Safiye’ye Mektuplar -6 / İKİLEMLER
Bu yeniden yazmaya koyulduğum bilmem kaçıncı başlangıç. Her seferinde bir kısır döngünün, bir labirentin içinde şuursuzca dolaşıp çıkış yolunu ararken ve birileri görürde elini uzatır inancıyla, budalaca bir inançla debelenirken buluyorum kendimi. Bir elin uzanması ümidiyle debelenmek canımı sıkıyor. Sevgiyi, tutkuyu, aşkı, azmi, beraberindeki zaferi, mutluğu, umudu alsam kaleme diyorum daha ilk kelimede afallıyorum. Gökkuşağının diğer bir adıymış ebemkuşağı. Renklerden bahsetsem diyorum onu da beceremiyorum. Bir bakmışım ki karanlık, karmaşık kimilerine göre de sansürlü şeyler yazıyorum. Belki hayaldir kâğıda dökülenler belki de birebir yaşananlar. O halde hayal dünyam geniş ama geçmişim pek aydınlık değil. Ne kötü! Hangisi kötü? Hayal dünyamın geniş olması mı, yoksa geçmişimin pek aydınlık olmayışı mı? Bilemiyorum... Aslında ben baştan aşağı ruhu, kalbi, zihni, ahlakı kötü biriyim. Mutluluk, sevgi, umut, zafer bana göre ulaşılmaz, albenili, sihirli sözcükler. Ben beceriksiz, somut veya soyut eline aldığı vakit yağmalayan biriyim. Ben mükemmel değilim. Peki, mükemmel olmamak bir suç mu? Kaç yıldan hüküm giyerim? Belki bir darağacına asılır et ve kemikten ibaret bedenim. Sonrada bir tıp fakültesinde buz tutmuş diğer kadavra arkadaşlarımla bir iki gün misafir edilip, elleri titrek gözleri meraklı Hipokrat torunları tarafından kesilip biçilirim. Ne büyük bir haz! Bu zamansız serzenişlerim, bu gelgitlerim, karamsar karmaşık düşüncelerim, yapmak isteyipte yapamadıklarım, yarım bıraktığım başlangıçlarım, veripte tutmadığım sözlerim, kaybettiğim umutlarım, vazgeçtiğim hayallerim ve öldürdüğüm, henüz toprağa gömmeye dahi cesaret edemediğim bedenim, yıpranmış ruhum.
İŞTE BU BENİM! Ne kadar acı değil mi? Hayatımın gidişinden endişeliyim. Diyorum ki bazen ben ne olacağım? Yaşamımı birilerine teslim etme gayretindeyim. Teslim edecek birileri çıkıyor karşıma. Tamam, işte bu diyorum. Hiç gocunmadan korkmadan çekinmeden sunuyorum kırık defolu yıpranmış yaşamımı... Zaman geçiyor bir bakıyorum ki büyük bir inançla yaşamımı teslim ettiklerim tanınmayacak hale getirip onu geri iade ediyorlar bana. Ben delikleri yamayla kapatmaya, kırıkları tutkalla yapıştırmaya çalışıyorum. Satılan mal hatta kullanılan mal geri alınmaz diyorum. Dinlemiyorlar kapının önüne koyup öylece kaçıyorlar. Ben bağırıyorum hepsinin ardından neden diyorum. Kızıyorum hırçınlaşıyorum ve hatta aptallaşıyorum. Benim ki de saçmalık neyin hesabını kimden niye soruyorum. Yazacak ve yazmak istediğim çok şey var biliyor musunuz? Ama ben korkuyorum. Kendime dahi itiraf etmek istemediğim gerçekler, kendimle paylaşmaktan korktuğum sırlarım... Yazmaya okumaya cesaretimin olmadığı ama yaşarken dibine kadar özgürce, umursamazca ve boş vermişçesine ifa ettiğim zırvalıklar. Seçim benim değildi sanki! Ben çok farklı bir hayat çizmiştim kendime, gidişimin tam tersi yönünde. Lafta hazırım her şeye ben güçlüyüm sözde. Bir şeyler adını koyamadığım hiç tanışmadığım suretini dahi bilmediğim şeylerdi beni buraya sürükleyen.
---------------------«»---------------------
carmenmir ( 10/17/2008 )
---------------------«»---------------------
Allah sizden razı olsun. Babam benim için ve kardeşlerim için çok dua ederdi hayatta iken. Şimdi bana onu hatırlattınız. Kimseden dua almayalı çok uzun zaman oldu. Benim için dua etmeniz, manevi destekte bulunmanız, nasihatleriniz, merhametiniz çok mutlu etti beni.
İnternet için Deccal derdim. Kullanım amacını aşınca Deccaldan bile daha ürkütücü. Ve burada simgeler aracılığı ile kurulan iletişimlerin çok sağlıksız ve gereksiz olduğunu düşünürdüm. Hiç aklıma gelmezdi ki bir gün merhaba diyeceğim bir baba bana kurtuluşun yolunu gösterecek. Dün sizinle ettiğim sohbetlerden sonra sabaha kadar uyumadım. Çok düşündüm. Dua ettim. Utancım vicdan azabım belki milyon kat arttı ama cesaretimde aynı ölçüde arttı. Bana cesaret verdiniz. Hoşnut değilim bu yaşamdan ama çıkış yolu bulamadım. Siz bana çıkışın olduğunu gösterdiniz. Dünyaya ne için geldim ama neler yaptım neler yaşadım dedim.
