" TÜRKMÜŞ DESİN "
Bir defin için Ankara Karşıyaka karbistanı na gelen arkadaşlarım,Sayın Olcayto TURHAN ve Sayın Mehmet AYDIN’nın, bir mezar taşındaki şiir dikkatlerini çekiyor. Şiiri hemen bir kağıda not ediyorlar. Babamın hayatta kalan tek kız kardeşi Halam, Elife BELGÜSEN’nin ( Allah (cc) rahmet etsin. Kasım-2006 ) defninden sonra bu notu bana verdiler. Kağıtta yazılı olan bu metni okuyunca, zaten o an üzüntlü olan ben, bir an sarsılır gibi oldum. Gözlerime yaşlar vakit geçirmeden hemen doluşmuşlardı. Dişlerimi sıkmam, sadece göz kapaklarımdan dışarıya fırlamak için beni zorlayan göz yaşlarıma izin vermeme’ mi sağlıyordu. Benim bu duygusal durumum arkadaşlarımı da etkilemiş olacak ki, hepimiz başlarımızı bir başka tarafa çevirerek, duygularımızı birbirimiz den böylece sanki saklamış oluyorduk. Bu duygu yüklü durumumuz ben ve arkadaşlarımın her halinden belli oluyordu. Biran Sn Turhal ve Sn Aydın la göz göze geldik. Zorlukla boğazdan gelen hırıltıyla karışık, dudaklarımdan belli belirsiz dökülen bir sesle, " beni bu TÜRK’e götürün " dedim. Rahmetli Halamın defni için gelenlerle, vedalaşıp, dikkatlerinden kaçamadığımız birkaç akraba eş ve dosttun, her halinden kederili olduğu belli olan Babamın ve kardeşlerimin meraklı ama sorgulayıcı bakışları arasında, Oğlum Yavuzu’da yanımıza alarak oradan uzaklaştık.
Mezarlıklarda oldum olası var olan gizemli ve ürkütücü sessiz çığlığı, ağaçların dallarındaki yaprakların çıkardığı hışırtı, kabirlere dikilen çeşitli çiçeklerin etrafa yaydığı mezarlığa has olan o koku ve süt rengi mermer beyazlığın hakim olduğu hava beni daima etkilemiştir. Ne acıdır ki insanoğlu ebedi dünyayı ve ölümlü olduğunu, karbistana bir sebeble geldikçe ancak aklına getiriyor. Ahiret dünyasının sakinleri arasında, bu geçici dünyanın sakinleri olarak biz, bir kez daha ibret almamız gerektiğini birbirimize söylüyoruz.
Ancak bir arabanın geçebileceği kadar dar olan yoldan, mezar taşlarında ki kah isimler, kah yazıları okuyarak, ara sırada fatihalarımızı tekrarlıyarak yolumuza devam ediyoruz. Yolda Sy turhal ve Sy Aydın dan öğreniyorum ki, beni son derece duygulandıran metnin yazılı olduğu mezar taşında, ne ölüm tarihi ne doğum tarihi , nede her mezarda görülen ( ruhuna Fatiha ) ibaresi yazılı değilmiş. Merakım büs bütün artmıştı. Kimdi bu garip Türk.? İsminin SALİH ÇAKMAK olduğunu elimdeki yazılı metinden öğrendiğim , ve geride kalanlarından bir fatiha dahi olsun istemeyen, Allah’tan başka kimseden rahmet dilenmeyen bu. Türk kimdi.?
Gene dar bir yola sapınca bu yol bizi, alçakca ve haince bir pusu neticesinde şehit olan ve devlet töreni ile naaşı kaldırılan , Merhum Doç.dr. Necip HABLEMİTOĞLU’nun ( Allah rahmet eylesin. Amin. ) kabri başına getiriyor. Genç sayılabilecek bir yaşta, hain bir saldırı sonrası şehit olan Merhum Hablemitoğlu ile ben ve arkadaşlarımın, acı tatlı ortak hatıralarımız vardır. Vatanına , develetine ve milletine bağlı, son derece idaalist Milliyetçi, ve imanlı bir kişiydi. Ve bu Merhumun en büyük zaafıydı. Gösterdiği bu zaaf onun, hayatına kahpece kıyılmasına yetmişti. ( Bu menfur cinayet bu satırların yazıldığı ana kadar daha aydınlanmış değildir. )
Mezarlıkların arasından çocuk yaştaki biri, elinde su dolu bidonu ile yanımızda ansızın bitivermişti. Ziyarete gelenlere su verip karşılığında bahşiş alarak cep harçlığını çıkaran, gözleri ışıl ışıl yanan , konuşması ve davranışlarıyla bir Türk çocuğu olduğu, her halinden belli oluyordu. Aldığımız suyla, Merhum Hablemitoğlu’nun kabrini temizleyip yunduk. Güzelcesine itinayla suladık. Hacılık görevini genç yaşta ifa eden, Sy Turhal dualadı. Hepimiz birlikte Fatiha okuyup amin dedik.
