- 517 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Geceler ve Ay Işığı
Ağaçlarla çevrili bu küçük klübe gibi evimde yanlızlığımı paylaşan ve bilgisayardan da önce gelen kadim dostum “Ay ışığı” yayvan düz tepelerin üstünden değil Frankfurt kentinin Main Nehihiri yakınlarındaki köhne evimde yanlızlığıma karşı içimi ısıtan tek bir şey varsa o da ay ışığıdır. Ve sissiz havalarda köhne lambamdan daha fazla odama ışık veren nesne. Güzel havalarda kendini esmere boğan akşamlara ve geceye meydan okuyan bir kahraman, benim ezeli ve baki dostum. Ortalık akşamın hüzünüyle batıya dogru gittikçe kızıllaşan geceye dönüşüyle kendini kaybeden güneşten sonra ortaya çıkarak içimizi aydınlatan bir cehverdir o. Şehir şimdi kendi loş ışıklarını da ay ışığına katarken gece kendini naza çeken yeni bir gelin gibi hisseder bu şehirde. Onun yeryüzüne yansımasıyla beraber daha sonsuz bir hal alarak, bütün çizgiler yere yatık, dümdüz uzanarak kendi berakklığını ve gecenin sarhoşluğunu yanlızlığın kollarına taşırlar…
Şehir gündüzün keşmekeşliğini terkederek suskun ve sonsuz bir ova gibi kalır bu tek kişinin elinde. Odur şimdi gecelerin sonsuz imparatoru, odur hepimizi gözetleyen, suçlarımızı gören ve bizi sorguya çeken. O ağır ağır gökyüzünde yürürken gece korkunçluğunu onun korkusuyla birazcık hafifleterek doğal akışını sürdürmeğe devam eder. Tek tük yürüyen insanlar çevreye bakarken her şey düzgün bir şekilde durur. İlerilere, uzaklara doğru geniş, daha sonsuz bir yayvanlık alabildiğine akıp gider. Gecenin bu düzlüğü ay ışığında hiç bitmeyecekmiş gibi gelir insana…
Dün akşam Bockenheim’de bir kadeh wiski içtikten sonra kendime yanlızlığımı yenecek ebedi ve sağlam bir arkadaş edindim. İki kişiydik, yolculuğum her günki gibi istemeyerek gitmek zorunda kaldığım evimdi… Yolum oldukça uzaktı, kendimi yormak ve biraz da vucudumu uykuya zorlamak için yorulmak istiyordum. Hiç konuşmadan yürüyorduk. Bana gecenin bu saatinde refakat ettiği için ben ona sonsuz teşekürlerimi sunuyor, nemlenen gözlerimden, kuruyan yüzüme dogru boncuk gibi akan gözyaşlarımı gecenin hafif serinliğiyle durulayan rüzgar soruyordu bana! Hayattan ne istiyorsun, neyini kaybettin diyerek gökyüzünden bana sitem ederek darılıyordu… Ben onu kırmamak için cevap veremiyordum, yada o an verecek cevabim yoktu… Böyle anlarda nutkum koruyor göğsüme bir sıkışma geliyor ve nefesim daralarak soluk alamkta zorlanıyorum. Bu gecede aynısı oldu… Ama herzamanki kadar ağlamadım. O yeni doğduğu için gözlerimi ona dikerek derinden bir “of çekerek” bu kezde her şeyden çok sevdiğim o insanı düşünmeğe başladım. Zaten bir günümün en azından yirmi saatini bu insanı düşünerek geçirim. Şimdi gecenin bu saatinde bir şey daha düşünmeye başlamıştim. O bir iri, oldukça iri bir sarı kabak gibi kocaman gövdesiyle gökyüzünü süslüyordu. Üstündeki sarı lekeler iyice belli oluyordu… İnsana elle tutulabilecek kadar yakın olduğu halde ona ulaşmak imkansızdı. Ben hemen ona ilk adımını atan o şanslı insanıda o an onunla birlikte andım. O şimdi evrenin tepesinde sadece esrarlı bir ışık değil, aynı zamanda benim arkadaşımdı. Çünkü onu hiç bir zaman bu kadar kendime yakın hissetmemiştim. Boşluğun içinde kendine özgü ayıp bir çıplaklıği vardı. Yollar durmadan uzuyor ve benim aklımı karıştırıyordu…
