım adım ilerisini göstererek) Dikildi. Hemen burada… Önümde… Gözlerini gözlerime dikmiş bakıyor. (Taklit ederek) Affedersiniz, dedi. Bana dedi. Öyle sevindim ki o an!.. Affedersiniz diyor, kolay mı? Benimle tanışmak için bahane… (Kadehten birkaç yudum içer. Sarhoş) Öyle dedi işte. (Çok üzgün) Affedersiniz, benim yüzümde kukla mı oynuyor? Neden bana bakıyorsunuz? (Çok kızgın, haykırır) Serseri,.. Aptal, aptaaal!.. (Yatağa oturur, kızgınlığı önce utanmaya, sonra küçümsemeye dönüşür.) Kukla oynuyor tabi, kukla oynuyor… Oynamasa bakmam suratına. Oynuyor ki bakıyorum. (Kahkaha atar. Kalkıp birkaç yudum daha içer. Tekrar hüzünlenir.) Şey diyebildim sadece, şey… Baktı bana, aşağılayan bir tebessümle “Pis dağlı!” dedi. “Köylü, ne olacak!... Köylüüüü!.. (Sandalyeye çöker. Ağlamaktadır.
FONDAN GENÇ KIZ SESİ: (Şuh kahkahalar arasından) Allah’ın dağlısı, pis köylü!...
MEHMET: (Kahkahalar ganç kız sesini dinlerken ağlamaktadır. Işıklar söner, bir projektör kırmızı bir ışıkla sahneyi aydınlatır. Perde yavaş yavaş kapanırken haykırarak) Mehmet, Mehmeeet!.. Ayrancı Hasan’ın oğlu Mehmet… Çanakkale gazilerinden Ali Çavuş’un torunu Mehmet…Sazpınarlı Mehmet!.
(Perde iner) (Devamı var)
YORUMLAR
YERYÜZÜNDE BÜTÜN MAZLUMLAR KARDEŞTİR
Şuan gözümün önünde dudakları korkudan kapanmayan, ve bütün vücudu ile tir tir titreyen bir kız çocuğunun hayali var. Bu katliam başladığı günden düştü hafızama, bir haber arasında. Günlerdir de gözümün önünden gitmiyor. Korkudan konuşmayı bırakın ağlayamıyor bile. Yanaklarında yaşlar var ama onlar bile korkudan damlayamıyor. Sürekli düşen bombaların, can alan mermilerin arasındaki o hengamede, bir kız çocuğu öyle çırpınıyor.
Aklıma geldikçe içimi isyanların kapladığı, aklıma geldikçe bir şeyler yapmak gerekliliğini bütün varlığımla hissettiğim dokuz-on yaşlarında minik bir kız çocuğu. Dehşetle düşünüyorum. Bu kız benim kızım olabilirdi pekala. Benimde o yaşlarda bir kızım var çünkü. Ve orada bizim göremediğimiz orada bu çocuklardan yüzlercesi hunharca katledildi birkaç gün içerisinde.
Ve o kız çocuğu şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerle vicdanıma sesleniyor her dakika. Uyuma diyor, uyursan bir gün senin de çocukların böyle olacak. Çok net anlıyorum ki, bu ateş sadece düştüğü yeri yakmayan cinsten. Çünkü söz konusu çocuklar ise ve sizde bir anne kalbi taşıyorsanız, acıyı anlamak için, ille de o acının içerisinde yaşamak gerekmediğini çok iyi anlıyorsunuz sonuçta..
Sözde medeniyet asrının riyakarlığına haykırırcasına en anne yanıma sesleniyor o kız çocuğu, korkularını kilometrelerce öteden hissettirerek.
Bu vahşete sessiz kalmak demek zulme ortak olmak demektir. Çünkü dökülen kanlar mazlumun masumun kanıdır. Bu nedenle “insanım” diyen herkesin ve bilfiil insanlığın toplanması ve bu dehşeti durdurması gerekmektedir. Çünkü yeryüzündeki bütün mazlumlar kardeştir.