Merhum Hablemitoğlu’nun kabrinin hemen arkasıda ki sırada, beş , altı kabir ötede Merhum Salih ÇAKMAK’ğın mezarı yer tutmuştu. Gül fidanında sıralanan yapraklar gibi işte beraberdiler. Her ikisinin ortak noktası, Türk olmaları ve Türklüğe aşık olmaları idi. Belkide kimbilir, her ikiside aynı gün hakkın rahmetine kavuşmuşlardı. Kimbilir.!
Merhumun mezarı sanki bizi bekliyormuş gibi, özlemle kucakladı dördümüzü birden. Bizde onu kucakladık saygıyla, hürmetle. Mezarı yeterince sulayıp dağılan toprağı düzelttik. Gene hacımız Sy Turhal dualadı, birlikte Fatihamızı okuyup, merhuma ve kabristan sakinlerine hediye eyledik. Kabir taşında yazılı olan metni bir kaç defa okudum. Gerçekten, doğum ve ölüm tarihi bulunmayan, her mezarda görülen Ruhuna Fatiha gibi yazısı olmayan, sadece ismi ve aşağıda okuyacağınız metnin dışında başka bir şey yazılmamıştı. Aramızda bunu yorumladık. Ve şu neticeye vardık ki; Merhum Salih ÇAKMAK kardeşimiz, amansız bir hastalığa yakalanmış. Büyük bir ihtimal ile bu hastalıktan kurtulamıyacağını, hayatını kaybedip öleceğini düşünerek, geride kalan ve babalık sevgisini tam tattıramadığı, ihtimal annesinin de hayatta olmadığı, geride kalan tek küçük oğlunu , Merhumun kendi Annesinin emanetine bırakarak, ileride soyunu sopunu tam bellesin diye, kendisinin kaleme aldığı, " Eğer bu hastalıktan kurtulamayıp ölürsem bu yazdıklarımı mezar taşıma yazın. Başka bir şey bu yazıya ilave etmeyin, aynen olduğu gibi yazılsın " diye vasiyet ettmiş olabilir dedik. Mezar taşında aynen şöyle yazıyor.
Dertli anamdan düşmüşüm ayrı
Kırıldı kollarım yüzemem gayrı
Bir oğlum var küçücük yavru
Oğlum büyürse Türk kızı alsın
Benim yerime annemde kalsın
Gelip mezarıma ismimi okusun
O zaman babam TÜRK müş desin
Salih ÇAKMAK
Evet sayın okurlar. Ben ve arkadaşlarımın çıkardığı yorum bu. Ya siz.?
ATAMTÜRK
YORUMLAR
SEVGİLİ ATAMTÜRK
Yazınızı korkarak okudum.
Acaba dedim. bu yazıda Türklüğümüzü küçük düşürecek bir
fikir mi, dile getirilecek?
"Allah (c.c.) " kelimelerini okuyunca rahatladım.
Fakat bazıları "Müslümanım amma milliyetçi değilim" diyorlar
ya, (bu da nasıl oluyorsa.. Bir insan Türk Milliyetçisi olurda,
Müslümanlık fikrine soğuk bakabilr mi? Bu mümkün mü?
Bu sebeple korkum devam ediyordu.
Ancak yazınızı sonuna kadar okuyunca, korktuğuma
uğramadığımı sevinerek öğrendim. Bana bu endişeli anları
yaşatan sebep; kullandığınız "yazı başlığı" idi.
Fakat, çok şükür ki, korktuğuma uğramadım.
Kıymetli Atamtürk, Sizden, bütün Türk'lerden ve diğer bütün
Müslüman'lardan Allah razı olsun.
Sevgi ve selamlar.
Vehbi Okur tarafından 12/23/2009 1:45:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Vehbi Okur tarafından 12/23/2009 1:55:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
NE KADAR GÜZEL BİRŞEY
TÜRK OLMAK,TÜRK OLARAK YAŞAMAK,TÜRKLÜKTEN ŞEREF ,GURUR DUYMAK VE TÜRK OLARAK ÖLMEK...
SEVGİLİ ATAMTÜRK YAZINIZDAN ÇOK DUYGULANDIM..VEDE O ERDEMLİ ,ŞEREFLİ TÜRK KARDEŞİMİZİ ZİYARET ETTİĞİNİZ İÇİN KUTLUYORUM SİZİ..SANIRIM O BİR FATİHA BİLE BEKLEMEYEN ŞEREFLİ TÜRK KARDEŞİMİZDE MEMNUN OLMUŞTUR.. ALLAH RAHMET EYLESİN..MEKÂNI CENNET OLSUN İNŞALLAH..
Türklüğe aşık olmak şerefdir erdemdir... Türklük yolunda yürümek, o kutlu yola hizmet etmek şahsi kanaatimce ahk ve hakikat yolunda hizmet etmek kadar sevap ve hayırlıdır. ancak ne varki okuğumun yazıda beni en çok duygulandıran Büyük Türk milliyetçilerinin bir gün ideallerini gerçekleştiremeden uçmağa varmalarıdır. tıpki Tanrıkut Mete gib Tıpkı ATAM TÜRK'ten ATATÜRK'e kadar bu yüce ırka liderlik yapan başbuğlar gibi... ancak bilincindeyiz; Evet Türk insanı da fani ancak TÜRKLÜK bakidir! Tanrı TÜRK'ü korusun!