Hafta sonu ayrılıyorum buradan. İstanbul büyük şehir kimse tanımaz orada beni. Dedemden kalan eve gideceğim. Avukatı ile konuştum. Ne buradaki ne de gittiğim yerdeki hiç kimseye kendimle ilgili bilgi vermeden huzurla tam bir müslüman olarak yaşayacağım. Tek isteğim bu. Yıllardır ettiğim bir dua var. Diyorum ki Rabbime yalvarırken; eğer ölüm benim için hayırlı ise ölümü yaşat bana, ama eğer yaşamak benim için hayırlısı ise hayır olanı çıkar karşıma. Eminim duyuyor beni.
Diplomam var, geçerli bir mesleğim var. Düzgün bir iş bulup çalışacağım. Alacağım ücret ya da pozisyonum önemli değil. Helal kazanıp helal yemek nasıldı onu unuttum.
Beni tanıyan çok kişi yoktur zaten. Tanıyanlarda öyle sokakta gördüğümüz adamlardan değil. Yani benim başıma bela olacak türde insanlar değiller. Çoğunu zaman zaman tv de gazetede görürüz. Yaptığım çirkeflik ve çirkinlik dolu bir işte olsa, kimlerle muhatap olacağımı seçmiştim en başından. Desenize ne fark eder. Haklısınız ama sokaktaki herhangi biri ile olmak beni daha kötü yerlere sürüklerdi. Onlarla olmak için arkanızda sizi koruyacak birinin olması gerekir, öyle biri yoktu. Ve sonra sizi koruyan o kişiden de bir başkasının sizi koruması gerekir.
Allah nasip ederse ibadetlerimi eksiksiz yerine getireceğim bundan sonra. Annem babam ablam kardeşim ve diğer yakınlarım artık rahat olacaklar kabirlerinde.
Emin olun ki belki babam kadar belki annem kadar hakkınız oldu benim üzerimde. Hakkınızı helal edin. Dualarınız arasında beni de içinizden geçirseniz Allah rızası için çok mutlu olurum. Allah sizi yakınlarınıza ailenize onları da size bağışlasın. Birbirinizin yokluğunu ve acısını yaşatmasın sizlere.
Sevgili carmenmir,
Ağlamalara doydum seninle. Sanırım bana ilaç oldu senin hikâyelerin. Son yıllarda epeyce yıpranan ruhsal dengeme böyle bir ilaç gerekiyormuş. Yalnız Allah rızasına, yalnız bir yetim uğruna, yalnız pisliğe düşünce pis olduğunu zanneden bir pırlantaya, temizlenmenin zor olmadığını söyleyince, hemen umutlanan nur kızıma ağlamam gerekiyormuş.
Uzun yıllar bu sanal âlemden kaçtım. Çocuklarımı engellemeye çalıştım. Sonunda şu halime bak. Sanal bir kızım oldu ve klavyenin başında onun için salya sümük hüngür hüngür ağlıyorum.
Ben seccadeden başka yerde ağlamayı zül sayardım ya. Kendimi seccadede saydım. Koyuverdim. Hem sana hem dünyada yok yoksulluk içindeki kadınlara, kızlara, günaha batmış insanlığa ağlıyorum. Benim yaşımda dua etmekten başka ne gelir ki insanın elinden.
Gece gündüz insanlık için seccadelerde ağlıyorum.
Efendimiz yol gösteriyor. Bir duayı bitirince birini tarif ediyor. Ama dertler bitecek gibi değil...
Yüz yıllık birikmiş sorunlar var.
Yazılarının hepsini özel bir sayfaya aktardım. Yeniden yeniden okuyacağım ve iznin olursa bütünleyerek, adından bahsetmeden, duygu ve düşüncelerimi ekleyerek hikâye edip saklayacağım.
Birkaç yazın kaldı okumadığım. Onlardan sonra tamamını ard arda koyup yeniden okuyacağım.
Bence o adamla, kalbin olur diyorsa, denemekte fayda var.
Bakalım gelecek nasıl gelir. En azından birbirinize bir şans tanımış olursunuz.
Benim manen gördüğüm şu ki, o adam mıdır, başkası mı bilmem ama kurtulacaksın.
İstihareye yatmanı önersem ne dersin.
Yatmadan önce iki rekât Allah için namaz kıl. Namazın sonunda bir Elham, üç ihlâs oku; rabbim bu adam benim için hayırlıysa bana bildir, izninle ben kendimi rızana teslim etmek istiyorum, de. İçinden geldiği gibi dua et ve dünya kelamı konuşmadan uykuya yat. Umulur ki ikna olacağın bir rüya görürsün.
Yine uzun oldu ve ben yazmak istediklerimden bazısını yazmaya fırsat bulamadım.
Konyalı olduğunu yazmışsın. Ne tesadüf, ben de Konyalıyım...
Allah’a emanet ol. Selam ve selam.