alışveriş merkezi
parmaklarımı tüketen yeni bir güne başlarken,ayaklarım,söz dinlemez aydınlığı önüne almış,yürüyordu.dosdoğru,horoz sesleri arasında kalmış,tükenmiş bir toprak parçasının üstünde,neon ışığını tüketememiş bir alışveriş merkezine gittim.gitmeden önceki aydınlık,parçalanmayı bekleyen yalnızlığından şafağın sökmesini beklemeyip,seni,
beni ve tüm insan türevlerini yeni bir güne çağırıyordu.istemeden olsa da gittim.mecburdum.
dönel,elektronik,ifadesiz kapılardan içeriye geçerken,aydınlıkta artık gittiğimden emin,horozları
ve tüm insanları apaçık gösteriyordu.aydınlık işte,affedebilinir.
içerideki yer yer insan suratları,alış-veriş merkezinin neşe kaynağı olma yolunda,yolumun arkasında kalarak,ilerleyerek,kendi dertleriyle başbaşa kalma umuduyla yürüyorlardı.
karnım içerisinde kendi başına kalmaktan sıkılmış açlığım,etraftan aldığım yemek kokularıyla
yalnızlığını,kat be kat hissediyordu.durdum,etrafıma bakmaktan vazgeçip sadece onu dinlemeye başladım.onun sesi,güneşin mecburiyeti gibi akılalmaz ve harbiydi.
ayaklarım bana ait olmayan birer et,kemik parçaları gibi yemek satan yerin önünde durdu.şüpheli gözlerin kurduğu duvarları,bir maratoncu edasıyla aşarak yemek almak isteyeceğim yere,şüphesiz varmıştım.
karşınmdaki gözün çevresi,pişmanlık ifadesi ile kurulmuş,yaşayabilmek iddiası ile işe başlayan çaylak bir elemanın suratıydı.
-buyrun,ne istemiştiniz?
- bana bir tane,x menüsü ve büyük seçim olsun,lütfen
karşımdaki suratın elleri,mecbur ama mecburiyetinden sıkılmayan bir hamaratlık ile önüme,istediğimi getiriverdi.ayaklarım iştahsız orospular gibi boş bir masa ararken,aklım o elemanda kaldı.
acaba her gün şu yemekleri aç olan olmayan tüm insanların önüne koyarken,eski vakitlerinde,ailesinin biricik sevilen bebeğiyken,bir daha bekleriz,buyrun gene bekleriz laflarını söyleyebileceğine inanırmıydı.ailesi bile inanmazdı.ama buradaydı.iki dakka öncesine kadar karşımdaydı.
oturduğum masa etrafında,aynı masa ifadesinde masalar ile bir takım insan elleri ve tahmin edemeyeceğiniz muhabbetler dönüyordu.
karşımda çift olması muhtemel olan erkek ve kız,alış-veriş merkezinin aydınlıktan kaçan duvarları arasında,bir birine bakarak aydınlanıyor,neon ışıklarının sahteliği yanında,seni beni bile unutuyorlardı.
horoz seslerinin duvarları inleten düdtürü seslerinin arasında kalan alış-veriş merkezi,binlerce insanın hayalleri ile birlikte parlayıp,birlikte sönüyordu.neon ışıkları gibi sahte mi yoksa güneş ışığı gibi sahici mi,bilinemezdi.
o sahteci ışıklar ellerime vururken,tuttuğum yemekler,yiyecekler,bana mide diye öğretilen yerleri boyluyordu.üst üste,tıka basa yemek parçacıklarını içime alırken gözlerim,etrafımdaki insanlara,insan gibi yaşayan paralı mucizelere bakıyordu.
birden bire göremediğim bir yerden bir el,omzuma düştü.arkama dönmek isterken,masama oturmaya çalışacak birisi karşıma dikildi.bunca sahteci aydınlık arasında,kapkara kıyafetleri,traşsız suratıyla bir peygamber edasıyla konuştu.
-oturabilirmiyim?
göremeyeceğim,görmeyi düşleyemeyeceğim bu arkadaşantan bir peygambermiş gibi çekindim
-ne için?
gözleri;açlığını tarif edemeyecek kadar keskin,gururlu idi.bu kadar gururda fazlaydı.beni o masaya indiren sahteci hayallerim arasında şu gurur,açgözlülük diye kafamdaydıı.
-açımda,aç oturmam mümkün mü?
-oturma kardeşim,ben de açım
bu lafım üstüne,gözlerini üstüme dikti.o gözlerin keskinliği,içimdeki tüm sesleri bir an olsun kesti.seslerin arasında yaşayan bir insan olduğumdan,gözlerimi,kör insanlar gibi belli belirsiz yönlere çevirdim.
benim dışımda kalan insanların seslerini duymaz oldum.ve bir an için sahte,sahici farketmeyecek ışıkları görmek umuduyla etrafa bakmaya çalıştım.
elleri açlığından sallanamayan genç,masa masa dolaşarak,kendini daha da acıktıracak sözler söylüyordu.duyduğum kadar ile yemek yemek istiyordu.fakat her yaklaştığı masadan uzaklaşmasıyla,içinde büyüyen açlığı,yalnızlığına dönüşüyordu.
izledim onu.hangi masaya yaklaşacağını ve ne söyleyeceğini tahmi etmek istedim.ama önümdeki yemeği bitirdiğimden,pek beceremiyordum.
horoz seslerinin duyulmadığı vakitlere kadar genci izledim.genci görmemeye calışan,neon ışıklarının sahteliğine karışan tok insanları da izledim.hepsi de muhammeden başka peygamber gelmeyecektir ifadesiyle gence bakıyorlardı.
dışardaki aydınlıktan bıkmış bir kaç kuş,neon ışıklarının cazibesine kapılarak,alış veriş merkezinin avlusuna indi.tüm tok yüzler,sahteliği bir an olsun bırakarak,kuşlara döndü.ama aç adam dönmedi.dönmedi ve yürüdü.açlığının kendisisini götürebildiği yere kadar yürümeye devam edecekti..
bir an olsun,yazdıklarımdan ve yazacaklarımdan utandım.tok olduğumda yazabileceğimi anlamayarak uzaklaştım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.