zeytin
Sevgili arkadaşımla, işlerimizi bitirip, eve döneceğimiz sırada, evcil hayvan dükkanının önünde, vitrinde sergilenen, sibirya kurtlarını hayran hayran izliyorduk. Arkadaşım hayvanları çok sevdiği için, ben de -her ne kadar düşkün olmasam da, hatta çok korkmama rağmen- nasıl olsa, vitrindeki hayvanların, bana bir zararı olmaz rahatlığıyla, arkadaşıma eşlik ediyordum.
Arkadaşım Ahmet , kurtlara bakıp, iç geçirerek:- Ah param olsa, şunlardan birini alırdım. Dedi. Bende:- çok para mı ki,bunlar?Diye sordum. Ahmet umutsuzca:- Çoook para!... Dedi.
O sırada, elinde, kapkara, küçük bir köpekle, bir kadın, hızlı hızlı, bizden tarafa doğru geliyordu. Bizden biraz ilerde, oyun oynayan üç beş çocuğun yanında durarak, çocuklara:-
Köpek ister misiniz? dedi. Ahmet’le ben, dikkat kesilerek, o tarafa doru yaklaştık. Çocuklardan bir tanesi:- Teyze, ben isterim. Dedi. Kadın, çocuğa: - Ama, bak, sokağa bırakmak yok, çok iyi bakacaksan vereceğim. Dedi. Kadın ve çocuklar konuşurken Ahmet benle konuşuyormuş gibi, onların duyacağı şekilde :- Şansı görüyor musun? Tüh be! Bizde köpek alacaktık.Dedi. Bende: -Evet ya! Falan gibi bir şeyler geveledim ağzımda. Kadın, bu sefer çocukları bırakıp, bizden yana döndü: -İsterseniz size vereyim. Dedi Ahmet, her zamanki düşünceliliği ile: - Çocukların kısmetine engel olmayalım. Dedi. Çocuklar :-Yok ağabey, bizim zaten köpeğimiz var. Dediler. Bu kez kadın, bize dönerek: -Alın, sizin olsun, para falan istemiyorum. Dedi. Çantasından köpeğe ait kimlik kartını çıkarıp, arkadaşıma uzattı. Kadın, bir an önce, oradan gitmek ister gibiydi. Belli ki, köpekten ayrılmak, onun için çok zordu. Alelacele: -Adı, Zeytin, altı aylık, aşıları tamam, ona çok iyi bakın. Dedi. Ve, köpeğe doğru eğildi. Köpeğe sarıldı, başını okşadı, öptü ve birden kalktı, hızlı adımlarla yürümeğe başladı. En son sokağı dönerken gördüm. Adete kaçar gibi uzaklaştı. Gözlerinden ayrılığın acısı okunuyordu. Ben ise içimden :-vay be! alt tarafı bir köpek, bu ne sevgi. Diye geçirdim. Hayretler içindeydim. Bir an, köpeğin yerinde olmayı istedim.
Elimizde köpek, kadının arkasından bakakalmıştık. Belli ki; köpek içinde, kadından ayrılmak zordu. Ahmet’in elinde, köpeğin tasması, köpek kadının gittiği yöne doğru gitmeye çalışıyordu. Ahmet’se köpeği zor zaptediyordu:- Zeytin, kızım, sakin ol, yapma. Gibi, sözlerle, köpeği tutmaya çalışıyordu. Zaten hayvanlardan korkan, bense, Zeytin’den tarafa yaklaşmamak için, Ahmet’in, bir sağına, bir soluna geçip duruyordum . Bir taraftan da ‘ işimiz bitince sinemaya gideriz.’ Diye, bana söz vermiş olan, sevgili arkadaşıma çıkışıyordum:- Hani sinemaya gidecektik, söz vermiştin, köpeği buldun, sözünü unuttun, değil mi?Ben anlamam, ben sinemaya gitmek istiyorum. Diye, veryansın ediyordum. Ama Ahmet, söylediklerimi pek ciddiye almadığını belli eden bir sırıtışla,sakin sakin :- Başka zaman gideriz, söz. Diye karşılık veriyordu. Bir yandan da yolumuza devam ediyorduk, arada bir Zeytin inatlaşıyor, ya da araba seslerinden korkuyor ve duruyordu. O durunca haliyle bizde duruyorduk, ben hala söylenmeye devam ediyordum:- Ben bu itle, dolmuşa binmem. Diyordum. Ya o, ya ben. Diye söyleniyordum.Ben konuştukça Ahmet gülüyordu. Onun bu tavrı beni susturmaya yetti. Baktım ne desem boş, kendimi olayın akışına bırakmaya, karar verdim. Dolmuşa bineceğimiz yere yaklaşmıştık. Tam bir parkın önüne geldiğimizde; Ahmet boşta kalan eliyle alnına :-tühhh!... Diyerek, vurdu ve devam etti: - evrakları unuttum, ne yapacağız şimdi. Diye, çaresizce, bana baktı. İçimden bir hesap yaptım, nerden baksan on beş dakika git, on beş dakika gel, yanımızda da Zeytin, çok zordu.En az yarım saat daha yürümeyi göze alamazdım. Köpekten de çok korkmama rağmen:- Zeytin’le, ben parkta oyalanırız, sen git evrakları al Dedim. Hayretle yüzüme bakan Ahmet: Emin misin? Dedi.Ben:- Eminim, ama elimden kaçarsa bir şey yapamam, onu göze alıyorsan, git. Dedim.Başka çaresi olmayan Ahmet canına minnet teklifimi, kabul ederek, tasmayı elime tutuşturdu. Elimde köpeğin tasması,- Allah’tan tasması uzundu- kalakaldım, parkta. Hayatım