- 773 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Aynı Şarkı
Getirdiklerini aldıklarını bizden bu savdanın hesapladın mı hiç? Hatırlayabiliyor musun
tanışmadan önceki günleri? Yüreğinin telaşlı atımlarının duyulduğu bir mayıs ayında,
karlar yağacağını düşünebildin mi, badem çiçeklerinin üstüne? Güneşte bir türlü ısınmamanın, zemheride üşüyememenin adını koyabilbin mi?
Yandığımızda güneş yoktu, üşüdüğümüzde temmuz ortasıydı. Manşetlerde kara haberle, büründüğümüz yas elbisesi... Meğer ölen bizmişiz. Kendi ölümüne tanık, soğuk cesedinin başında bekleyen, dili kilitliydik. Manşetlerde meze çeşnisiyle dilden dile dolaşmıştık. Bedenimiz sağlam bir sosyal ölümdü bizimki. Rahattık seninle. Artık hiç bir şey bildiğimiz gibi değildi. İçimize dolan, oyuncağı kalabalıkların ayakları altında unufak olmuş çocuk hüznüne de aldırmadık. Sığındık yetişkinliğe. Güneşin neden ve nasıl olup da ısıtmadığını hiç bir zaman yanıtlamamış olsak da.
Sonra, garip bir biçimde hava açlığı oluşmuştu bende. Dağ başları, deltalar, ovalar, okyanus kıyıları ve ırmaklara sığındım. Ölüm de suydu hayat da. Tüm ışıklar yansırdı suyun yüzünde. İster gündüz olsun ister gece. Büyük akıntıların ılık bir damar gibi dipten dolaştığı okyanuslar, batık kıtalar, yok olmuş uygarlıklar, konuşanı kalmamış diller. Uzak sürgünlerde uzaklardan ilhamla seslenen biri varmışcasına, rüzgarın eteklerine tutunarak oralara gitme arayışı çabası...
Gidilmemiş denizlerde, bilinmeyen kıyılarda bir çare ya da sığınak olamaz mıydı bana? Her biri ayrı ve şaşırtıcı rahatsızlıklarım. Hem var gibi durran hem de olmayan, yok sayılabilen
sayrılıklarım...En iyimser düşüncemi bir girdabın, büyük bir anaforun ağzında görüyordum. Bir çizgi belirlenmişti hayatımı sınırlayan, hep orada kalacak, ordan seslenecektim. Bir adım ilerisi anafora kapılıp kum tanesi gibi silinip gitmek olacaktı. Acıyla kalakaldım.
Ey renklerinin yandıdöndüsü acıya evrilen!
Beyazının hayrını göremeyen, renkleri hayatageçemeyen!
Tüm olumsuzlukları, yeminli, ölümsüz bir balık gibi içinde sırla tutan!
Ey, Ey! ...
Hiç bir şey çevrilemez geri, alınamaz geri. Yaşanmamış ta sayılamaz, olup bitenlerin biri. Bu yüzden sorma bana bir şey. Sana da sormyacağım hiç bir şeyi. Ellerini değdir dönen Ve adına dünya denen topaca. Kanat tarihin yüzünü elinin kanı ile. Elin kalsın en üstte. Hiç bir şey değişmese de. Bu iz demektir, kandan; sonu da yoksun mutluluktan...
Şimdi sağır ve dilsiz bir denizde dinlencede her şey. Göreceli bir dinginliğe erişmiş çalkantılarımız. Güneş batıyor denizin ufkunda sular soğuyor, akşam yaklaştı, her şey kararıyor. Herke bizi taş sanacak, kayaların dilsiliğinde, denize koşut sonsuz bir özlem
titreyecek derinlerinde. Taş kesilmiş olacağız. Deniz ve kıyının sonsuz aynı oranda sonuçsuz birlikteliğinde.
Ne çıkar bilse öykümüzü bir kaç adam ve kadın? Sen, beyaz uzun eteklerini çocuklar sürüsün isterdin. İçten gele gele ağlayacak ve bir daha ağlamayacaktın. Mutluluk gözyaşların bulaşaktı seni gören gözlere. Orta yerinde kopmuş gibi film, rüzgar almış her bir şeyi...
Sen ve ben iki acemi şair. Gönderdik birbirimize şiirlerimizi.
Biz gelmedik. Hiç zamanlar içindeyiz.
YORUMLAR
Ne çıkar bilse öykümüzü bir kaç adam ve kadın? Sen, beyaz uzun eteklerini çocuklar sürüsün isterdin. İçten gele gele ağlayacak ve bir daha ağlamayacaktın. Mutluluk gözyaşların bulaşaktı seni gören gözlere. Orta yerinde kopmuş gibi film, rüzgar almış her bir şeyi...
Sen ve ben iki acemi şair. Gönderdik birbirimize şiirlerimizi.
Biz gelmedik. Hiç zamanlar içindeyiz.
***
Duygu duygu akan ırmak gibi okudum yazınızı...
Finalde tam nışan almışsınız yüreğe...
Tebrikler şairim...
Gözlerim sizi artık takipteler...
Tad alınınca ne göz doyuyor ne ruh...
Göz mideden büyük olunca:))
Susmasın kaleminiz...
Sevgi ve ışıkla
"Aşkın matematiğinde sağlama yapılamıyor" demiştim bir şiirimde...
Fakat bir sevda daima getirdiğinden fazlasını götütür ve bizler giderek eksiliriz... Umudumuz, insanlara güvenimiz, hayallerimiz, paletimizdeki renkler, herşeyimiz eksilir sevdanın ardından...
Giden biz olsak bile...
Yine güzel bir çalışmaydı, saygılarımla...