- 1617 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ERKEK DÜŞMANLIĞI
“Abi, Diyarbakır’dan mı geldiniz hepiniz, dağdan mı geldiniz, nereden geldiniz? Ne alkışlıyorsunuz, ne oynuyorsunuz, boş boş dinliyorsunuz. Moron musunuz nesiniz?” Böyle dedi Demet Akalın. Kendisi erkeklerden nefret etmenin on altın kuralını yazıp, erkek milleti tanımını sulandırmış ve ezilmesi gereken “böcekler” olduğunun altını çizmiş bir ciklet yazarıdır. Gerçekte güzel bir yüzü olmayan ve vücudunun ona sunduğu imkanları iyi değerlendiren, daha doğrusu kafayı çalıştıran şarkıcı; zamanla assolist edasında gezinip, sanata dair ahkam kesmeye başlamıştır. Sevgilisi olduğunu düşündüğüm adamın, erkek dostlarından gelen tepkileri merak etmekle beraber; kendisinin en maço tavırla gezse bile Demet Akalın’a nasıl söz geçirdiğini düşünmeden duramıyorum. Kaprisin kraliçesi Cleopatra veya Hürrem Sultan veya Baltacı Mehmet Paşa’ya cilvesiyle toprak kaybettiren Katerina’ya baktığımızda da aynı gerçeği görüyoruz. İç hırslarından sıyrılamayan ve sahip oldukları servetin etkisiyle hep dahasını isteyen, artık doyumsuzluktan mutsuzluk çıkarmaya başlamış ve hiç kaybetmediklerinden olsa gerek, ilk büyük kaybını görünce veya yaşamın ihanetiyle karşılaşınca bütün gemileri yakan kadın portresi çıkıyor karşımıza. İnsanlığı doğuşu da bize ipuçları veriyor. Havva o işi yapmadan önce Adem’e “elmayı kopar” dedi. Bugünlerde bir Adem bulmak bile giderek zorlaşıyor çünkü kadınlarımız Havva kadar sözünde durmuyor. Ancak kendi hatalarını örtmek için sinsi bir düşmanlık besleyip erkekleri ezen tavırlar içine girerken, egolarını tatmin etmek adına erkeklerin gözünde küçüldüklerini fark etmiyorlar. Üstelik arkadaş çevresi kendi gibi düşündüğü için bunu meziyetli bir davranış gibi aksettiriyorlar.
Her kadının bir çiçek olduğunu farz edersek neden kaktüs olma çabasına giriştikleri, aslında kendini yetiştirememiş ve doyumsuz delikanlılarımızın ürünüdür. Abazan duygularla yoğrulmuş gençliklerinde, yaşadıkları coğrafyalara göre farklılık gösteren ancak hep yaşayamamaktan süregelen ve gerçekte hiçbiri tam anlamıyla yaşamamış olsa da ballandırarak meşk hikayesi anlatan, ailesi ile paylaşmaya ve öğrenmeye kalksa yasaklı yetiştirilen, özellikle de erken yaşta hayatı görsün diye dışarı salınıp özgürlük duygusunu tadan ancak bu duyguyu tadarken yanında hep erkekleri bulan ergenlik çağı hatırasıdır. Erkeklere daha kapsamlı başka bir yazıda değinmek gerekir. Ancak gelenekçi yapı on sekiz yaşına gelen bir kızın yaptıklarını, erkeklerle olan dostluk veya ilişkilerini hayretle, hatta daha çok öfkeyle karşılamaktadır. Oysa gerçeklerle yüzleşmek burada devreye girer.
Aşk ve meşk ilişkisinde toy olan bir kızın yaşadığı ilk ilişkide gördüğü ihanet veya aldatılma, onun gelecekteki kararlarına direk etki etmektedir. Karşılaştığı sorunu veya yanlışı hazmedememesi tecrübesizliğinden kaynaklıdır. Yaşadığımız coğrafyada aşka tövbe eden kızların çokluğu, yolun başında gözünün önünü görememesindendir ancak bu gerçeği kendine itiraf etmesi zordur. Çünkü ailesi on sekizine kadar egemenlik altında tuttuğu kızını hiçbir zaman kaybetmeyeceksin, hep kazanan olacaksın söylemiyle yetiştirmiştir. Bu pohpohlanmanın neticesinde, karakterli durmakla şımarmak arasındaki ince çizgi; yaşı itibariyle kızlarımıza ağır gelmiştir. Terazinin kantarı şaştıkça ne yapacağını bilemeyen ve ilişkide amiyane tabirle “kazık yiyen” kız çocuğu nefret duygusuyla bezenmiştir. Erkekler fazlasını kızlar ise çok azını bildiği için beklentiler farklılaşmış, özellikle kamuoyu ve medyanın yanlış özendirmesi ve yönlendirmesiyle, sadakati silen bir gençlik ortaya çıkmıştır. Aşık olmaktan korkmak hep kaybetmek istememekten kaynaklıdır. Ancak gelişen süreçte yaşı on sekiz olunca, her şeyi bir anda, üst üste çok ilişkiyle ve genelde acı çekmeden öğrenen kızlar ise kurt olmuş, bu sefer aşk içinden çıkılmaz bir durum almıştır. Bu sırada geçmişte aldattığı kız arkadaşı için üzülen erkek ise çok geç kalmıştır.
İşte Demet Akalın yozlaşmış gençliğin şarkıcısıdır. Gündemden uzak yaşayan, ben kral edasıyla gezinen, insan sevgisinin yerini gösterişe bıraktığı burjuva kültürünün aslından bile uzaklaşıp kendi burjuva kültürünü yaratan bir devranın halkasıdır. Dev aynasına bakmaktan ayrılmadığı gibi yaptığı potu yüzsüzce kabul etmesi bu şımarıklığın kol gezmesindendir. Burjuvazi yaşam kötü değildir ancak üçüncü dünya ülkesi Türkiye’de abartılması muktedir olan bu durum sosyolojik bir vaka olarak daha da kötüye gitmektedir. Popüler kültürün dinlediği varsayılan pop şarkılarını seslendiren erkeklerin, aşka dair son umut beslediğini ifade eden şarkı sözleri yazarken, Demet Akalın gibi şarkıcıların bırakın umudu, o hayali akıldan geçireni ezen bir tavır takınması; hayatı görmemekten olduğu gibi, hep derindeki kaybetmek ve aldatılmak korkusundan ibarettir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.