boyunca, hiçbir zaman, bir hayvanla, bu kadar süre, tek başıma ve bu kadar yakın vakit geçirmemiştim. Bir yandan, içimde korku, bir yandan da; kendi kendime,’ küçücük bir hayvanın, bana ne zararı olabilir ki, bu yavrunun korunmaya ihtiyacı var telkinleriyle içimi rahatlatmaya çalışıyordum, bir yandan da kendi kendimi cesaretimden dolayı tebrik ediyordum. Bunca yıl boşuna korkmuşum. Bir yandan köpeğin tasmasını sımsıkı tutarken, Öbür taraftan da, köpeği, kendimden, becerebildiğim kadar uzak tutmaya çalışıyordum.Bu arada köpeği inceliyordum. İlk defa içimden bir sevgi dalgası yayıldı. köpeğe karşı. Simsiyahtı. Adını da bu karalığından almıştı galiba, adıyla öylesine özdeşleşmişti ki.Sevimli bir köpekti, çipil çipil kara gözleri, etrafa ürkek ürkek bakıyordu. Parkın içinde, beni nereye çekerse oraya gidiyordum. Park tenhaydı, birkaç yaşlı insan, gölgede dinleniyorlardı. Ve Zeytinle beni izliyorlardı. İnsanlara eğlence çıkmıştı, sanırım acemiliğim ilk bakışta anlaşılıyordu, ama bu durumdan hiçte rahatsız değildim. Parkın içinden gelip geçen gençlerse, köpeğin başını okşayıp, seviyorlar, bazıları da :-Köpek dişi mi, erkek mi? Diye soruyorlar bende, köpeğin sahibi gibiymişim gibi:- Dişi... Diye cevap veriyordum. Yarım saat nasıl geçti farkına bile varmadan Ahmet, elinde evraklarıyla yanımızda bitiverdi. Hafif alay sezinlediğim bir tonla:- Sizi kaynaşmış gördüm.Dedi. Bende sinirlenmiş gibi bir sesle ağzımı yayarak:- Hıııı... Diye bir ses çıkardım. Ahmet bana:- Korkmadın değil mi? Diye sordu ben de gururla sırıtarak: Hayır, korkmadım, aksine; hoşuma bile gitti. Dedim. Ve devam ettim:- dolmuşa nasıl bindireceğiz? Dedim Ahmet, bilmem, dercesine omuzlarını kaldırdı. Bende:- bir koli bulalım, içine koyalım. Dedim o da:- Olur. Dedi. Ben:- Parkın çevresindeki dükkanlara bir sorayım, köpekle sen kal. dedim. Ahmet kabul etti. Ben parktan çıktım, bir iki dükkana sordum, yok dediler. Birkaç dükkan ilerde, bir manav gördüm, bir umut diye, girdim içeri:- Bana bir koli lazım, yardımcı olabilir misiniz? Dedim. Adamcağız, sağ olsun, hemen köşede, yığılı olan kolileri gösterdi. Ben bir tanesini aldım, teşekkür ederek çıktım, parka doğru yürüdüm. Parka gelince, bir baktım, köpek tasmadan kurtulmuş, oradan oraya, kaçıp duruyor. Ahmet, köpeği yakalıyor, tasmayı başından geçirmeye çalışıyor, köpek havlayarak Ahmet’in elinden kurtuluyor, bir o yana, bir bu yana kaçıyor.Allah’tan uzaklaşmıyordu. Ama baktım, böyle olacak gibi değildi. Ahmet, köpeğe kıyamıyor, havlayınca, acıyıp bırakıyordu.
bu arada, park görevlisi geldi kızarak:- Çimlere basmayın kardeşim, çıkarın köpeği de oradan. Diye çıkıştı.Zaten köpekle mücadeleden, kanter içinde kalan Ahmet, kızararak:-Tamam ağabey, çıkacağız. Dedi uysalca. Yan bankta oturup bizi izleyen bir adama:- Ağabey ,biz beceremedik, şu işe bir el at, bize yardım et. Diye, rica etti.İri cüsseli kaba saba olan adam, çimlerin içine girdi, bir hamleyle zeytini kucağına aldı. Çok ürkek olan hayvancağız, acıklı acıklı havlamaya başladı. Adam, hiç acımadan, köpeğin, ağzının üstüne okkalı bir tokat savurdu. Neye uğradığını şaşıran Zeytin’in havlaması iniltiye dönüştü. Medet umarcasına Ahmet’e:’ beni kurtar, şu kaba heriften ‘diyen gözlerle bakıyordu. Ahmet’te köpeğinin, bu durumuna üzülmüştü. Ama, bir an önce, bu durumdan kurtulmak istiyordu. Adamla birlikte köpeğe tasmayı geçirip koliye yerleştirdiler. Adama teşekkür edip kolimizi alarak, minübüs durağına doğru yürüdük. Minübüsün bagajına yerleştirdik ve bizde minübüste yerlerimizi alarak, yaklaşık, kırk beş dakika mesafede olan evlerimize gittik. Benim açımdan eğlenceli ve güzel bir gündü, her ne kadar sinemaya gitmesem de,günümün, bu şekilde geçmesi beni hiç rahatsız etmedi, aksine hayvanlara bakış açım değişti. Şimdi sadece ‘köpek’ deyip, yanından ürkerek geçtiğim, hayvanlarında duygu taşıdıklarını biliyorum ve eskisi kadar korkmuyorum . Bu arada ilk günler yeni evine alışamayan Zeytin, şu günlerde halinden oldukça memnunmuş ve yeni sahiplerine de alışmış, arkadaşımdan ara sıra Zeytin’le ilgili haberleri alıyorum.