O gittikçe yükseldi. Düz çizgili tepelerden koptu, binlerce şehirin üzerinden emir almadan kendi yasalarını uygulayarak geçti… Biraz sonra gümüş bir renk alarak lacivert gökyüzü yırtıla yırtıla açıldı… simdi ben ayak seslerimi ve boşluğu dinliyordum. Sıkışan göğsümü ferahlatmak için geniş nefesler almağa çalışıyordum açık havada, böylesi daha iyiydi. Bacaklarımve dizlerim hiç durmadan yürüdüğüm için yorulmuştu. Bu açık boşluk beni dinlendiriyordu. Şimdi o dahada ilerilere giderek gökyüzünde kendi aleminde dolaşıyordu. Her yanı aydınlatıyor, uzaklara, çok uzaklara doğru akışını aynı tempoda sürdürüyordu. Şimdi hiç bir yerde bir karartı ve hortlak göremiyordum. O halde bu gün panikataklar yaşamayacaktım. Yinede bu sonsuz genişlik ve boşluk içimi ürpertiyordu. Bir şey anlamıyor ve şaşırıyordum. Bu sonsuz boşlukta ezilir gibiydim.
Şu andan itibaren gökyüzü bana biraz daha parlak ve makyajlanmış gibi gözüküyordu. Ortalıkta bir ölü sessizliği ve kımıldamazlığı vardı. Her şey durmuş, hiç bir şey kımıldamıyormuş gibi geliyordu. Oysa dogadaki fiziksel yasalara göre; doğa sürekli bir devinim halinde olduğu için böyle bir durum bilimsel olarak sözkonusu olmamalıydı… Ben yinede bu bahar tazeliğini ve gecenin serinliğini olanca açıklığı ile içimde duyuyordum. Bir yerde mola vermek için durup yolun kıyısında uzandım. Ay denen arkadaşım şu an benden biraz uzaklaşarak beni terketmek istiyordu. Sanki bunun için yorgunluğumuz içimizde eriyordu… Başımı beş dakikalığına toprağa koyarak ortalığı dinledim. Toprak derin sessizlik içinde nefes alırken, bende kalbimin atışlarını duyuyordum. Kalbim hiç duracağa benzemiyordu. Ay ışığı şimdi buralarda her şeyi daha berrak aydınlatıyordu. Sonra kendimi bir hiç olarak hissedip yerimden kalktım ve tabana kuvvet diyerek nehir boyundan eve doğru yol almağa başladım.
Yine ay ışığını seyrediyordum, içim kaynıyordu. Bütün iyi düşüncelerim, sevgim dilimin ucunda kıpırdanıyordu. İnsan severken çok zor anlar yaşamasına rağmen her olayı daha iyi anlıyordu. Şehirde bence ayışığı çok güzel renklere bürünerek hayatı güzelleştiriyordu. Karşımda sanki aydınlık bir ayna vardı. Ben şu an o aynada yüzdüğümü hissediyordum. Yoluma devam ederken, dünyanın büyük, sonsuz ve anlamı olan bir hayat organı olduğunu kendimi kandırmağa çalışarak içimden mırıldanıyordum. Yürüyüşümü içime sindire sindire sürdürüyordum, düz ve sonlu bir yolda. Olaysız ufuklarda ve uzaklarda şu an ondan başka herhangi bir nesne göze ilişmiyordu. Ben de onunla sonsuz bir yolculuğa çıkmak istiyordum. Ve sonunda ay ışığının kuvveti ve yardımıyla yanlızlığı ve tenhaları sevmediğimin bir kez daha farkına vararak eve geldiğimde iki aynamıda ters çevirme kararı aldım. Bu günden sonra aynasız yaşayacaktim ama, ay ışığımı ve Hü.....’mı asla gönüllü terk etmeyecektim.
Hüseyin Arslan, 23/24.05.2008. F. a. Main
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.