Gazze’de ki bu saldırı İsrail’in son altmış yılda yaptığı saldırıların en kanlısı en acımasızı arasında yerini alırken, beş-altı gün içerisinde 500 ü aşkın kişi hayatını kaybetmiştir. Bunların en az 150 sinin çocuk, 100 kadarının da kadın olduğunu düşünürsek, sus pus olan dünyanın da ne kadar büyük bir vebal altına girdiğini gayet net anlayabiliriz. Gerçi türkün tarihi böyle katliamları çok iyi tanıyor, bu kadar dünya milleti arasında en fazla duyarlılık göstermesinin sebeplerinden birisi de bu olabilir pekala. Hemen hemen her şehrimizde insanlar sokaklara dökülürken, medeni ve insan hakları telalığı yapan, sözde demokrasilerin riyakar papağanları nerede? Sahi nerede ezilmiş hakların savunucuları. Sizce de tuhaf değil mi bütün dünyanın bu suç manzaralı sus pus hali.
İsrail; sınırları henüz tamamlanamamış, sürekli yayılma politikası izleyen, nasılsa bütün dünya beni destekliyor diyerek istediği zulmü rahatlıkla yapan bir ülke(!) Hem bu öyle bir yayılım ki, kapsamına ileride Türkiye de girmekte! Dehşet!
Evet, medeniyetin göbeğinde yapılan bu insan katliamlarına “savunma hakkı” diyebilecek kadar alçaklaşan ABD, Avrupa Birliği ve vicdanının esnekliği bir kere daha kanıtlanan Birleşmiş Milletlerin arkasına sığınıp, aldığı radikal destekle elini kolunu sallayarak rahatça vahşet sergileyen bir ülke !
Aslında ülke demek çok yanlış olur, zira İsrail zaten terörün kendisidir. “Haganah” adlı Siyonist bir terör örgütü tarafından, Aslında Filistin halkına ait topraklar üzerinde, yine terörüst faaliyetler sonucu kurulan, hala da teröristlerce yönetilen İsrail bu gün küresel terörü tahrik eden en önemli terör bileşenidir.( Haganah, henüz İsrail devleti kurulmamışken, Dünya Siyonist Örgütü’nün Filistin’deki Yahudi cemaatini ("Yishuv") korumak ve diasporadan gelen göçmenleri kollamak için kurduğu milis gücüydü.) Gerek işgal altında tuttuğu, gerekse dünyanın değişik yerlerinde terör eylemlerine ısrarla devam eden, dolayısı ile bu amaçla kurulan bir oluşumdur İsrail.
Ama maalesef, daha dün Afganistan’a, Irak’a ve bilumum yerlere güya, sözüm ona terörü engellemek yok etmek adına yerleşen ve gittiği her yerde evvela masum ve mazlum insanları yok eden asıl yayılmacı güç olan ABD, bu gün bu saldırılara karşı, kör sağır ve dilsizdir.
Dahası, bu zulmü masum göstermek adına alçakça “savunma hakkı” ifadesini kullanabilmektedir. Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Hangi demokratik düşünce böyle bir vahşeti haklı gösterebilir?
Meselenin en önemli ayrıntısı ise bu gün modern dünya soykırımlarının aktif alanı her ne hikmetse yine İslam coğrafyası olmasıdır. Tıpkı dün, ondan evvelki gün olduğu gibi. Ve haçlının bu Yahudi katliamları karşısında sus pus olma zihniyetinin izahı da ancak bununla mümkündür. Bu satırları yazarken kıyas yapma niyetim hiç yoktu. Ama birkaç gün içerisinde, zorla zapt edilen küçücük bir toprak parçası üzerinde en az on bir camimin yerle bir edilmesi başka nasıl izah edilebilirdi ki? Asırlarca haçlının yapamadığını siyonistlerin yaptığını görmek medeni batı(!) yı sadece memnun eder. Şimdiki gibi!
Bu zulme isyan eden ise sadece hep mazlumlar, ve Müslümanlar ise eğer, Müslüman aleminin hemen toparlanması ve gereken birliğin sağlanması lazımdır.
Emperyalist emellerle beslenen lokal bölünmelerin asıl sebebinin bu gün meydana gelen bu hadise ile dolaylı değil direkt bağlantısı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Gerek etnik manada, gerekse inanç bağlamında yaşatılan bu bölünmelerin son bulması için GAZZE’de yaşatılan vahşetin bir son nokta noktası olması gerekir.
Çünkü yeryüzündeki tüm mazlumlar ancak ve ancak kardeştir!
Kargülü ALMILA